Nefesten söze...

09 Mayıs 2014 Cuma

Paris’te iki ozanla: Kudsi Erguner... Georges Brassens...  

Başlığa bakıp nereden nereye demeyin! Geçen hafta Paris’teki beş günüme nasıl 55 olayı birden sığdırmaya çalıştıysam, bugün de bu yazıya, orada yaşadığım, birbiriyle ilgisiz iki muhteşem olayı sığdırmaya çalışacağım.
Olayların ilki, Kudsi Erguner’i dinlemek, ikincisi “Cabaret Brassens”i izlemekti.

Caz tadında saz
Paris’te, kentin sol kesiminde “L’entrepot” denilen bir mekân. Konser salonuyla gece kulübü arası bir kıvamda. Balkan Film Festivali’nin kapanış gecesi. Tıka basa dolu. Dost ricasını kıramayan Kudsi Erguner sahnede neyiyle yerini aldığında alkış kıyamet... Öğrencisi Alexandros Papadimitrakis lavtada, Kanadalı Cris Jennings kontrbasta, Yunanlı Pierre Rigopoulos vurmalılarda... İstanbul’dan Balkanlar’a, Ege’den Anadolu’ya uzanıyoruz. Klasiklerle doğaçlamalar arasında Kudsi açıklamalar yapıyor, günümüzle geçmiş arasında bağlar kuruyor. Sanki dostlar sofrasındayız. Alkışların sonu gelmiyor, dinleyiciler muhabbet bitsin istemiyor...
Muhabbet bitmiyor. Ertesi gün buluşuyoruz. Bu kez sözlerle anlatıyor:

‘Müzikte de ayırımcılık’
“Muhafazakârlar neyi koruyacaklarını bilmiyorlar. Muhafazakâr kesimin geleneksel sanatlarımıza, Osmanlı mirasına zararı daha da büyük”
Türkiye’deki uygulamaların giderek nasıl tam bir “kitsch”e döndüğünü; bir milyon Avro’ya “Mevlit Kantatı” besteletmenin abuk sabukluğunu, tekkeleri açmanın “büyük felaket” olacağını anlatıyor.
“Geleneği kapamış, bir kurumu yok etmişsin. Devamı gelmemiş, 50-60 yıl arayı kapamak zor. Şimdi sahte şeyhler türeyecek. Sonuç: Hamile kadın sokakta dolaşamaz diyenler... Önce hazırlığını yaparsın; eğitimini, enstitüsünü kurarsın; sonra içinden birileri çıkabilir. İhtiyaca cevap vermek başka, gösteriş yapmak başka. Önce bu popülizmden vazgeçmek gerek.”
Kudsi Erguner’e göre “Muhafazakâr kesimin en zayıf olduğu alan sanat.” Türkiye’deki ayırımcılığın müziği de kapsadığını belirtip “Her şey öyle politize ki müzikseverle müziksever buluşamıyor” diyor.
Kudsi’yle buluşmamdan benim bir büyük kazancım da, Fransa’da Plon Yayınevi’nin çok prestijli “Terre Humaine” dizisinde yayımlanan “La Flûte des Origines-Un Soufi d’Istanbul ” (Ezelden Ebediyete Ney-İstanbul’dan Bir Sufi) kitabına kavuşmam oldu.

Cabaret Brassens
Fransa’nın en eski ama en eskimeyen ve her daim çağdaş kalabilme çabasındaki “La Comedie Française”, son yıllarda müzikaller konusunda atağa geçti. Şimdi kurumun Stüdyo Tiyatrosu’nda Georges Brassens’in şarkılarından bir mücevher yaratmışlar. Adı: “Cabaret Brassens”.
Fransız şarkı geleneğinin en önemli halkalarından biriydi Brassens (1921-1981). Şair, besteci ve şarkıcıydı. Şiire ve hümanizme bir de dostlara gönül vermişti. Doğru yola giremeyecek kadar da ayrık otu... Savaş sonrasında da ödün vermeyen bir anarşist.
Brassens’in çok bilinen ya da en bilinmeyen şarkılarından Thierry Hancisse’in oluşturduğu kurgu ve metni sahnede 3 müzisyen ve birbirinden yetenekli 6 oyuncu yorumluyor. Hepsi mükemmel şarkıcılar aynı zamanda. Her an hepsi sahnedeler. Kâh anlatan oluyorlar, kâh anlatılan... En önemlisi Brassens’in sadece gitarla kimi zaman tekdüzeliğe düşen müziğini, Benoit Urbain gitar, akordeon, piyano, kontrbas için yeniden düzenleyip o ölümsüz melodileri zenginleştirmiş.
Aragon’un “Mutlu Aşk Yoktur”uyla hüzünlenip, sokaklardaki âşıklarla ve dost sohbetleriyle keyiflendim. Brassens’in 50’li yıllarda ölüm cezasına karşı yazdığı “Gorile Dikkat” şarkısının 2014 yılında gençler tarafından nasıl alkışlandığını görmek, bana çok çok iyi geldi. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dans hayattır 2 Mayıs 2024
Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları