Otostopçunun seyir defteri
Bir Serçe uğruna Bodrum’dan Köyceğiz’e gittik, hem ekonominin çarklarına meydan okuduk, hem ‘güvenli’ alanlarımızdan çıktık.
Gençliğinde şehir içinde otostopla çok yolculuk yapmış deneyimli bir insan olarak, yolda ne zaman otostop çeken birini görsem hemen durup arabaya alırım.
Ama neredeyse çeyrek asırdır hiç otostop çekmedim. Ta ki geçenlerde ehliyeti olan ama trafik pratiği olmayan arkadaşım Alper’e külüstür bir Serçe almak için Bodrum’dan Köyceğiz’e gitmemiz gerekene kadar.
200 kilometrelik yolu tek şoförle kolay şekilde nasıl gidip geliriz diye düşünürken ben her zaman yaptığımızdan farklı bir şey yapmayı, otostopla gitmeyi önerdim.
Alper kafa adamdır. Önerimi hemen kabul etti ve bir çarşamba sabahı gün ışırken köyden bir minibüse binip tıngır mıngır Bodrum çıkışına doğru yola koyulduk.
Tam altı farklı arabaya binerek yaklaşık üç saatte Bodrum’dan Köyceğiz’e vardık. Ama yaşadığımız yolculuk yaptığımız yoldan daha uzun, yaşadığımız zamandan daha genişti, derindi, büyülüydü...
Arabada muhabbetler
İstatistiki bilgi gerekirse, bindiğimiz arabaların şoförleri hep erkekti. İki arabada iki kişi vardı, biz arkada yolculuk ettik. Diğerlerinde Alper hep öne oturdu. Kadın şoföre rastlasaydık muhtemelen ben öne geçerdim. Ve eğer bizi bir tır alsaydı ikimiz de o kadar yüksek bir araçta yol yapacağımız için çok mutlu olurduk.
Ama hep binek arabalar durdu. Beyaz ve gri ve beyaz ve gri... Birbirine benzeyen binlerce arabadan biri...
Bizim 1974 model bir Serçe almaya gidiyor olmamız herkesi çok heyecanlandırdı. Neredeyse hepsi bir şirkette çalışan ve dış görünüşlerimizin farklılığına bakıp bizim çok rahat, sıkıntısız, bol eğlenceli hayatlar yaşadığımızı sanan, muhtemelen varsaydıkları sorumsuzluğumuza öykünen ama içten içe de yerinen şoförlerle kısa süreli seyahatlerimizin her birinde uzun sohbetler yaptık.
Biz az konuştuk, daha çok onları dinledik.
Yapılan sohbetler genelde seçim hezimetine dairdi. Soru sormaktan ziyade kendi hayatlarını anlatan ve bizim serseri yolculuğumuza gıptayla karışık hayranlık duyan altı insanın hemen hepsi de yaptıkları işi “kurumsal” olarak tanımlarken tuhaf bir pişmanlık tınısı ekliyorlardı seslerine. Sanki seçme şansları olsa bambaşka hayatlar yaşarlarmış gibi... Sanki seçme şansları hiç ama hiç yokmuş gibi...
İş için kısa süreliğine bu coğrafyaya gelenler geri dönecekleri şehirden, kravatlardan, takım elbiselerden, çirkin bir hayattan, karanlıklardan ve seçim sonuçlarından yakındılar.
İçlerinden biri bizi arabaya alırken “Hay allah çok da pis araba” diyerek yerde duran boş içecek kutularını kapıdan asfalta fırlattığında ve Alper onları toplayıp “Dursun arabada, ben inerken atarım çöpe” dediğinde ve direksiyondaki “Ah, siz çevrecisiniz. Çok ayıp oldu şimdi size” diye içtenlikle üzüldüğünde.. dünya bir sağdan sola döndü, bir soldan sağa...
‘Ne cesaret!’
Asfaltta uçar gibi giderken konulardan konulara konduk. Mesleklerimiz sorulduğunda Alper müzisyen olduğunu söyledi, ben yazar olduğumu. Müzisyenlik yazarlıktan hep daha çok ilgi çekti. Ne yazdığımı soran çıkmadı. Muhtemelen insanların benim yazar olduğuma akılları pek yatmadı. Gazeteci olduğumu zaten hiç çıtlatmadım.
Sokağa kutu fırlatan arkadaş sık sık bizi ne kadar cesaretli bulduğunu tekrarladı. Arabasına ilk kez yabancı almıştı. Bizim gibi insanları çok merak ediyordu. Ne güzel hayatımız vardı. Ama o bizim gibi yaşayamazdı.
Neden? Bu sorunun cevabı onda yoktu. Bizde? Bizde vardı ama söylemedik. “İstesen yaparsın aslında” demekle yetindik. Bizim gibi yaşamaktan ne anladığına hiç değinmedik.
Ama düşündük... Dışarıdan nasıl göründüğümüzü uzun uzun düşündük
Güven ve güvensizlik
Yabancı kavramı üzerinden öğrendiğiniz her şeyi tepetaklak eden bir tecrübe fırsatı otostop. Yabancıyı farklı olarak algılıyorsunuz. Farklıyı ilgiye değer buluyorsunuz. Karşılıklı birkaç cümle sohbetten sonra bazen hiç de farklı olmadığınızı, bazen de farklı olmanın kötü bir şey olmadığını anlıyorsunuz.
Otostop yaptığınızda, mahremiyet ve mülkiyet üzerine yapılanmış sistemi hiçe sayıyorsunuz ve muhteşem bir tavşan deliğinden öbür tarafa geçiyorsunuz.
Kötülük yollarda...
Sakın aklınıza gelinlikle otostop yaparken tecavüze uğrayıp öldürülen İtalyan genç kadın Pippa Bacca’nın hikâyesi gelmesin; yollarda insanları bekleyen tehlikeler zihninizi kirletmesin.
Kötülük sadece yollarda, yabancıların sinsi niyetlerinde değil. O çok korktuğunuz kötülük çoğu zaman zaten var evinizde, ailenizde, devletinizde. Siz bir ömür fark etmeyebilirsiniz ama saklandığınızı sandığınız yerler gitmeye korktuğunuz yerlerden daha tekinsiz.
Güven duyduğunuz kurumlar aslında tehditkârlar.
Ve sizi koruyacağınızdan emin olduğunuz insanlar, sizi aslen korunmasız kılanlar.
Sadece küçücük bir otostop yolculuğunun hissettirdiği o özgürlük ve iyilik duygusunu yaşamaktan sizi alıkoyan öğrenilmiş korkularınızı hemen atmak zor olabilir.. ama bunlar üzerine düşünmek her zaman kolay.
Dönüş yolu Dönüşte artık kendi arabamızdaydık ve yoldan otostopçu toplamaya kararlıydık. |
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- Yıkılması gerekiyor!