İlan boykotu, 12 Mart’ın gazete kapatma, tutuklama operasyonları
6.10.1969’da Doğan Nadi’yi kaybettik. 12 Mart 1971 askeri darbesinin ardından gelen Cumhuriyet gazetesindeki 11.07.1971 tarihindeki, Niyazi Nun’un başını çektiği aile içi yönetim darbesine kadar Nadir Nadi, başyazar, siyasal yönetiminden sorumlu yazar olarak 26 yıl boyunca sürdürdüğü Cumhuriyet’in kimliği, sorumluluklarını savunmada tek başına kalıyor..
Şimdiki aklımla olsa Nadi kardeşlerin, misket, çocukluk arkadaşları Hasan Amca’dan dinlediğim, beni hiç tanımadan savunmuş Doğan Nadi’nin geçen hafta, 28 Mart tarihli Cumhuriyet’in 11. sayfasında yayımlanan “tanıklıklar” içindeki jestini öğrendikten sonra odasının kapısını çalardım.. Cumhuriyet ailesinin tüm yönetim kadrolarıyla, gazetenin bağımsız kimliği, Cumhuriyet değerleri ile birlikte çalışanlarına sahip çıkmalarına bir teşekkür etmeyi becerebilirdim..
Odasının önünden geçerken, koridor karşılaşmalarında pek çok kez selamlaşmamız Cumhuriyet ailesi içinde şaşmaz bir gelenekken, Pembe Konak çatısı altında iki buçuk yılı aşan bir çalışma düzeni içinde, Doğan Nadi ile hiç tanışmadık. Kim bilir, kendimi tanıtmaya kalkışsam, büyük patronlardan birine yağcılık yapmış olmaktan korkmuş da olabilirim. Oysa Elif Naci, Agop Arad gibi kültür sanatın simge isimleri de içlerinde, tüm yazarlar, yöneticiler, gazeteciler de içlerinde, tanıdıkları ile ne kadar da sıcak diyaloglar kurmuş olduğuna tanıklığım çoktu.
Doğan Nadi ile simge olmuş Divan Bar dostluk sohbetlerinin, yine simge barmeni Vefa Zat, 1980 yılından sonra DİSK’e bağlı OLEYİS bloklarında komşum olunca, yayımlanan kitapları da içinde, seve seve paylaştığı birbirinden renkli anılarından, anlam ve işlevini çok daha iyi kavramış oldum. Bende farklı tonlarda Mustafa Kemal Atatürk’ün geleneğinden gelen sofra sohbetleri, kültürünü hep çağrıştırır. Meraklılarının bildiği üzere pek çok gazeteci, sanatçı dostları anılarına ilişkin kitaplarda paylaşmakta eksiklik etmemişler, “Yedi dakika” başlıklı mizah köşesinde okurla paylaştığı yazıların birikiminde, iletişimin odağını oluşturduğunun örneklerini yansıtmışlardır.
Doğan Nadi’nin ölümü
Doğan Nadi’nin öldüğü haberini beklenmedik koşullarda almıştım.. Nadir Nadi, siyasal yönetiminden de sorumlu başyazar olarak bizlerle doğrudan ilişki içindeydi. Sanırım Tito Yugoslavyası’ndan gelmiş göçmen olmamı, o tarihlerde hâlâ unutmadığım Sırpçayı bildiğimi de gözeterek Bulgaristan’dan Türkiye’ye gerçekleştirilmesi gündemde olan bir garip göç öyküsünün izlenmesi, röportajını dolaylı önermişti.
Bulgaristan’la resmi ilişkiler kesik, yaşayan Türklere dönük baskıların bilinçli şiddetlendirildiği bir dönemdi. Çok kalabalık ülkeye yayılmış Türk asıllı nüfusun Türkçe konuşmaları dahi yasaklanmış, okulları kapatılmış, sıra adlarının değiştirilmesine gelmişti. Baskılar çaresiz kaçak göç arayışını doruğa çıkarmıştı. Akraba ziyareti izniyle Türk konsolosluklarından pasaporta alabilecekler, kaçak göçmen olarak Türkiye’ye gelmeyi başarmış olacaklardı. Bilinçli baskı ile izin verilmiyor, pasaport alabilmek umudu ile konsolosluklarımızın önünde günlerle kuyruk bekleyecekler işten de atılmış oluyorlardı. Sonuçta 1969’un kaçak göçünün ilk trenine, köylerinden, evlerinden çıkışları ile birlikte katılabilme iznini alabilmiştim. İstasyonlar asker kuşatmasında, trenin camları tahta kafeslerle kapatılmış, iniş-çıkış izni olmayan trende önce ayrı bir vagona sokulmuş olsam da, içeride göçmenlerle görüşmeyi de başarmış olarak Edirne Kapıkule’de ilk inişimizde, heyecanla gazeteyi haber için tabii, sabit telefondan aramıştım. Şefimin, “Bugün habere yer yok, Doğan Nadi’yi kaybettik. Birkaç gün sonra dizi yaparsın..” cümleleri ile karşılandım. Ertesi gün yine Pembe Konak’ta yapılan cenaze törenine yetiştiğimde galiba en çok konuşup bir teşekkür bile edemediğime hayıflandım..
15-16 HAZİRAN DİRENİŞİNİN CUMHURİYET’E KATKISI
“Ne alaka değil, doğrudan tam alaka..” Gazete kupürü ile paylaşarak açıklamam gerek.. DİSK’in kapatılmasını hedefleyen gece yarısı çıkarılmış yasaya karşı direnme kararının alındığı, DİSK’in Merter’deki salonunda yapılan 14 Haziran 1970 günlü genişletilmiş taban toplantısına, DİSK ve DİSK’e bağlı tüm sendikaların her kademeden yöneticileri ile tabanı temsil eden işyeri temsilcileri çağrılmışlardı.
DİSK’in eylem kararları
Gün boyu süren Kemal Türkler’in yönettiği toplantıda tavandan tabana her kademeden yöneticiler istedikleri kadarı ile söz aldılar. Yasaya karşı eylemler paketi üzerinden önerilerini dile getirdiler. Galiba benden başka katılmış profesyonel gazeteci yoktu. Bir yanı ile ana akım gazetelerin yaklaşımlarından farklı olarak, Cumhuriyet gazetesinin ekonomik, sosyal, siyasal haklarda sola açılımının kanıtı niteliğinde haberlere geniş yer verişinin sonucuydu.
Yine de oybirliği ile alınmış, toplantı sonunda Kemal Türkler’in madde madde saydığı eylem kararlarının gücü, içerikleri, bizim yönetici arkadaşlarımıza da, gerçekleşebilecek inandırıcılıkta gelmediği için, haberin büyütülmesi önerim kabul edilmemişti. Kendi adıma eylemlerin İstanbul’a taşacak boyutları içinde alanda izlenilebilmesini olanaksız gördüğümden, gazetede merkezde İstanbul’a dağılacak arkadaşlardan gelecek haberleri toplama, yönlendirme, kendi haber kaynaklarımdan da doğrulatma sorumluluğunu önermiştim.
15-16 Haziran direnişinin alınmış kararları da aşarak, örgütlü DİSK işçilerinin en azından iki katı ile destek veren, fabrikalarını boşaltan Türk-İş’in örgütlü olduğu işyerleri işçileri ile sendikasız işyerleri işçilerini de kapsayan boyutları, uzun süreçte Anayasa Mahkemesi kararı ile söz konusu yasanın ortadan kalkmasını getirmişti. 15-16 Haziran olayları, çok boyutlu toplumsal sonuçları “Cumhuriyet’ten Tanıklıklar” gündemimizin içine girmiyor.
Eylemlerin 2. gününe ilişkin haber sayfası ile aynı gün, 5. sayfasında başladığımız, haftada bir yayımlanacak “İş ve İşçi Hareketleri” sayımızdan söz etmekle yetinmeliyim. İşçi haberlerinin odağında çalışan, sonraki yıllarda da geçerli olduğu üzere yetişebildiğim tüm sendikal, sendikasız eylemleri izleyen, dizileri de hazırlayanlar arasında olarak haftada bir yayımlanacak işçi sayfasının da sorumlusu olacaktım.
Nadir Nadi’nin duyarlılığı
En taze haberlerin verilebilmesi adına sayfanın hazırlandığı sabahlar erken saatlerde gazeteye geliyordum. Nadir Nadi’nin gazete çalışanlarını özgür bırakma adına yoğun çalışma saatlerinde odasına çekilmesi, kendi köşesi ve iş sorumluluklarına yoğunlaşması biliniyordu. Yakın dostu yazarlarla, sanatçı dostlarına ayırdığı sohbet saatleri, onların da özel çalışma düzenleri ile bağlantılı olarak ya sabahın erken saatleri ya da günün yoğun çalışma saatlerinin bitimine denk düşerdi.
