Ailem bana yetti!
Usta sanatçı Güzin Özyağcılar’ın gelirini Mehmetçik Vakfı’na bağışladığı kitabı “Toparlanın Gidiyoruz”, sadece bir özyaşam öyküsü değil, bir şeye umutla bağlanmanın ifadesi. Koçalp ailesinin, kapağını açtığı, anılarla dopdolu mühimmat sandığı! Güzin Özyağcılar ile kitabını, yaşamı, sanatı ve koronavirüs üzerine konuştuk. O mühimmat sandığının kapağını bu kez birlikte açtık.
Sanmayın ki yazmaya yeni başladı usta sanatçı Güzin Özyağcılar. Çocukluğundan beri meraklıydı. Şiir tutkunu subay babasından miras aldığı erdemlerden sadece biriydi yazmak. Daha da çok yazardı belki ama tiyatro tozunu yutunca işler değişmiş! Ailesi, tiyatro, sinema, dizi ve seslendirmelerle dopdolu sanat kariyeri tüm hızıyla sürerken yazması belki de aynı olmayacaktı. Her kitabın bir zamanı vardır hele ki bu kitap bir özyaşamöyküsünden yola çıkılarak kaleme alınıyorsa. Dolayısıyla yeni yayımlanan “Toparlanın Gidiyoruz”u (İnkılâp Kitabevi) yaşamının en olgun deminde yazması kuşkusuz daha anlamlı.
KOÇALP AİLESİNİN MÜHİMMAT SANDIĞI!
Yine sanmayın ki sadece kendi yaşamı paylaştığı. Kahramanı babası ve ailesinin anısına adalı kitabının gelirini Mehmetçik Vakfı’na bağışlayan Güzin Özyağcılar tam bir babasının kızı! Kaleme aldığı “Toparlanın Gidiyoruz”, sadece bir özyaşam öyküsü değil, bir şeye umutla bağlanmanın ifadesi. Biz de çok sanatçı olmak istedik ama ailemiz izin vermedi, diyenlere; yaşama bir tutkunun eşiğinden değil, merkezinde yer aldığı o deruni fırtınanın gözünden bakmanın anlatısı.
Apaydınlık bir yurt sevdasının, aile değerlerinin, sanat tutkusunun, karılan harcının paylaşımı. Yaşamda iyi ki vardı dedikleri, “iyi ki” dedikleri… Koçalp ailesinin, kapağını açtığı, hem hüzünlü hem gülümseten anılarla dopdolu mühimmat sandığı!
“Toparlanın Gidiyoruz”, usta sanatçının Makedonya kökenli subay babası Seyfettin Koçalp, Çerkez annesi Süheyla Hanım ve iki kız kardeşiyle et-tırnak yaşamlarını, sıkı aile tarihini ortaya koyuyor her şeyden önce. Başlangıcından bugününe harcını karan o güzel ailesinin, acısı tatlısıyla, özellikle de babası Seyfettin Koçalp’in yaşamöyküsüyle koşut açımlanan bir yol hikâyesi niteliğinde!
BİR MENZİLDEN DİĞERİNE TOPARLANIP GİTMEK
Annesinin ailesi Rus-Kafkas savaşları nedeniyle göç etmiş ve Düzce’ye yerleşmiş Çerkez bir aile. Babası Seyfettin Koçalp subay, dedesi ömrü birçok cephede önce Balkan Harbi sonra Çanakkale cephelerinde savaşmakla geçmiş bir süvari binbaşısının oğlu. Hepsinde ortak olan duyguların başında kuşkusuz büyük bir yurtseverlik ve düşmanın istim üstünde tuttuğu bir ortamda kahramanca verdikleri mücadele ve ailelerine olan müthiş bağlılıkları geliyor.
Bu bağlamda kitabında yakın tarihin dönemeçleri de var, kök salmanın mücadelesi ve tutunmanın iradesi de! Tayinlerden payını almış yurtsever bir subayın evladı olarak “seyyah” geçen, bir menzilden diğerine sıklıkla “toparlanıp gittikleri”, hem güzel hem buruk ve yarım olarak nitelediği çocukluğu da var, ışıltılı Cumhuriyet bayramlarının coşkusu da…
SAHNEYE İLK LİSEDE ÇIKTI
Bursa doğumlu Güzin Özyağcılar’ın çocukluğu, babası Seyfettin Bey subay olduğu için Anadolu'nun çeşitli illerinde geçmiş. 1960’da babası emekli olunca İstanbul'la yerleştiler. İstanbul Kız Lisesi'nde okurken “Cimri” adlı tiyatro oyununda oynadı.
İstanbul Belediyesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nden 1968’de mezun oldu.
Meslek hayatında en büyük şansının konservatuvarda ders aldığı hocaları olduğunu ifade etmesine şaşırmıyorsunuz şu isimleri okuyunca: Yıldız Kenter, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Ahmet Kutsi Tecer, Seyit Mısırlı, İncila Yar...
PROFESYONEL YAŞAMI “YAYGARA 70”LE BAŞLADI
Konservatuvardan mezun olduğu 1968’de, 1970’e kadar kalacağı Londra'ya giden sanatçı, döndükten sonra Dormen Tiyatrosu'nda “Yaygara 70” oyunuyla profesyonel tiyatro yaşamına adım attı.
Konservatuarda okurken tanıştığı usta tiyatro ve sinema sanatçısı Erdal Özyağcılar ile 1972’de evlendiler. Emrah ve Zeynep adlı iki çocukları oldu. Çeşitli özel tiyatrolarda sahneye çıktıktan sonra Erdal Özyağcılar, Haşmet Zeybek ve Ertuğ Koruyan ile birlikte Gazete Tiyatrosu'nu kurdular. 1974’te İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tiyatroları'na girdi.
1989’da yayına başlayan “Bizimkiler” dizisinde Salih Kalyon'un canlandırdığı “tak tak Sedat”ın eşi “Serpil” rolüyle sevenlerinin gönlünü bir kez daha fethetti. 2010’da Dostoyevski'nin “Karamazov Kardeşler” adlı romanından uyarlanan “Karadağlar” dizisinde eşi Erdal Özyağcılar ve kızı Zeynep ile birlikte yer aldı.
Kibar Feyzo, Sultan, Faize Hücum, Bir Kırık Bebek, Kocamın Nişanlısı, Dünden Sonra Yarından Önce, Bizimkiler, Cahide, Uçurtmayı Vurmasınlar, Önce Kuşlar Geçti, Hasan Boğuldu, Çiçekler Açmak İster, Seni Seviyorum Rosa, Fırtınalar, Sevda Kondu, Delikanlı, Avrupa Yakası, Omuz Omuza, Sessiz Gece, Karadağlar ve Hayatımın Rolü gibi sinema ve dizilerde unutulmaz karakterlere can veren sanatçı, pek çok yapımda seslendirme de yaptı.
ÖZYAĞCILAR AİLESİ VE TİYATRO MARTI!
Konservatuarda tanıştıkları eşi, usta oyuncu Erdal Özyağcılar ile birlikte elli altı yılı geride bıraktılar ki ikinci kitabında bunu uzun uzun yazacağını ifade ediyor Güzin Özyağcılar. Mutluluklarının sırrının en önce her ikisinin de her zorlukta kenetlenen ailelerinde yaşadıkları o bağlılığın, birliğin olduğunu vurguluyor. Çocuklarını da bu ülküyle yetiştirdiklerini ifade ediyor.
Kızları Zeynep Özyağcılar’ın kurduğu Tiyatro Martı, gönüllerindeki bitmeyen tiyatro aşkını yeniden alevlendirmiş. Güzin Özyağcılar emekli olduğu, Erdal Özyağcılar’ın da diziler nedeniyle uzun yıllar uzak kaldığı tiyatro sahnesine dönmesini sağlayan kızları Zeynep’in altı yıl önce kurduğu Tiyatro Martı’da Uçlar, Hoşgeldin Boyacı, Demir ve Kral adlı oyunları ailece sahnelediler. Yurtiçi ve yurtdışı turnelere çıktılar.
KORONAVİRÜS İZOLASYONUNDA SÜPRİZLERİ VAR!
