Londra’nın göbeğinden dünyaya
İngiltere’nin başkentindeki müstesna semtlerden Soho’da bir kafeden temelleri atılan ve o kafenin ismini alan Bar Italia’nın hızla yükselen ünü ülkemize ulaştı. Yakında kendileri de geliyor.
İngiltere’de hızla yitip gitmekte olan “dünya çapında ses getiren” Londralı hafif züppe müzik topluluğu geleneği son yıllarda yeniden hareketlendi. Bar Italia da bu harekete katkı veren önemli topluluklardan. İsmi kısa süredir ülkemizde yankılansa da çabucak kendine bir hayran kitlesi edinen topluluk 12 Eylül akşamı Blind İstanbul sahnesinde olacak. Kıbrıs Türk kökeni olan Jezmi Tarık Fehmi, Sam Fenton ve Nina Cristante’den oluşan topluluğu tur otobüslerinde yakaladık ve bağlantı sorunlarına karşın keyifli bir röprotaj yaptık.
- Bar Italia'yı neden kurdunuz?
Jezmi Tarık Fehmi: Zaten hepimiz müzik yapıyorduk ve birlikte müzik yapmaya karar verdik.
Sam Fenton: Jez'in dediği gibi hepimiz müzik yapıyorduk ve bir araya gelip yeni şeyler denemeye başladık ve sonra hoşumuza gitti ve devam ettik.
- İsminiz Soho'daki kafeden mi geliyor yoksa “Pulp” topluluğunun aynı isimli şarkısından mı, hangisi sizi etkiledi?
S. Fenton: Soho’daki kafeden geliyor.
- Kafenin sizin için önemi nedir?
S. Fenton: Sanırım üçümüz için de ayrı ayrı önemli çünkü hepimiz farklı nednelerden dolayı orada takılırdık ve Londra'daki birçok insan için de öyle çünkü çok geç saatlere kadar açık ve yıllardır harika bir yer.
- Müzikal bir nedeni var mı peki?
S. Fenton: Müzikal değil daha çok sosyal bir şey ya da daha çok bir ilişki gibi.
- Pandeminin sizin için çok önemli bir dönem olduğunu okudum çünkü pandemide grup birbirine çok yakınlaştı. Tabii ki birbirinize çok yakınsınız ama sanırım pandemide çok fazla prova yapma şansınız oldu. O günler nasıldı?
J. T. Fehmi: Çok güzeldi. Hepimiz birlikte yaşıyorduk ve harikaydı.
Nina Cristante: Evet, dediğiniz gibi çok çaldık, çok prova yaptık ve çok şey yazdık ama ayrıca sadece takılıyorduk. Belirli bir şey yapmak için gerçekten çok fazla baskı yoktu ama hepimiz bir şeyler yapıyor gibiydik. Örneğin dikkat dağıtıcı şeyler yoktu bu yüzden her şey o anlamda oldukça basit hissettiriyordu.
- Topluluğun tarzı o günlerde mi oturdu?
S. Fenton: Aslında o dönem başlangıçtı. Daha önce gerçekten net bir sesimiz yoktu. İlk başladığımız yani bir nevi keşfetmeye veya ne olduğunu anlamaya çalıştığımız zamandı ama her şey oldukça hızlı gelişti.
- Başlangıçta aynı anlayışı mı paylaşıyordunuz yoksa zaman geçtikçe mi yakınlaştınız?
S. Fenton: Her zaman yakınlıklarımız oldu ve oldukça farklı şeyler de yaşadık, bu yüzden birlikte müzik yapmamızın nedeninin ortada bir anlayış olması olduğunu düşünmüyorum.
BENZETMELERDEN HOŞLANMIYORLAR
- Sahneye yeni bir isim veya topluluk çıktığında müzik gazetecileri çoğunlukla o yeni isim için tarihsel referanslar arıyor, biliyorsunuz. Müzik yorumcularının bu tavrından memnun musunuz?
J. T. Fehmi: Aslında değiliz ama dünyada bundan mutlu olmayan ilk topluluk olmadığımızı da biliyorum. Aynı zamanda insanların bunu neden yaptığını da anlıyorum. Çünkü hepimiz yapıyoruz, sadece bunun hakkında yazmıyoruz. Herkes kategorize ediyor.
- Bu soruyu sordum çünkü bence eski tarz ve aynı zamanda bir nevi fütüristik bir sesi ortaya koydunuz. Yani bence tüm bunlardan, bilinen, tanıdık şeylerden yeni bir ses yarattınız.
N. Cristante: Bunu böyle düşünmen mantıklı. Ama bir şey yaparken onun içinde olduğunuzda, kime atıfta bulunduğunuz ve nasıl göründüğünüz hakkında tam bir fikriniz olmuyor çünkü sadece yapıyorsunuz.
- “Twits” ve “Tracey Denim” albümleri zaman olarak birbirine çok yakın ama müzikal anlamda farklı ruhlara sahipler, aralarındaki farklar nelerdi?
S. Fenton: Üretildikleri bağlam gerçekten farklıydı. Biri stüdyoda yapıldı, biri evde yapıldı ve bunlardan birinde daha önce hiç stüdyoya girmemiştik, dolayısıyla her şey bizim için oldukça yeniydi. Bütün o ekipmanlar ve ev... Öğrendiklerimizi alıp kendimiz tekrar yapmaya çalışıyorduk.
- Matador’un bağımsız müzisyenler için önemi biliniyor. World Music’ten oraya geçmenin ne gibi farkları var?
S. Fenton: Çok büyük farklaır var.
J. T. Fehmi: Finansal olarak (Gülüyor) tabii ve sanırım 40 yıldır devam eden bir şirket olması nedeniyle...
- Matador Records'la çalışıp bağımsız müziğin unutulmazları arasına giren topluluklar var. Bu da Matardor ile çalışmaya başlamanızın nedenlerinden biri mi?
S. Fenton: Evet sanırım bir dereceye kadar ama daha çok müzik zevklerine güvendik gibi.
N. Cristante: Ayrıca Amerika'da bulunmaları da hoşuma gitti. Evet bu ilginç gelmişti. Amerika'da yaptığımız turun da gayet iyi olduğunu düşünüyorum
Bu yıl ikisinde de yer aldınız. Glastonbury ve Coachella, hangisi daha iyi?
Hepsi birden: Glastonbury!
- Türkiye'de çok sayıda hayranınız var, konser öncesi neler söylersiniz?
J. T. Fehmi: Ben şahsen çok mutluyum.
S. Fenton: Evet, İstanbul'a gelmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz.
J. T. Fehmi: İstanbul dünyada en sevdiğim şehir.
N. Cristante: Hiç gitmedim. O yüzden sabırsızlıkla bekliyorum.
‘LONDRA İLE SORUNUMUZ YOK’
- Yeni Londralı müzik toplulukları sahnesiyle ilişkilendirilmek istemediğinizi okudum. Bunun nedeni New York merkezli Matador Records ile anlaşmanız mı?
Nina Cristante: Bu arada bu benim fikrim değil, Londra'daki sahnenin bir parçası olmaktan rahatsız olmuyorum.
Sam Fenton: Londra sahnesini, müziğini seviyorum
Jezmi Tarık Fehmi: Bu dediğimiz özellikle müzik okuluna giden ve şimdi müzik topluluklarında olan olan bazı çocuklarla ilgiliydi ve şöyle diyeyim biz onların yaşlarında değiliz.
N. Cristante: Ama ben buna da katılmıyorum. Londra'da ortaya çıkan her şeye tamam derim.
J. T. Fehmi: Grime türüyle (Londra’da 2000’li yıllarda ortaya çıkan bir elektro-dans müziği türü) ilişkilendirilmekten hoşlanmıyorum.
En Çok Okunan Haberler
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- Afyonkarahisar'da feci kaza
- 'Hadi gelin kapatın!'
- Ulaşım durma noktasına geldi!
- Yeni dönem başlıyor: Taksi, otobüs, dolmuş...
- Bir sonraki ve en büyük ekonomik patlama...
- İl başkanı hayatını kaybetti!
- Yıkımda son perde
- Yoğun kar yağışı beklenen iller açıklandı!
- Dünya çapındaki sıralama: Türkiye'den 4 üniversite