Boş odaları bile dolaşma alışkanlığı içinde benim de erken gelişimi keşfetmesi, merak ettiği gelişmelere ilişkin de soru bombardımanına tutması gecikmedi. Yaşımın heyecanında sorduğundan çok fazlası ile anlattıklarımdan sıkılmayıp daha çok soru sormasına şaşırıyor, daha çok anlatıyordum.
Çok sonraki uzun yılların birikimleriyle de, özünde Nadir Nadi’nin kişi olarak içinde olamayacağını düşündüğü toplumsal olayları, gelişmeleri, içinde olanların tanıklıkları ile dinleyip değerlendirmeyi seçtiğini gözlemleyecektim. Hâlâ kimi aslında içeriğini çok iyi bildiği, analiz ettiği konular üzerinden, “Ya! öyle mi” sorusundaki, şaşkınlıkla ilk kez duymuş gibi dinlediği izlenimini veren ses tonu kulaklarımda.. 12 Eylül askeri darbe hukuku ile, Silivri sivil darbe hukuku yargılamalarına dönük sorgulamalarda, keyifle taklit etmeye çalışarak kullanabilmiş olmaktan haz alacaktım..
SIKIYÖNETİM, DİSK YÖNETİMİ, İŞÇİ TUTUKLAMALARI YETMEDİ
İşçi sayfası simge, Nadir Nadi’nin sendikal haklar, sosyal, toplumsal açılımlara duyarlılığı ile Cumhuriyet’in gazete olarak dönemin ruhuna uygun dönüşümleri sonuç olarak liberal kimlikli özel sermaye örgütlenmeleri arasında soğuk rüzgârların esmesi sonuçlarını üretiyordu. 15-16 Haziran olaylarının sıkıyönetim ilanı, DİSK yöneticilerinin tutuklanmaları ile bastırılması işveren cephesindeki öfkenin bastırılmasına yetmemişti.
Galiba en çok dünya emek, sendikal tarihinde de benzerinin yaşanması alışkanlığının olmamasında, sendikal hak yasaklarının etkisi sorgulanmadan, işçi tabanının da çok ciddi cezalandırılması gerektiği algısı işveren örgütlerinin ağırlığı ile pompalanıyordu. 1961 Anayasası sürecinde liberalleşmenin yolunda da yeri olan sendikal hakların tanınması ideolojik olarak benimsenmiş olsa da, kamuda toptan Türk-İş örgütlülüğü çatısı içinde nerede ise otomatik kazanılmış sendikal haklar, toplusözleşme düzeninin özel sektöre de sıçrıyor olmasından kaygılanılmıştı.
Sözün özü özel sektör kamu için benimsediği sendikal haklar toplusözleşme düzeninin işlerliğini özel sektörde, hele de sendika çokluğu, rekabet düzeninde gelişimini hiç ama hiç sevmemişti. Tam da aynı nedenle Türk-İş’e bağlı sendikal taban da, DİSK’e bağlı daha az işçili sendikal örgütlülüklerin zorlu direniş ve grevleri ile, Türk-İş’e bağlı işçilerin de haklarını geliştiriyor olmalarının gerçeğinden yola çıkarak, rakipleri olan sendikalara borçlarını ödemeyi, kapatılmasına karşı çıkan eylemleri destekleme refleksleriyle ortaya koymuşlardı. İşveren cephesi ayrımsız direnişlerde etkin rol oynamış işçileri, kara listeler düzenleyerek hem işten atmak hem de başka fabrikalarda çalıştırmamak, açlıkla terbiye etmek yolunu seçmişlerdi.
Cumhuriyet’te Nadir Nadi yönetimine karşı ilan boykotu yaptıracak öfkeye gelince.. Boğaziçi kökenli bilim insanları ile büyük gazetelerde öne çıkmış gazeteci yöneticiler Amerika’da yapılan mütevelli heyeti toplantısında buluşmuşlardı. İşveren kökenliler uzun uzun Cumhuriyet’in yayın politikasına eleştiriler yöneltince, tirajda Cumhuriyet’le yarışan rakip bir gazetenin yayın müdürü, “Neden ilan boykotu düşünmüyorsunuz?” önerisini getiriyor. Benimseniyor. Aynı toplantıda bulunan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Günsel Koptagel, işin ciddiyetine tanıklık etmiş olarak, Cumhuriyet yönetimini uyarma gereğini duymuş, benimle paylaştı.
Kiminle paylaşabileceğimi bilemeden, Nadir Nadi’li yönetimler dönemlerinde, yönetim kurulunda, başkan vekilliği görevlerini de üstlenen, iş hukuku alanında uzmanlığı ile de öne çıkmış Reşat Atabek’i Pembe Konak’ın yönetim toplantı odasının önünde görünce duyduklarımı aktardım. Teşekkür etmiş, ancak kaygı duyulmaması gerektiği, işveren sendikasının böylesine ağır bir eylemle Cumhuriyet gazetesine ilan boykotu kararı alamayacağı düşüncesini aktardı. Ayrıntılı gelişmeleri tabii ki bilmiyorum. Ancak Nadir Nadi yönetimindeki Cumhuriyet’in sendikal haklara sahip çıkan haberciliği apaçık İşveren Sendikası’nın ilan boykotuna gerekçe yapılmıştı.
İŞVERENLERDEN İLAN BOYKOTU
Çalışanlara hiç yansıtılmadı. Ne kadar sürdüğü, ne kadar etkili olduğu, Cumhuriyet gazetesine hangi boyutlarda zarar verdiği üzerinden ciddi bilgilerim yok. Sonraki yıllarda daha birçok bilgilenmeye çalışmış olarak, en katı liberal iktidarların yönetimde oldukları ülkeler de içinde olmak üzere, demokratik anayasal, hukuk devleti düzenlerinin geçerli olduğu ülkelerin hiçbirinde böylesine boyutlu, sendikal hakların savunulması, işçi hakları savaşımı, eylemlerinin haber konusu yapılmasını doğrudan protesto etmek adına gelmiş bir işveren örgütlenmesi, ilan boykotu örneği yok.
İşveren Sendikası’nın örgütlenmesi, yönlendirmesinde, Nadir Nadi yönetimini hedef alan ilan boykotu, 12 Mart askeri darbesi sürecinde aile içi yönetim ilişkileri kullanılarak, Niyazi Nun yönetiminde gerçekleştirilen yönetim darbesinde, Nadir Nadi’nin, Cumhuriyet gazetesinde başyazar ve siyasetinden sorumlu olarak, gazeteyi kuruluş çizgisinden saptırdığı suçlamalarında ilk önemli gerekçe olarak gösterilecekti..
CUMHURİYET, KAPATMA, TUTUKLAMALARLA 12 MART’IN HEDEF TAHTASINDA
Dakika bir gol bir dercesine 12 Mart Muhtırası, askeri darbesinde taşlar yerli yerine oturmadan, İlhan Selçuk’un 27 Nisan günü yayımlanmış “Hoş Geldin Tanzimat Kafası”, 28 Nisan tarihli “İsa, Musa ve cart curt üstüne..” yazıları gerekçe yapılarak, Sıkıyönetim Komutanlığı tebliği ile 10 günlüğüne gazete kapatılıyor. Aynı gün yazarı İlhan Selçuk ile sorumlu yazıişleri müdürü Oktay Kurtböke Selimiye Kışlası’nda gözaltına alınıyorlar. 30 Nisan akşamı tutuklanarak askeri cezaevine gönderiliyorlar.
Gazetemizin 10 gün kapalı kaldığının ve tutuklama kararları ile yargılamanın haberleri, 9 Mayıs günü yeniden açılan gazetemizin sayfalarında fotoğraflı haberlerle yayımlanıyor. 18 Mayıs günü yapılan, gazetemizde 19 Mayıs günü yayımlanan ilk duruşmanın haberine göre ise Selçuk’un tahliye talebi reddediliyor..
En Çok Okunan Haberler
- Yoğun kar yağışı beklenen iller açıklandı!
- Yandaş yazar, son anket sonuçlarını açıkladı!
- Saadet'te yeni genel başkan belli oldu
- Afyonkarahisar'da feci kaza
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- Yıkımda son perde
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- 'Bu işin şakası yok, herkes ayağını denk alsın'
- Ölü ve yaralı var!
- AKP'li isim açıkladı!