79. Venedik Film Festivali’nden notlar: Mitre’nin filmi ‘Argentina, 1985’
Gerçekler unutulmaz, insanlık suçları cezasız kalmaz! Her yerde her zaman özlenen, ancak erişilmesi güç olan bu ideali dile getirmek saflık değil midir? Her ülkede, üstelik bazı dönemlerde yoğunluğu artan olumsuz örneklerin bolluğu, insanı karamsarlığa itmez mi? Kuşkusuz evet ama, olumlu örneklerin de çoğalmaya başladığını unutmayalım!
Arjantinli oyuncu, senaryo yazarı ve yönetmen Santiago Mitre (1980), işte bu hatırlatmayı yaparak adalete susamış yüreklerimize su serpiyor. Altın Aslan adayı “Argentina, 1985”, 1976-1982 yılları arasında ülkede yaşanan üç askeri darbeden sonra iktidarı ele geçirerek faşist devlet terörü uygulayan; sistemli işkence yapmak gibi insanlık suçları işleyen, “kaybolan” on binlerce muhalifin ölümünden sorumlu olan dokuz generalin (özellikle devlet başkanlığı yapan Jorge Videla, Roberto Viola ve Leopoldo Galtieri’nin) yargılanma sürecini anlatıyor. Malouines adaları savaşını İngiltere’nin kazanması sonucu yönetimi devretmek zorunda kaldıkları sivil hükümet tarafından, sivil mahkemede açılan bu olağanüstü dava sürecini, gerçek belge ve olaylardan yola çıkarak, tanıkların ağzından apaçık sergiliyor. Tüm baskı ve tehditlere cesurca direnen savcı Julio Strassera ve ailesi yanında, soruşturmayı birlikte sürdürdüğü genç ekibe (kimsenin gerçek adını değiştirmeden) odaklanan film, bu tarihsel yargılama sürecini günlük yaşamın hafif esintileriyle yer yer yumuşatmayı başaran, ince gerilimli, rahat izlenen bir polisiye öyküye dönüştürmüş.
GERÇEK HİKÂYE
Dokuz sanık generalden üçünün ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasının, Arjantin’de adalet arayanları nasıl coşkuya boğduğunu, savcı Strassera’nin nasıl milli kahraman mertebesine yükseltildiğini çok iyi anlıyoruz... Bu kez başka bir platformun, Amazon’un yapımcısı olduğu “Argentina 1985”in küçük ekranlarda izlenecek olmasına da pek fazla üzülmüyoruz. Tam tersine... Biçimsel cilvelere girmeyen Mitre, estetik açıdan karanlık salonları gerekli kılacak özel bir çaba da göstermemiş zaten.
Anlattığı gerçek hikâye ve filmin politik içeriği ön plana çıktığı için, milyonların izlemesinde çok yarar olan bu filmi, belki de dünyadaki tüm diktatörlere ve çevrelerindeki akıl hocalarına, hem de birkaç kez (gerekirse mecburen!) izletmek, kuşkusuz çok yararlı olacaktır.
KUTSAL BİR KAVRAM
Bugün önemli olan, halkların giderek özgürlüklere daha fazla sahip çıkması ve suç işleyenlerin yargılanmasını önemsemeleri değil midir? Sivil toplum kuruluşlarının bu sürece getirdikleri destek de kuşkusuz çok önem taşımaktadır.
Ancak, söz konusu olumlu eğilim, ciddi bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Adalet, sosyal medyanın hızlı gelişmesi sonucu her kafadan bir sesin çıktığı bu gürültülü sağlıksız ortamda, ne öfkeli yığınlara, ne de politikacılara teslim edilemeyecek kadar kıymetli, kutsal bir kavramdır!
Yargılamak ise son derece ciddi ve zor bir süreçtir. Hukuk kurallarını çiğnemeyen, vicdanını ve görevini satılığa çıkarmayan, ciddi, profesyonel, bağımsız ve özgür hakimler tarafından yerine getirilebilir ancak...
En Çok Okunan Haberler
- 6 yaşındaki Şirin'i katleden şahsın ifadesi ortaya çıktı
- Ünlü oyuncu gözaltında: Marketten 'zeytinyağı' çaldı
- Erdoğan'a ve Yerlikaya'ya çok sert yanıt!
- Mitinge neden katılmadığını açıkladı
- Tutuklanan baba cezaevinde ölü bulundu
- İmamoğlu'na 'ahmak' dedi, davaya çağırdı
- Oy oranını en çok artıran parti hangisi?
- AKP'li Mustafa Varank ölümden döndü!
- 'Fethullah Gülen hayatta olsaydı...'
- Halk TV'den ayrılan Şirin Payzın'ın yeni adresi netleşti