Tüm dünyayı saran koronavirüs günlerinde günlük telaşlarının yerini biraz susup düşünmeye bıraktığını gözlemliyor usta sanatçı. Doğayla dost, barış içinde daha uygarca bir yaşam sürmeye yönlenecek günlerin yakın olmasını umuyor. Ailece korona günlerini Çanakkale’nin Ayvacık ilçesindeki evlerinde geçiriyorlar.
Eşi Erdal Özyağcılar ve kızları Zeynep Özyağcılar ile birlikte sanat projeleri üzerine kafa yormaya, araştırmaya devam ediyorlar. Bu arada sevenlerinize neşe olsun diye şiir ve monologlardan oluşan küçük klipler çekiyorlar, yakında güzel sürprizleri olacağının müjdesini veriyorlar.
Güzin Özyağcılar ile yenilerini en kısa zamanda yüz yüze yapmak dileğiyle, bu zorlu günlerde e-posta ve telefon aracılığıyla, gelirini Mehmetçik Vakfı’na bağışladığı “Toparlanın Gidiyoruz” kitabı, yaşamı, sanatı ve koronavirüs üzerine söyleştik. O mühimmat sandığının kapağını bu kez birlikte açtık.
KOÇALP AİLESİNİN MÜHİMMAT SANDIĞI!
- Mühimmat sandığı! Aile geçmişinize dair bir belge bilgi selini toplayan, kitabınızın görselliğini ve içeriğini bütünleyen bu kozmik sandığı anlatır mısınız?
Askeri okuldan mezun olurken verilen bu sandık, o kişinin tüm kıymetli evraklarını, fotoğraflarını, anılarını koyduğu hazinesi olurdu. Çok sağlam olan bu sandık bizimle günümüze kadar geldi. Tayinler sırasında evin en kıymetli kırılacak eşyaları bu sandıkta taşınırdı, çok amaçlı kullanılırdı.
Mesela ben doğduğumda da benim yatağım olmuştu. Bu kitabı yazarken yine tüm fotoğraflar, mektuplar, anılar bu sandığın içinden çıktı. Evimin bir köşesinde duruyor ve baktıkça hem hüzünleniyor hem gülümsüyorum.
- Uzun yıllara varan başarılı tiyatro kariyeriniz düşünüldüğünde ister istemez isminiz tiyatroyla özdeşleşiyor. Yazmak sizde hangi duyguları uyandırıyor?
Küçüklüğümden beri yazmayı çok severdim. Çünkü yazdığım zaman özgür oluyordum. Söyleyemediğim her söz her duygu kalemimden dökülüyordu. Başlarda kimselere okumuyordum onları. Sonra kardeşlerime arkadaşlarıma okumaya başladım ve paylaşmanın keyfini aldım. Yazdıkça ve paylaştıkça sanki hiçbir şey boşa yaşanmamış gibi hissettiriyordu.
- Peki, Toparlanın Gidiyoruz’a nasıl karar verdiniz?
Artık bu anıların bende kalmaması gerektiğine kızım beni ikna etti. Küçüklüğümden beri yazmayı çok severdim. Sanırım bu özelliğimi babamdan almışım. Ama içime tiyatro aşkı düşünce yazmayı ikinci plana attım. Yazsaydım ilk aşkıma ihanet olacaktı diye hissettim hep. Bunun ne kadar saçma olduğunu bu yaşımda anlıyorum.
Ailem ve en yakınlarımın düşünceleri bana yetiyordu. Sonra neden kitap haline getirmeyelim dedik. Çekindim başlarda...Ama güzel dönüşler alıp insanların hayatına dokunduğunu görünce iyi ki yazmışım dedim. Kızım iyi ki beni bu kitabı yazmaya ikna etmiş. Bu sayede torunlarım ve sevenlerim bu kitapla buluştu. Babacığıma, anneciğime tüm çocukluğuma bir hediye oldu.
“ÇOCUKLUK ANILARIM HEM GÜZEL HEM BURUK”
- Çocukluğunuzun değişmezleri arasında sıklıkla taşınmak var, aile tarihiniz doğrultusunda gözlemlerle aktardığınız Anadolu var. Bu sizde nasıl izler bıraktı?
Çocukluk anılarım hem çok güzel hem buruk ve yarım. Çünkü tam yeni ev, yeni öğretmen yeni arkadaşlar edinip oraya alıştığım anda yeni bir tayinle toparlanıp giderdik... Şimdi bakıyorum neredeyse tüm Anadolu’yu gezmişim.
Mahrumiyet bölgesi sayılan bu yerlerde oradan oraya tayin edildik. Bu sebepsiz değildi tabi Babam çok dürüst bir adamdı. Adalet onun için en önemli şeydi. Partilerin arasındaki rekabet haksız sürülmelere sebep oluyordu.
Tüm yaşadıklarıma bakınca bugünkü ben, çocukluk anılarımın üstüne inşa ettiğim kişiliğimi var etti. Etrafımızdaki insanlar değişiyor ama biz aile olarak aynı kalıyorduk ve kenetleniyorduk bir yumruk gibi... Belki ondan çok arkadaşa ihtiyaç duymadım. Hep en önce ailem geldi ve bana yetti...
KİTABININ GELİRİNİ MEHMETÇİK VAKFI’NA BAĞIŞLADI
- Gelirini Mehmetçik Vakfı’na bağışladığınız kitabınıza Toparlanın Gidiyoruz başlığını koymanızın nedeni de bu sanırım.
Duymaktan en çok korktuğumuz, en çok heyecanlandığımız bazen de sevindiğimiz bir cümleydi babamın akşam eve gelip, “Haydi çocuklar toparlanın gidiyoruz” demesi. Ben de kitabıma bu adı koymayı uygun buldum. Sonra ne yapsam babam mutlu olur diye düşündüm ve bir subay kızı olarak geliri Mehmetçik Vakfı’na bağışlamak doğru geldi.
“MUHAKKAK BÜYÜK ACILAR ÇEKİLDİ”
- Annenizin ailesi ise Rus-Kafkas savaşları nedeniyle göç etmiş ve Düzce’ye yerleşmiş Çerkez bir aile. Babanız subay, dedeniz ömrü birçok cephede önce Balkan Harbi sonra Çanakkale cephelerinde savaşmakla geçmiş bir süvari binbaşısının oğlu.
Hepsinde ortak duyguların başında kuşkusuz büyük bir yurtseverlik, düşmanın istim üstünde tuttuğu bir ortamda kahramanca verdikleri mücadele ve ailelerine olan müthiş bağlılıkları geliyor. İyi ki yazdığınız bu kitabı neden yazmadan edemezdiniz?
Dost sohbetlerinde çocukluğumu, yaşadıklarımı anlattığımda hep hayretle beni dinler sorular sorarlardı hep şu cümleyi duyardım: “Film gibi”. Şu günlerde insanların şikayetlerine, çocukların yetinmeyişlerine bakınca, bunlar bende kalmamalı diye düşündüm. Çünkü böyle aileler, böyle bir geçmiş kaç ailede vardır.
Muhakkak büyük acılar çekildi… Mesela en basitinden hasta oldunuz ya büyük şehirden doktor getirilir yada hasta kızaklarla, atlı arabalarla büyük şehre hastaneye taşınırdı. Kimi yolda kalırdı kimi son anda yetişirdi.
Günümüzde en kolay şeyler bile o dönemde büyük mücadele gerektiriyordu. O zaman neler yaşandığını, ne için neler feda edildiğini, duruşun kıymetini ve nelere sebep olduğunu yazmasam olmazdı.
“İYİ Kİ BABAMIN KIZIYIM”
- Babanızın hatırı sayılır denli iyi bir yazar olduğunu, yazılarının yanı sıra şiirlerinin bulunduğunu da öğreniyoruz. Kitabınızda babanıza ait pek çok yazıdan, mektup ve şiiri de paylaşıyorsunuz okurlarla. Babadan kızına yansıyan o ilhamın izlerini burada da paylaşır mısınız?
Annem hep bana babanın kızısın derdi. Sanırım ikimiz de duygulu, hassas ve içine kapalı olduğumuzdan yazmak ikimize de iyi geliyordu… Çok sevdiğim babamı hep okurken ve bir şeyler yazarken görüyor bende ona özenip yazıyordum. Babam şiir yazdığı gibi ayrıca içinde büyük şairlerin şiirlerinin olduğu şiir defteri tutardı. Ben de tutardım... Tüm zorluklara rağmen ruhlarımız böylece nefes alırdı... İyi ki babamın kızıyım.
“ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR İÇİN ÜZÜLÜYORUM”
- Ailece yürekten kutladığınız Cumhuriyet Bayramlarının coşkusuna da değiniyorsunuz kitabınızda. Burada da anlatır mısınız o günlerin coşkusunu?
Büyük bir heyecanla beklerdik Cumhuriyet Bayramının gelmesini. Aylar öncesinden kostümler dikilir, provalar yapılırdı. Durumu iyi olan ailelerin çocukları izci ya da bahriye kıyafeti giyerdi. Bizler de grapon kağıdından elbiseler giyerdik. Ama umurumuzda değildi. O küçük kalplerimizle heyecanla o günü beklerdik.
Ailelerin en büyük gururuydu çocuklarının gösterilerini, şiirlerini alkışlamak. Sabahtan tribünler dolardı. Babam kumandan olduğu için annem çok özenirdi. Akşam hep beraber Cumhuriyet balosuna giderdik. Aylarca bugün konuşulurdu. Şimdiki çocuklara bakıp bu duyguları yaşayamadıkları için üzülüyorum.
“EN BÜYÜK ŞANSIM AİLEM VE HOCALARIMDIR”
- Babanızın size getirdiği romanlar, edebiyatla ve sanatla yakınlaşmanızdaki etkisi aşamalarıyla yansıyor kitabınıza. Burada da temel anlarıyla paylaşır mısınız? İlk okuduklarınız, izledikleriniz, konservatuvar ve tiyatroya ilk adım, efsane hocalarınız, o müthiş heyecanları ve anları size nasıl sormayız?
İlk eğitimin aileden başladığına inanırım. Babam her şehre inişinde okumamız için bize bir kitap getirirdi. Bunlar klasik romanlar olurdu. Biz üç kardeş bunları sırayla okurduk. Böylece hayal dünyamız gelişir, içimizde yeni ufuklar açılırdı.
Babam sinemaya gitmemiz konusunda da bizi teşvik ederdi. Zaten başka eğlence yoktu. Her akşam sinemaya gider aynı filmi dört beş kere izler ezberlerdik. Diyalogları kim önce söyleyecek diye yarış ederdik. Tüm romanlar, filmler, zaman zaman gelip bizi heyecanlandıran sirkler sanırım benim oyunculuk yolundaki temellerimi atmış oldu.
Ardından İstanbul’a gelince içimde tutamadığım bu tutku, ailemi ikna ederek konservatuara girmemle devam etti. Orada çok değerli hocalardan eğitim aldım. Yıldız Kenter, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Ahmet Kutsi Tecer, Seyit Mısırlı, İncila Yar... Benim meslek hayatımda en büyük şansım hocalarımdır.
BAŞARI VE MUTLULUĞUNUN SIRRI
- Ailenizle bildiniz bileli bir yumruk gibi olduğunuzu okuyoruz kitabınızda. Ne güzel bir bağlılık, birlik! Nasıl bir ailedir Güzin Özyağcılar’ı bugünlere getiren, temellerini sağlamlaştıran?
Ben de Erdal da ailesine çok bağlı büyümüş insanlarız. Biz kendi ailemizi kurunca farklı bir şey beklenemezdi. Aynı şekilde kenetli ve her zorlukta yumruk olmaya devam ediyoruz. Hangi mesleği yaparsanız yapın. Eve geldiğinizde güven duyduğunuz sevgiyle size bakan destekleyen bir ailenizin olması hayat boyu başarı ve mutluluğun temellerini atıyor.
Biz de çocuklarımızı ailelerimizden öğrendiğiniz gibi büyütmeye gayret ettik. Dışarıda ne yaşanırsa yaşansın eve girip kapıyı kapattığınızda yuvanızda olma hali kulağınıza her şeyin geçeceğini fısıldar.
ERDAL ÖZYACILAR’LA 56 YILLIK SAADET
- Usta sanatçı Erdal Özyağcılar’la evliliğinizde yarım yüzyılı geride bıraktınız. Nasıl tanıştı bu müthiş çift?
Erdal’la konservatuarda tanıştık. Benim tiyatroyla ilgilenmemi sadece kültür olarak gören ailem sahneye çıkmamı asla istemiyorlardı. Mesleğime aşık biri olarak paramı biriktirdim ve Londra’ya gittim. Bu tavır aslında onlara istediğimi yapacağıma dair bir göz dağı vermeydi. Benim arkamdan Erdal da Londra’ya geldi ve evliliğimizin ilk adımları atıldı. Ailem tabi asla tiyatroyla ilgilenen bir damat hayal etmemişti. Başlarda karşı çıksalar da tanıdıkça Erdal’ı çok sevdiler. İlk tanıştığım gün ablama Erdal’la ilgili bir mektup yazmışım demek ki beni nasıl etkilemiş. Bugün itibariyle 56 yıl olmuş. Tüm bunları ikinci kitabımda uzun uzun yazacağım. Umarım sevenlerim bu kitabı da çok sever.
“KORONAVİRÜS HEPİMİZİ DURDURDU!”
- Koronavirüs nedeniyle herkesin yaşamını temelinden sarsan, tüm ezberlerin bozulduğu bu döneme ilişkin düşünceleriniz ve geleceğe ilişkin öngörüleriniz neler?
Tüm dünyayı saran koronavirüs hepimizi durdurdu. Günlük telaşlarımız yerini biraz susup düşünmeye bıraktı. Tüm sevdiklerimize sarılıp kendimizi koruyarak bu sürecin geçmesini bekliyoruz. İleriki günlerde doğayla dost, bütünün hayrına çalışarak, birbirimizi incitmeden yaşayacağımız günler gelecek diye umuyorum. Biz evimizde üretmeye devam ediyoruz.
- Ailece mecburi evlere kapanılan bu korona devrinde bir gününüz nasıl geçiyor? Somut projeler üzerinde mi çalışıyorsunuz yoksa yeni projeler mi geliştiriyorsunuz? Planlarınız neler?
Oğlum ve torunlarım İstanbul’da kaldı. Biz daha güvenli olduğunu düşünerek Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde olan evimize geldik. Tabii üç sanatçı aynı evde olunca bir şeyler üretmeden olmuyor. Her gün yeni projeler hayal ediyor, not ediyor, araştırıyoruz. Ayrıca tiyatromuz için repertuar yapıyoruz. Sevenlerimize neşe olsun diye şiir ve monologlardan oluşan küçük klipler çekiyoruz. Çok yakında güzel sürprizlerimiz olacak…
KİTAPTAN
“Bir şeyi gerçekten çok isterseniz yaparsınız. Yeter ki çok isteyin!”
“Karların arasından çıkarılıp, battaniyeye sarılıp annemin kucağına veriliyorum. Zaman zaman bu sahneler tekrarlanmış maalesef. Öte yandan hava buz gibi olsa da kalplerde sıcak dostluklar da kurulurdu küçük yerlerde. Yoksa çekilmez olur bu çileler...”
“Alışmaya çalışarak geçen günlerden sonra nihayet dostlar edinip doğan güne gülümseyerek bakabildiğimde duyduğum hep aynı cümle oldu. TOPARLANIN GİDİYORUZ…”
En Çok Okunan Haberler
- 'Asgari ücret' tepkisi nedeniyle tutuklandı
- Nedir bu Emevi Camisi takıntısı?
- Emekli ve memura ne kadar zam yapılacak?
- Dava ertelendi
- Merkez Bankası faiz kararını açıkladı
- Davutoğlu'nun 'hazırım' çıkışına yanıt verdi
- CHP’nin asgari ücret tepkisi ve Özgür Özel’in hazır cevaplığı
- MHP'den Özel'in sokak çağrısına 'uyarı'
- 'Lösemiyle mücadele ediyor... Yaşama şansı yüzde 50'
- 'AZAL uçağı düşürüldü' dediler... Kimi işaret ettiler?