Başöğretmenin demokrasi temeli
96 yıl önce bugün millet mektepleri talimatnamesi yayımlandı. Böylece bakanlar kurulunun cumhurbaşkanına verdiği “millet mektepleri başöğretmeni” unvanı resmi nitelik kazanıdı.
96 yıl önce bugün, 24 Kasım 1928’de millet mektepleri talimatnamesi yayımlanır. Böylece bakanlar kurulunun cumhurbaşkanına verdiği “millet mektepleri başöğretmeni” unvanı resmi nitelik kazanır.
24 Kasım’lar bu gerekçeyle 1981’den itibaren Öğretmenler Günü olarak kutlanmaya başlanır.
1921 Temmuz’u, Ankara’da eğitim kongresi. Türk ordusu Yunan’la boğuşurken kongreyi açan Mustafa Kemal Paşa öğretmenleri “gelecekteki kurtuluşun öncüleri” olarak görür.
Öğretmenler onun için “irfan ordusu”dur. 24 Mart 1923 günü Kütahya’da öğretmenlere seslenişidir bu. O gün, Türk ordusunun kazandığı zaferin kalıcı ve sürekli olmasını da öğretmenlerin kazanacağı zafere bağlar.
Gittiği her kentte, kasabada hatta köylerde gelecek kuşakların yetişmesinde temel alınacak ilkeleri öğütlemekten geri durmaz.
1 Mart 1922 günü emperyalizme son darbeyi vurmak için hazırlanırken Meclis’teki muhalifleri temelsiz hırçınlıklarıyla saygınlığına gölge düşürme çabasındayken ve emperyalist cephe Sevr benzeri barış önerisiyle Türkiye’yi köşeye sıkıştırma derdindeyken onun derdi Türk çocuklarının eğitimidir. Meclis kürsüsünden seslenir: “Çocuklarımıza ve gençlerimize, her şeyden evvel Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine ve milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmenin gereği öğretilmelidir.”
KENDİNİ BİLMENİN ÖNEMİ
Ona göre eğitimin amacı kendini, yaşamı bilen, üreten birey yetiştirmektir. 1923 Ocak ayı, Eskişehir. Eğitim müdürü ile sohbet eder. 30 yılını eğitime adayan müdür Osmanlı’da her yeni gelen maarif nazırıyla değişen programa atıf yapar. Gazi dinleyenlere döner, şöyle der:
“Bütün bu uygulama ve programlar ne veriyordu? Çok bilmiş, çok öğrenmiş birtakım insanlar. Fakat neyi bilmemiş? Kendini bilmemiş, hayatını, ihtiyacını bilmemiş, yaşamak için gereken her şeyi bilmemiş ve aç kalmış.”
1924 yılının 25 Ağustos’unda Öğretmenler Birliği Kongresi’ni açar. O ünlü cümlesini söyler. Cumhuriyet kuşağı öğretmenlerin eseri olacaktır. Onlardan tek bir şeyi unutmamalarını ister: “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”
Bir ay sonra Samsun’dan seslenir öğretmenlere. Eğitimin bilime dayanması gerektiğini vurgular.
“Dünyada her şey için, uygarlık için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fenin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, yolunu şaşırmadır.”
Hemen bütün yurt gezilerinde bilimsel eğitim vurgusu yapar. Çağdaşlığı Cumhuriyet kuşağına aktaracak öğretmenlerin sorumluluğuna işaret eder. Muharebe meydanlarında Türk milletini geri bırakan etkenler nelerdir diye kafa yorar. Çanakkale’de örneğin, Anafartalar’da “Yeni Türk alfabesi nasıl olmalı” diye düşünür. Düşünmekle kalmaz Fransız Türkolog Deny ile Macar Türkolog Nemeth’in gramerleri üzerinde çalışır. Çünkü Osmanlı Devleti’nin yıkılışını yalnız ekonomik etkenlere bağlamaz. Devletin çöküşü ile eğitimdeki çöküşün paralelliğine işaret eder. 17. yüzyıldan başlayarak medreselerin uygar dünyadan koptuğunun, Türk çocuklarını Arap kültürüyle yetiştirdiğinin farkındadır Atatürk. Matbaanın ülkeye girişini geciktiren medrese zihniyetinin Tanzimat’la başlayan yenileşme hareketinin önüne çektiği setin bilincindedir. Osmanlı liberalizminin açtığı kapıdan girip ülkenin dört bir yanına yayılan yabancı okulların ülkede istedikleri gibi at oynattığının, azınlıkların da eğitim yoluyla ülke aidiyetlerinin yok edildiğinin şahididir. O okullardan yetişenler ülke ekonomisini ele geçirirken Türklerin yalnız vergi ve can borcu günlerinde hatırlandığının da tanıdığıdır. Bu nedenle eğitimle başlayan çöküşe eğitimle yanıt vermek ister. Benliğinin, haklarının ve sorumluluklarının bilincinde olan bir toplum olmaktır amacı. Atatürk o toplumu inşa eden başöğretmen olur.
3 Mart 1924 günü eğitim birliğini sağlayacak yasa ile başlar adımlarına. Eğitim Bilimci J. Dewey’den destek alınır. Eğitimde fırsat eşitliği ve karma eğitim hedefi o yıl ilkokullarda başlar. Sonra kolay kullanılabilir, anlaşılabilir ve öğretilebilir bir dil ile eğitimde ilerlemeyi hedefler. Harf Devrimi’ni yapmadan kara tahta başına geçer. 1928 Ağustos’unda Sarayburnu’nda yaptığı konuşmada Arap harfleriyle okuma yazmanın zorluğuna, yalnız eğitimi değil yaşamın pek çok alanındaki olumsuz etkisine dikkati çeker. Aynı gün “Bir toplumun yüzde 10’u, yüzde 20’si okuma yazma bilir, yüzde 80’i, yüzde 90’ı bilmezse, bu ayıptır. Bundan utanmak lazımdır. Milletimiz yazısıyla, kafasıyla uygar dünyanın yanında olduğunu gösterecektir” der ve sonra yurttaşlarına seslenir: “Yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz. Bütün millete, kadına, erkeğe, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz.”
ÖĞRETME SORUMLULUĞU
Öğretme sorumluluğunu da duyar Gazi Mustafa Kemal. Yine 1928 yılı. Yine Harf Devrimi’nden önce çıktığı yurt gezisinden Ankara’ya döner dönmez 21 Eylül günü başbakanlığa bir yönerge iletir. Yönergenin konusu yeni harflerin yazımında halkın ve öğretmenlerin yaşadığı kafa karışıklığını gidermektir. Günümüzde kullanılan pek çok öneri getirir.
Örneğin soru eki “mı”, “mi”, “mu, “mü” gibi bağlama eki “ki”nin ve dahi anlamındaki “de”, “da”nın ayrı yazılması gerektiğini söyler. Cümle içinde kullanarak örnekler. Harf Devrimi’nin ardından millet mektepleri açılır. 16-45 yaş arasında binlerce kadın ve erkeği çatısı altına toplar bu okullar. Yetmez, masasının başına geçer “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabını kaleme alır.
EĞİTİM VE DEMOKRASİ
Atatürk bilir ki eğitimden nasibini almamış bir toplumda demokrasi yeşeremez. Yaşamdaki pek çok gelişmenin hatta dünyada barışın sağlanmasının yolu bile eğitimden geçer. 1937 yılında şöyle der: “Eğer dünyada devamlı bir barış isteniyorsa insan kütlelerinin durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın bütünün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak bir şekilde eğitilmelidir.” (ASD, 99) Bu sözler UNESCO’nun Dünya Eğitim Projesi’ni yaşama geçirmesinde yol gösterici olacaktır.
Sözün özü açgözlü olmayan, kin gütmeyen, barış ve huzur ortamında yaşayacak toplumun temeli eğitimle atılır. Demokrasi de böyle bir toplumda inşa edilir. Atatürk’ü ve devrimini demokrasiden uzak görenlere hatırlatılacak eski bir öykü vardır. Öykü şöyle biter:
“Oğlum, ben sana paşa olamazsın demedim ki adam olamazsın dedim”.
Kaynakça:
Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Pegem Akademi Yayıncılık, Ankara, 2007.
Mustafa Ergün, Atatürk Devri Türk Eğitimi, Ocak Yayınları, Ankara, 1997.
Cumhuriyet Döneminde Eğitim, MEB Basımevi, İstanbul: 1983.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. III, Ankara, 1981.
En Çok Okunan Haberler
- Afyonkarahisar'da feci kaza
- 'Hadi gelin kapatın!'
- Ulaşım durma noktasına geldi!
- Bir sonraki ve en büyük ekonomik patlama...
- İl başkanı hayatını kaybetti!
- Yoğun kar yağışı beklenen iller açıklandı!
- Yıkımda son perde
- Dünya çapındaki sıralama: Türkiye'den 4 üniversite
- Kolayca manipüle olan burçlar hangileridir?
- Niğde'deki korkunç cinayetin arkasından yasak aşk çıktı!