Mutluluk ve hüzün

04 Temmuz 2014 Cuma

Leyla Gencer fethetmeyi sürdürüyor hâlâ

Türkiye’nin yurtdışı elçiliklerinin kimi olağanüstü güzelliktedir. Paris’teki “Hotel de Lamballe” diye anılan malikâne ise bir mücevher niteliğindedir.
16. yüzyıldan kalma bu mücevher, 18. yüzyılda Kraliçe Marie Antoinette’in nedimelerinden prenses Lamballe’a satılmış. Fransız Devrimi, prensesi giyotine yollayınca, el değiştiren yapı 1825’te akıl hastalıkları kliniği olarak kullanılmış. Gérard de Nerval, Charles Gounod, Guy de Maupassant gibi ünlüler bu klinikte tedavi olmuş... Halen ikametgâh olarak kullanılan muhteşem bir bahçe içindeki bu yapı 1946’da büyükelçiliğimizce kiralanmış, birkaç yıl sonra da (1951) satın alınmış. Önceki akşam o güzelim bahçe ve malikânede opera aryaları yükseliyor; Leyla Gencer anıları paylaşılıyordu.

Ödül töreni
“Leyla Gencer” kitabımla büyükelçimiz Hakkı Akil arasında rastlantısal bir bağ var. Üç yıl önce aynı kitap İtalya’da, İtalyanca basıldığında Sayın Akil, Roma Büyükelçisi’ydi. Ve Milano, Floransa, Roma, Venedik, Napoli ve Torino’da kitap üzerine toplantılar düzenlendiğinde, birçoğunda yanımdaydı. Paris’te kitaba ödül verileceği duyumu geldiğinde, ikametgâhın kapılarını ödül töreni için açtı. Yine bir rastlantı, tören günü Türkiye’de olması gerektiği için ev sahipliğini UNESCO Büyükelçimiz Hüseyin Avni Botsalı ve genç diplomat maslahatgüzar Ali Onaner üstlendi.
İlk kez karşılaştığım Sayın Botsalı, ta Sanat Dergisi yıllarından başladı beni tanıttığı konuşmasına. Ve “Gençliğimde, aydın olmanın raconu Sanat Dergisi okumaktan geçerdi” gibi bir tümce kullanması beni anında fethetmeye yetti.
Lirik Plak Akademisi Başkanı Clément Guérard (müzik dünyasında herkes ona sadece Mösyö Clym diyor - Thomas Hardy romanının baş kişisi) ve Başkan Yardımcısı M. Biarb, ikisi de belli bir yaşın üzerindeydiler. Leyla Gencer’i hem opera eserlerinde hem de Paris konserlerinde izlemişlerdi. Onların duygusallığı ve heyecanı benimkinden neredeyse daha yoğundu.
Törenin müzik bölümünde Madagaskar asıllı Fransız soprano Catherine Manandaza, Leyla Gencer repertuvarından iki arya söyledi: “Suor Angelica” operasından “Senza Mamma” ve “Norma” operasından “Casta Divina”. Son yılların yükselen yıldızı, genç sanatçıya piyanoda Sophie Partouche eşlik etti. Aryalar, aynalar, kristal avizeler, brokarlar, kadifeler, altın yaldız kaplamalar... Görkemli salonlarda, farklı bir yüzyılda, sanki saray konserindeydim...

İçimdeki ‘ah!’
Paris’te yaşayan sanatçı dostlarım, üniversite yıllarından arkadaşlarım, sevdiğim insanlarla çevrili olduğum bir törendi. Her tür formalite ve kasıntıdan uzak, içten, samimi, güleryüzlü ve geniş katılımlı bir buluşmaydı. (İsim özellikle vermiyorum, ünlüler kadar ünsüzler de benim için çok değerliydi.) Hem çok mutluydum hem de içimde derin bir hüzün vardı.
Ah, keşke keşke Leyla Gencer de aramızda olsaydı. Ya da şöyle diyebilirim: Keşke keşke zamanı geriye döndürüp; şu töreni, şu ödülü, bu Fransızca yayını 20 yıl önceye çekebilseydik. O da aramızda olurdu ve gecenin her anının müthiş keyfini çıkarırdı.
“Leyla Gencer”i 20 yıl önce yazmıştım. Ama farklı dillere çevrilip yayımlanması için, Sevgili Leyla Hanım’ın nedense ölümü beklendi... (20 yıl önce aklınıza gelecek her yere başvurmuş ama sonuç alamamıştım.)
Törende en büyük teşekkürüm Fransa’daki yayınevi yetkilisi Jean- Philippe Biojout’yaydı. “Ödül aslında sizin hakkınız. O muhteşem plağı yapmasaydınız, bu ödülü vermezlerdi kitaba” dedim. Bana dönüp, “Siz bu kitabı yazmasaydınız, ben o plağı yapamazdım” dedi. Benim için en büyük armağandı.
İtiraf ediyorum: Benim için en büyük ödül, Leyla Gencer’i yakından tanımak, onunla birlikte olmak; yaşamıma girmiş olmasıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Nice 100 yıllara 9 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları