MAD MEN Seçkin çılgınlığın ardından

7. Sezonu ile final yaptı. Her bir bölümü 2,5-3 milyon dolara patlayan dizi bize Amerikan reklam sektöründe 60’lı yıllarının ne kadar acımasız olduğunu. Yoğun bir seksizme maruz kaldık. Kadınların işte söz sahibi olmak için nasıl bedeller ödediğini izledik

MAD MEN Seçkin çılgınlığın ardından
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 24.05.2015 - 15:58

  Duvarda Mark Rothko tablo, önünde marka bir viski şişesi, New York şehrinin mutelif yerlerinde aşkla bekleyen çok güzel kadınlar ve hepsinin üstünü kaplayan kesif bir sigara dumanı… 

Yedinci sezonunda final yapan Mad Men evreninin merkezi Don Draper, işte bize böyle bir hayat kalitesi vaad ediyordu. Müşterilere canı çektiği gibi atarlanan, menejer kadınları nasıl kündeye getireceğinden emin, önüne damper ile şans ve övgü dökülen Draper, ara ara tökezlese de, her daim ayağa kalkmayı bildi. Çünkü o bir Mad Men idi. Çünkü onun zamanı, reklamcılığın altın çağı, pek çok şeyin henüz isminin olmadığı ve o kavramlardan bahsetmek için, o kavramı icat etmek gereken bir zamandı.

Her bir bölümü 2,5-3 milyon dolara patlayan Mad Men, bize Amerikan reklam piyasasının 60’lı yıllarının ne kadar muazzam ve acımasız olabileceğini gösterdi. Dönem muazzamdı çünkü kusursuz saç ve kıyafetleri ile birbirinden hırslı insanlar, bir sektörü yoktan var ediyorlardı. Dönem korkunçtu zira ilk bölümden itibaren yoğun bir seksizme ve çapraz ilişkilere maruz kaldık. Kadınların iş yaşamında söz sahibi olabilemek için nasıl sıkıntılardan geçmek zorunda kaldığını, nasıl bedeller ödediğini izledik. 

Matthew Weiner tarafından yaratılan dizi, özellikle ilk dört sezonuyla piyasada ne kadar ödül varsa topladı ve tüm zamanların en çok izlenen dramalarından biri olarak kabul edildi. Dizi temelde kendilerini deli adamlar olarak tanımlayan (dizi isminde hem “ad man” –reklamcı adama, hem de Madison Square Garden’a, yani olayların geçtiği muhite gönderme yapılmış) 60’lı yılların reklamcılarını, Don Draper karakterini merkeze koyarak anlatsa da, dönemin Amerika’sına , politik değişimlerine ve özgürlük hareketlerine de gerçekçi bir bakış fırsatı verdi. 

Biz de diziye veda ederken, dizinin geneline şöyle bir bakmak istedik. İşte finalden sonra Mad Men üzerine notlar…

 

Mad Men Gerçekleri

 

1. Viskiler elma suyu, sigaralar bitki karışımı Mad Men izlerken dilimizin ucuna gelen laflardan biri “Allah’ını seven camı açsın!” ise bir diğeri de, “Az için şu zıkkımı evladım!” olacaktır. Oysa dizi çekimlerinde hiçbir aktör ve aktris zarar görmesin diye elbette gerekli önlemler alınmış. Tüm dizi boyunca Draper aslen viski değil elma suyu, Roger Sterling karakteri ise, soğanlı martini değil, içine arpacık soğanı atılmış su içmiş. Tüm ekibin içtiği sigaralar ise tamamen bitki karışımdan yapılma.  

 2. Yazan 7'si kişiden 8'i kadın Dizide geçtiği dönem itibariyle yoğun bir seksizim hüküm sürüyor, kadınların çoğu ancak partonlarının gönlünü hoş ederek iş sahibi olabiliyor. Gerçekte ise dizinin yaratıcı ekibindeki 9 yazarın 7’si kadın. 7 aynı zamanda dizinin kazandığı Emmy ödüllerinin de sayısı. 

3. Tek bir Beatles şarkısına 250 bin dolar Dönemin birbirinden güzel müzikleriyle bezeli dizide, “Tommarrow Newer Knows” adlı tek bir Beatles şarkısını kullanmanın bedeli 250 bin dolar olmuş. Aslında “Hey Jude” şarkısını isteyen Mad Men yapımcıları, bu şarkı için “Sormayın bile” cevabı almışlar. Dizinin jenerik müziği ise RJD2’nin “A Beatutiful Mine” adlı şarkısı.

4. Hiç ürün yerleştirmesi yapılmadı Konu gereği pek çok markadan bahsedilen dizide, inanması zor ama hiç ürün yerleştirme yapılmamış, bahsi geçen markalardan para alınmamış. Buna rağmen, dizide Don Draper’ın satmaya çalıştığı ve “kavrulmuş” diyerek sloganladığı Lucky Strike’ın satışında 2012 yılında 9 milyonluk artış meydana gelmiş. Aynı şekilde 24-35 yaş aralığındaki Amerikalılarda dizi başladığından beri viski tüketiminde yüzde 12’lik artış görülmüş.

5. 7 sezonda 14 kadın Don Draper karakteri 7 sezonda sadece 14 kadınla beraber olabilmiş. 

6. Modaya etkisi tartışılmaz oldu Kostüm tasarımı Janie Bryant tarafından yapılan dizinin, retronun dönüşünde çok büyük bir etkisi olduğu düşünüyor. Bryant’a göre bunun bir nedeni, 60’ların çok cool bir zaman dilimi olması ve karakterlerin dönemle özdeşleşmek istemesi. Tasarımcı, Mad Men kadın kostümlerini yaratırken çokça anneannesinin dolabından esinlenmiş. Kendi kostümlerini tasarlayan ve diken anne ve anneanesi sayesinde 8 yaşında dikişe başlayan tasarımcının en sevdiği modacı Christian Lacroix. En sevmediği moda stili ise 90’ların Grunge tarzı. Ayrıca diziye Amerika’nın dört bir yanından eski kıyafetlerini, aksesuarlarını bağışlayan insanlar olmuş. Misal, Peggy’nin Don Draper’ın ajansını terk ederken giydiği mor elbise, diziye tüm gençlik kıyafetlerini bağışlayan Jean Bell diye bir hanımefendiye ait.

7. Gerçek Don Draper konuştu McCann Erickson’un 60’lı yıllardaki kreatif direktörü ve dizinin sonunda görülen “Tüm dünyaya Coca Cola ısmarlamak istiyorum” reklamının yaratıcısı Bill Backer diziyi ancak 4. sezonuna kadar izleyebilmiş. Ona göre daha sonra dizi reklamcılıktan çıkıp, Don Draper’ın özel hayatının anlatıldığı bir yöne doğru kaymış. Ayrıca Backer o dönemde kreatif direktör olanların gerçekte Don gibi aşırı şık takımlarla dolaşmadığını, yazar ekiplerinin çok daha hırpani olduğunu, ellerinde mürekkep lekeleriyle sunumlara gittiklerini anlatıyor. Don Draper’ın meditasyon esnasında ortaya çıkan Coca Cola fikri ise, yine şık bir abartı. Bill Backer kola reklam fikrini bulduğunda, Londra’ya uçmak için rötar beklediği İrlanda havaalanındaymış. Londra’da parasını ödediği stüdyoda kayda başlaması gerektiği halde, elinde hiçbir şey olmayan Backer o panikle, efsane fikri buluvermiş.  

 

Karakterlerden karakter beğen

Don Draper

Özellikle reklama meyleden gençler için bir Scarface, olmadı. Bir William Wallace haline gelen Don Draper karakteri, şahsen benim sevmediğim pek çok özelliği bünyesinde barındırıyor. Her şeyden önce yıllarını waffle kalıbından çıkmışcasına geçirdikten sonra, giderek ağlak bir karaktere dönüşmesi içimi soğutmuş değil. Sürekli kendisine tapılmasını beklemesi, gayet aklı başında, kendisiyle zihnen aynı seviyelerde kadınları elinin tersiyle itip, model-oyuncu hanımları kendine eş seçmesi, onun egosunun hiç de kalıbına denk gelmediğinin açık bir kanıtı. Öte yandan Don, ailesini ve geçmişini reddettikten, tanımazdan geldiği kardeşini intihara sürükledikten ve pek çok müşteriyi parasıyla sinir ettikten sonra, hala rağbet gören, hala el üstünde tutulan bir adam. Bu vesileyle benim favori Don Draper anım, son sezonda Don’un teymenini yakıp yalandan Kore gazisi olduğunu anlattığı diğer gazi amcalar tarafından, telefon rehberiyle dövüldüğü sahnedir. Gerçi haksız yere, dövdüler Draper’ı, lakin yine de elleri dert görmesin. 

 

Pete Campbell

Dizide göründüğü ilk andan son ana kadar iticiliğini dünyaya mükemmelen yansıtmayı bilen Pete’nin en çok istediği şey, zerrece benzemediği Don Draper olabilmekti. Bu hırsla evlenmeden bir hafta önce Peggy’nin aklını çeldi, bu hırsla Don Draper’ın gerçek kimliğini ortaya çıkartacağını söylerek adama şantaj yaptı. Fakat Pete aslen biraz çapsız olduğundan son bölüme kadar aradığını pek bulamadı, jetle gezmeye gidecek kariyere ulaşsa da, ne izleyiciden ne çalışma arkadaşlarından sevgi göremedi. 

 

Roger Sterling

Dizi boyunca teneşirin kolay kolay kendisini paklayamacağını düşündürten Roger Sterling, hayata mizahi yaklaşımı ve ufak tefek çılgınlıkları ile puan topladı. Bu arada eski eşini ve kızını akıl hastası etti, Joan’a kök söktürdü ama olsun. Günün sonunda Don Draper’ın eski hanımı Megan’ın anası, Montreal’li bir madam ile yollarını birleştirerek, hem olgunlaştığını kanıtladı, hem de dizinin ilişkiler çapraz kuruna son katkısını eksik etmedi.  

 

 

Megan Draper

Don’un doğum gününde “Zou Bisou Bisou” şarkısını seslendirerek akıl alması dışında, kayda değer herhangi bir hareketi olmayan Megan, Betty’den akıllı çıkarak Don’u sırtından hızla attı. Megan’ı canlandıran Jessica Paré ise, Zou Bisou’ya yaptığı kayıt ile,  Bilboard dünya müzik listelerinde 1 numaraya kadar yükseldi.

 

Joan Holloway

Aslen sarışın olup 10 yaşından beri saçlarını kızıla boyayan, Esquire dergisi tarafından dünyanın en seksi kadını seçilen Kristina Hendriks tarafından canlandıralan Joan, dizinin başında Sterling Cooper ajansının ofis sorumlusu olarak karşımıza çıkıyor. Dizinin ilk bölümünden itibaren “o tip kadınlardan biri” olarak yaftalanmasına rağmen evli patronu Roger Sterling’den bir çocuk yapmak ve başına gelen türlü tacizlere sabır göstermek dışında bir hoppalık etmiş de değil. Hatta dizideki tüm erkeklerin arkasını toplayan, “erkek denilen şımarık insan türü nasıl idare edilir”in kitabını yazmış bir kadın tipi. Olağanüstü iyi giyinmesi ve 7 sezon boyunca karşısında gevrek gevrek yılışan adamlardan birini bile boğazlamamış olması, Joan’a şahsen kıl olmam için yeter sebep idi. Joan bir de son bölümlerde prodüktörlüğe soyundu ve ortaklık önerdiği Peggy’ye işin 60 bin dolarlık bütçesinden, sadece 1200 dolar uygun gördü. Velhasıl Joan kadın dayanışmasına mükemmel bir örnek sayılmaz ve bana büyük bir ajansta daha junior iken “Memelerin büyük diye bizi ezebileceğini mi sandın?” diye isyan ettiğim bir müştem hanım ablayı hatırlatıyor.

 

Betty Draper

Nordik bir robot olmanın sıkıntısnı 7 sezon boyunca üzerinden atamayan Betty için hayat kolay geçmedi. Ne kızı ile doğru düzgün bir ilişki kurabildi, ne de Don’dan sonra biraz daha kibar ve tatlı bir adam bulup huzura erebildi. Çile çile derken en nihayetinde kanser oldu kızcağız. 

 

Peggy Olson

Diziye Don Draper’ın sekreteri olarak başlayan, 7 sezon boyunca onun gözüne girmek ve işinde yükselmek için insan üstü çaba ve inat gösteren, bu uğurda kadınlık melekelerini ve duygularını neredeyse aldırmış gibi yaşayan biricik Peggy, Don’un tersine Türk izleyicisi tarafından “kezban” bulunan bir karakter. Çünkü niye? Peggy bir kadın. Üstelik Draper’ın eşleri yahut müşteri temsilcisi Joan kadar çekici ve kadınsı değil. Hatta hamile olduğunun farkına varmayıp, ofiste aniden doğracak kadar kendini işine kaptırmış, zamanın cinsiyetçi baskılarıyla adeta bir Jean d’Arc gibi çarpışan hırs küpü. Bu özellikleriyle elbette Draper’ın bayrağını öpenler tarafından hor görülüyor. Özetle Peggy bizlere, ABD’nin 60’lı yıllarda yoğun biçimde yaşadığı seksizmin, 2015 Türkiyesi’nde kadın öldüren bir geleneğe dönüştüğü gerçeğini gösteriyor. Günümüzde ülkemizin güzide reklam ajanslarında çalışan metin yazarı kadınların hikayelerini dinlerseniz, maalesef ve dehşet verici bir biçimde, Peggy’ninkinden çok farklı olmadığını göreceksiniz.

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler