Cumhuriyet Genç Yazın (12 Ocak 2023)
Cumhuriyet'in gençler için, gençlerle beraber hazırladığı ''Cumhuriyet Genç Yazın'' okurlarımızla buluşuyor.
CumhuriyetÖYKÜ:
GARİP İBRAHİM, ZENGİN NECMETTİN
Çağatay Yiğit Akkaya
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü
Gecenin ıssız, sakin ve korkutucu karanlığında dünya efendi döne döne dönüp, güneşe çalım atarken, hain güneş utanmadan dünyanın üstünü aydınlatıyordu. Garibim Ay mı? O zavallı da hem küçük hem pasif olduğu için devasa güneşe bir şey diyemiyor ve dünyanın diğer yüzüyle meşgul olmak zorunda kalıyordu. Bir taraftan haline de şükretmesi lazımdı… Diğer gezegenler gibi, ya dünyanın da iki üç uydusu olsaydı? Aman aman düşman başına…
Bu hikâyede dünya kim güneş kim, bilmem ama kesinlikle ay bizim İbrahim’di. İbrahim 1.70 boyunda zayıf mı zayıf, sıska mı sıska, Allah günah yazmasın, çirkin mi çirkin bir ademdi. Hem artık her gelen zamla birlikte beli daha da kamburlaşıyor ve kendi kendine, “Ben altı çocuk, bir hanım, bir de kayınvalide ’ye nasıl bakarım?” diye düşünüyordu. Yaşı kırkı geçen İbrahim’in hayat zevki de yok denecek kadar azdı. Gerçi her gün evine gelip, ayağını uzatıp uyuyor ya bundan daha büyük hayat zevki olur mu? Şükretmek gerek, şükür yiğidin dostudur. Bizim İbrahim de devamlı şükreder, halinin daha iyi olması için de dua ederdi. Dinle, kitapla Kur’an’la arası pek iyi değildi ama içinde bir yerlerde, o sıska zayıf, gömleği üstüne yorgan gibi gelen adamın içinde bir yerlerde bir inancı vardı. Sigaraya gelen son zammın ardından fabrikadan üç beş arkadaşıyla para biriktirip bir yerlerden tütün aldılar, sonra da onu bir kağıda sarıp içmeye başladılar. Bir oldu, iki oldu, bizim İbrahim başladı kuvvetli kuvvetli öksürmeye. Önce kendi kendini yedi, evhamlandı ve dedi ki “Eyvah! Korona oldum!” Aman yarabbi, eğer İbrahim korona olursa işe gidemez, işe gidemezse eve para gelmez, eve para gelmezse kirayı yatıramaz, hanıma para veremez, ekmek alamazlar, su, elektrik hepsi birden bangır bangır gelince ödeyemez, aile hem karanlıkta kalır, hem çocuklar aç kalır ve daha kötüsü İbrahim’in hanımı sütten kesilir.
Tüm bunları iyice düşündü düşündü bir hal çaresi yok, öksürük bayır aygırı gibi devam ediyor, artık hanım bile fark ettirmeden bakmaya başladı, büyük çocuk durumu anlamaya çalışırken kayınvalide beyaz çiçekli tülbentiyle ağzını burnunu kapatmaya başlamıştı bile. Kızdı bizim İbrahim yaktı bir sigara daha, sigarayı içine çektiği an başlamasın mı yine… Bir anda bir kıvılcım patladı İbrahim’in içinde. “Eğer ki ben sigara içtiğim zaman öksürüyorsam beni sigara öksürtüyor o zaman” dedi kendi kendine. Bir anda kalktı, tuvalette leğen içinde çamaşır yıkayan hanımına koştu ve dedi ki “Mü-j-d-e” fakat o kadar çok öksürüyordu ki kambur olan beli daha da kamburlaşıyor, ağzının damlacıkları her yere yayılıyordu. Zavallı kadıncağız kocasının sesini işitince maaşına zam geldiğini sanmış olacak ki sevinçle ayağa fırladı, dizlerinde sular da ayaklarına doğru yavaş yavaş aktı gitti. Bizim İbrahim “Korona değilim! Sigara beni öksürtüyor.” Deyince kadıncağızın durumunu ne ben söyleyeyim ne siz duymak isteyin. Sıska, zayıf mı zayıf vücudu sarma sigarayı kaldıramamış ve tepki göstermişti. Artık bizim İbrahim aman sağlığım kötü etkilenir, ağır atlatırım filan diye değil de, işten atarlar korkusundan kendini yedi bitirdi. Hem ne yapabilirdi ki artık? Koskocaman bir hiç. Daha nice İbrahimler var değil mi aramızda… Tabi siyah camlı arabalardan, özel üniversitelerden ya da farklı gazetelerden İbrahimler’in, Fatmalar’ın halini anlamak çok zor… Her yıl sorulan soruyu bu sefer bir genç olarak ben sorayım: Ne olacak bu memleketin hali?
Son olarak üzerine binlerce tezin yazılması gereken hem sosyoloji hem de psikoloji bilimlerini ilgilendiren bir paragrafı şuraya bıraktım:
Bir paket sigaranın fiyatı aldı başını gitti. Aman be, sağlığa zararlı zaten içmeyiver! Peynirin kilosu da dudak uçuklatıyor! Ah ah nerede o eski köy peynirleri, şimdi içinden neyin çıktığı belli değil, yemeyiver! Ekmek için artık kağıt para verince, para üstü gelmiyor, üstüne bozukluk veriyormuşsun. Hamur zaten kilo yapar, neymiş o poğaça, börek bak Alman’a, bak Fransız’a fit adamlar fit, yemeyiver!
DENEME:
DOKTRİN SAVAŞLARI: CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILI
Canberk Keskin
Çukurova Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
21. yüzyılda siyaset algılar üzerinden yönetiliyor. Algısı güçlü olan, elindeki araçları doğru ve etkili kullanabilen daha çok insana ulaşabiliyor ve seçimi kazanma olasılığını arttırıyor. Peki seçimlere yaklaşık 6 ay gibi kısa bir süre kalmışken Türkiye siyaseti nasıl bir yol izliyor ve bu bize uzun dönemde neleri anlatabilir? Türkiye’de çok alışılmamış yeni bir tarz doğmaya başladı. Önceden liderler mikro vaatler ve seçim çalışmaları ile kamuoyunun desteğini almaya çalışırdı. Bölge bölge strateji ve taktikler belirlenerek hangi bölgede nelere vurgu yapılacağı konusunda uzmanlar uzun çalışmalar yapardı. 2023 yaklaşırken bu süreç seçim vaatleri açısından farklılaştı.
Türkiye’de politika yapıcılar belli ki geniş çaplı bir vizyon belgesini yayınlamaya ve makro hedefler ile seçim kampanyasını yürütmeye başladı. 2020’de 37. Olağan Kurultayı’nı yapan CHP, İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi adını verdiği, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Türkiye’de uygulamak istediği birtakım hedefleri ve yönetim ilkelerini sundu. Daha önce CHP tarihsel sürecinde, 5 farklı beyanname yayınlayarak seçim kampanyasını duyurmuştu. 2020 yılından 3 Aralık 2022 tarihine geldiğimiz süreçte açıklanan beyannamenin oldukça görkemli bir tanıtımı yapıldı. Dünyada akademik kadrolarca tanınmış teknokratlar, bürokrasinin içinden gelen milletvekilleri, toplumun farklı kesimlerini temsil eden ve çalışma yürüten temsilciler konuşma sunumlarını oldukça akademik bir düzeyde yaparak 2023 seçimleri için neler yapılacağını anlattı. Ancak daha önce beyannamelerin aksine bu beyanname seçim dönemi için değil, seçim kazanıldıktan sonra nasıl yönetileceği ile ilgili oldu. Bu noktada daha önce de gazetecilerin çok kullandığı Kılıçdaroğlu Doktrini deyimi geçerli olabilir. 2023 seçimlerini CHP’nin içinde bulunduğu Millet İttifakı kazanırsa ülkeyi yönetme ilkeleri belli ki bu çerçevede olacak, 3 Aralık’ta konuşma ve sunum yapanlar seçim sonrasında da ülke yönetiminde etkin olacaklardır.
Makro hedefler üzerinden siyaset algısı yürütmeyi ve yönetmeyi aslında uzun süredir görüyor ve dinliyoruz. AKP kadrolarının dilinden düşürmediği ‘Hedef 2023’ söylemi aslında dikkatleri çeken ve AKP’nin tabanını bu alanda çok iyi birleştiren bir söylemdi. 2023 hedefleri, birtakım milli araçlar, yeni bir anayasa, dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birine sahip olma, kişi başına düşen milli geliri arttırma gibi hedeflerdi. 2023 yılına girmeye çok az bir zaman kala yazdığım bu yazıda AKP 20 senedir tek başına iktidar olmasına rağmen aslında bu hedeflerin yakınına bile yaklaşamadı. Artan gelir eşitsizlikleri ve yaşanan her türlü adaletsizlikler AKP’ye olan güveni zedeledi. Bu noktada AKP genel başkanı Erdoğan, cumhurbaşkanı kimliği ile kendi doktrinlerini yayınlamaya başladı. Bunun en yakın örneğini Erdoğan’ın ‘Daha Adil Bir Dünya Mümkün’ kitabında uluslararası sistemde olan adaletsizlikleri anlattığı ve özellikle sürekli olarak “Dünya beşten büyüktür.” söylemi ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisine sahip 5 ülkeyi kastederek yeni bir dünya düzeni hayallerini bu kitapta anlatarak kendine bir doktrin yolu açtı. Daha sonra bu süreci Türkiye Yüzyılı isimli vizyon toplantısı ile gerçekleştirmiştir.
Türkiye Yüzyılı ile İkinci Yüzyıla Çağrı toplantıları bize ne gibi farklılıkları yani ne gibi makro hedefleri sunuyor? Birlikte inceleyelim. AKP’nin Türkiye Yüzyılı programı Erdoğan’ın şahsında toplanmış, onun çalışması haline getirilmiş ve siyasi bir hava katılmıştır. Bu programda içerik daha çok yerli ve milli vurgusu ile savunma sanayisine yapılan yatırımları, enerji konusunda dış dengeleri ve nükleer santraller ile dışa bağımlılığı azaltmayı, dijitalleşmeyi içeriyordu. Yapılan proje sunumu teknik isimlerden ziyade siyasi isimlerin ağırlıkta olduğu için yüzeysel kalan noktası çok fazlaydı. Bu çalışmanın daha çok AKP’nin tabanına yönelik olduğunu düşünüyorum. CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı toplantısı liderin aksine alanında uzman kişilerin konuştuğu sunum yaptığı ve siyasilerin sadece dinleyerek ders aldığı bir noktada durdu. CHP liderinin 70 kişilik ekibimiz siyaset üstü olarak 7/24 bu vatan için çalışacaklar demesi de bunu en iyi yansıtan noktaydı. Çalışmalar basit vaatlerin yerine bu vaatleri yerine getirebilecek kişileri ve ekonomik koşulların nasıl sağlanacağını açıklıyordu. Dış politika açısından verilen mesaj güvenlik söylemi yerine daha çok rekabetçi ve katma değeri yüksek ürün üretme ile ilgiliydi. Ayrıca dikkat çekici bir başka unsur, CHP liderinin Altılı Masa liderlerinin ismini tek tek sayarak övmesi oldu. Burada belirtilmek istenen bir diğer vizyon Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yerine Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi farklı siyasi partilerle gerçekleştirecek ve Türkiye’yi beraber yönetme vurgusuydu.
Erdoğan Doktrini olarak adlandırılan politikalar, AKP’nin iktidarda kaldığı süre boyunca günün şartlarına ve güvenlik koşullarına göre verdiği birtakım notadan oluşmaktadır. Bunun yanında tarihi ile bağlarını koparmayan, kuruluşu itibari ile muhafazakâr demokrat çizgi tanımını kendine yakıştırmıştır. Erdoğan tarihsel süreçte içinden geldiği Menderes, Demirel, Özal ve Refah geleneğinin uygulamaya çalıştığı kalkınma politikalarını örnek alıyor gibi görünse de aslında 2001 yılında Türkiye’nin girdiği kriz sonrası Derviş reçetesi olarak Türkiye’ye gelen IMF’nin ve sermayenin istediği koşulların sağlanma süreci ile doğrudan ilişkiliydi. 2000’li yılların başında “Yeni Türkiye”, 2010’lu yıllardan itibaren “Ilımlı İslam” tezleri CIA eski başkan yardımcısı Graham Fuller’in çok daha önceleri yayınladığı, Türkiye’nin jeopolitik düzlemini açıkladığı yazılarda bulmak mümkündür. Erdoğan Doktrini olarak adlandırabileceğimiz şey belki de konjonktürün ta kendisidir.
2017 Anayasa Referandumu sürecinden bugüne bazı gazeteci ve akademik kadroların Kılıçdaroğlu Doktrini tanımı, referandumda hayır oyu veren partilerin ideolojik unsurlarını bir kenara bırakarak muhalefet cephesini genişletmesi ile anlatılmıştı. 2018 genel seçimleri öncesi İyi Parti’ye transfer edilen 15 milletvekili, kurulan Millet İttifakı ile CHP ideolojik olarak taban tabana zıt olduğu partilerle seçime girdi. Daha sonra 2019 yerel seçimlerinde stratejik ve kazanacak adaylar çerçevesinde gelişen ve farklı kesimlerin desteğini alan strateji, 11 büyükşehir belediyesini CHP’nin kazanmasını sağladı. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal kutuplaşma zeminini kırmak için yapılan çalışma ve İkinci Yüzyıla Çağrı toplantısı da bize Kılıçdaroğlu’nun son doktrinini, seçim stratejisini ve ülkeyi nasıl yönetmek istediğini anlatmıştır.
Burada çıkarılması gereken en önemli ders, iktidarı kazanmak değil, kazandıktan sonra yönetebilme yeteneğini kamuoyuna açıklayabilmektir. Bu anlamda Erdoğan Doktrini şu an kutuplaşmadan, militarist söylemlerden uzak kalmasa da Kılıçdaroğlu bu algıyı yıkarak modern ve dünya ile rekabet edebilecek Türkiye’nin temellerini atmıştır. İsmi doktrin, strateji, beyanname veya taktik, ne olursa olsun; bana göre Kılıçdaroğlu’nun vizyonu Türkiye’nin gelecek yıllarının kurtuluş reçetesidir.
ŞİİR:
NİHAYET
Osman Şahin
Sabancı Üniversitesi Elektronik Mühendisliği Doktora Öğrencisi
Yıkanıp temizlendim nihayet,
Gözlerinin derinliğinden akan hayat suyuyla.
Aktı ruhumun pislikleri,
Doldurdu çevremdeki karanlık odaları.
Yaşa, yaşa bir gün daha;
Sevgi cümleleri kurmaya başla.
Hayal et ki;
Denizin üstünde gezen bir bulut olayım.
Gün gelecek gözlerin,
Bir bulut olduğumu görecek.
İşte o zaman mutluluk gözyaşların düşecek,
Toprağın bereketine karışacak,
-temizleyecek orayı da-
Dayan, bilinmeyen hasretim...
Çıkacaksın sen de karşıma,
İki can buluştuğunda;
Gözyaşının bereketi,
-toprakta yeşerecek-