Robot çevirmen: Makine sorumluluk duymaz
Bu konuyu bana esinlendiren bir şey okudum: Türkler ve Avrupa (Gaston Gaillard, Kanon Yayınları, Ocak 2020) adlı kitabın çevirmeni Zühal İnal Baylıcı’nın kitaba yazdığı kısa önsözde üç itirafı dikkatimi çekti. Birincisi, kitabı “Türkçeye aktarırken çoğu yerde duygusal” anlar yaşadım itirafıdır; ikincisi, kitabın ”hak ettiği ilgi”yi görmesine aracılık etme isteği; üçüncüsü de bu eseri “ait olduğu topraklarda anlaşılır bir dille” aktarma sorumluluğu duyduğu itirafıdır.
Çevirmen, çeviri makinası ya da robot değildir anlamına geliyor bu. Duyguları, düşünceleri, heyecanları, ideolojisi, değer yargıları, özel seçimleri olan bir insandır. Bunları işin içine karıştırmadan çeviri yapamaz. Yapmamalıdır da. Yaparsa ne olur? Makine...
Makine sorumluluk duymaz. Ne yapmaya ayarlanmışsa onu -belki de kusursuz biçimde- yapar. “Kusursuz” diyorum ama bundan kuşkuluyum. Ya da henüz bunun başarıldığını duymadım. Google’a çeviri yaptırınca gülmekten ölüyorsunuz. Benim adımdaki “İnce”leri Google “thin” diye (zayıf, ince, güçsüz) çevirmişti!
O zaman -hiç değilse şimdilik- çeviriyi insanlar yapacaksa insan gibi yapmalılar bu işi, makine ya da robot gibi değil. Makinaya ne verirseniz çevirir, “çevirmeyeceğim” demez. Ama bir çevirmen diyebilir. Öncelikle çevireceği yazarı, yazarın metnini çevrilmeye değer bulmak ister. Çeviriye başlamak için gerekli bir sonraki etmen de çevirmenin okuduğu metni okumak isteyebilecek ya da okuması gereken başka insanların da bulunabileceğine inanmasıdır. Yoksa neden çevirsin? Kendisi okur geçer.
Demek ki siz bir metni okuyor, o metnin -bir nedenle- başkalarınca da okunmak istenebileceğini, istenmese bile ülkenin yazılı metin dağarcığında bulunması gerektiğini düşünüyor ve çevirmeye kalkıyorsunuz. Okun yönünün farkındasınızdır umarım: Ok, kaynak metinden başlıyor ama ucu metnin çevrisinin varsayımsal okurunu gösteriyor. Çeviri okur okusun ve anlasın diye yapılıyor yani.
İşte çeviriyi yönlendiren en önemli etmen bu çok basit ve açık gerçektir. Çok basit ve çok açık bir gerçektir ama çevirmenlerle konuştuğunuz zaman genelde yazara, çevirdikleri metne karşı sorumluluklarından söz ederler de çeviri okurundan, ona karşı sorumluluklarından pek söz etmezler. Sanki okura karşı hiçbir sorumlulukları yokmuş gibidir. O bakımdan Zühal İnal Baylıcı’nın “anlaşılır bir dille çevirmek” diye bir kaygıdan söz etmesini önemli buldum.
Çevirmenlerin çoğunda bu kaygı yok sanki. Bir çevirmen, bir metni okudu ve o metni anladıysa (anlamadıysa zaten çeviremez) çevirisinin de bir o kadar okunur ve anlaşılır olması gerekmez mi? Bir çevirmen bunu amaçlamamalı mıdır?
Pek çok çevirmenin böyle bir amacının ve bilincinin olmadığından kuşkulanmamın bir nedeni var: Pek çoğu aktarım seçeneklerini açıklarken ya da çevirilerini savunurken “Ama kaynak metinde böyle denmişti” gerekçesini ileri sürüyorlar. Ne kadar yanlış bir gerekçe. Kaynak metinde öyle dile getirilmiş bir içerik sizin dilinizde ya bambaşka bir biçimde dile getiriliyorsa? Başka dilsel yapılarla, başka bir söz dizimiyle, başka bir algılama sistemine göre söyleniyorsa? Siz neden ille de kaynak metinde söylendiği gibi söyleyesiniz? Bunun kime ne yararı var?
Her işin robotlara yaptırılacağı günü sabırsızlıkla bekleyenlerden olamadığım gibi insanların robotlaşmasını da çok uğursuz buluyorum.
En Çok Okunan Haberler
- 'Asgari ücret' tepkisi nedeniyle tutuklandı
- Emekli ve memura ne kadar zam yapılacak?
- Dava ertelendi
- Merkez Bankası faiz kararını açıkladı
- MHP'den Özel'in sokak çağrısına 'uyarı'
- Davutoğlu'nun 'hazırım' çıkışına yanıt verdi
- 'AZAL uçağı düşürüldü' dediler... Kimi işaret ettiler?
- 'Lösemiyle mücadele ediyor... Yaşama şansı yüzde 50'
- Muğla'da peş peşe deprem!
- En yüksek mevduat faizini hangi banka veriyor?