Milonga: Aşk ve erotizm

06 Haziran 2014 Cuma

Sidi Larbi Cherkaoui... Bu isim bu sayfanın okurlarına yabancı gelmeyebilir. Fırsat buldukça, herhangi bir eserini izledikçe, ona duyduğum hayranlığı sizlerle paylaşıyorum. Sidi Larbi Cherkaoui, bence günümüzün en heyecan verici koreograflarından, dans ustalarından biri. 30 Mayıs’ta “Milonga” adlı yeni eserini İstanbul’da izlemek eşsiz bir deneyimdi.
Önce kısa bir anımsatma: Tolstoy’un ölümsüz eserinden Joe Wright’ın gerçekleştirdiği “Anna Karenina” filmini görenler balo sahnesini herhalde unutmadılar. O sahnede Anna ve Vronzky bildiğimiz hiçbir dansa benzemeyen bir vals yaptılar. O danstan aşk yarattılar. Elleriyle, kollarının içiyle seviştiler. Birbirlerine çok az değerek, devinimleriyle seviştiler. Müthiş bir sahneydi. İşte o filmin koreografı Sidi Larbi’ydi.
Yine 2010’daki İstanbul Tiyatro Festivali’nde onun Budist rahiplerle hazırladığı “Sutra” dansıyla büyülenmiştik. Orada da geleneksel olanla çağdaş yaklaşımı buluşturuyordu. Devinim ve tasarım ile müziği, ayinle gösteriyi, Doğu ile Batı’yı buluşturuyordu. Ama aynı zamanda ironik ve mizahi bakışla klişeleri yıkıyor ve sahnede farklı bir gerçeklik yaratıyordu.
Belçikalı anne, Faslı babadan doğma Sidi Larbi’nin dans geçmişinde Martha Graham ve Jose Limon ile “çağdaşlık” konusunda aydınlanmak var… Alain Platel’in yanında uzmanlık var… Ustalara hayranlık ve etkilenme var: Pina Bausch’tan (sahnedeki insan ilişkileri); Trisha Brown’dan (hareket ve anatomi); William Forsythe’dan (matematiksel yapı)…

Sahnede Buenos Aires
Sidi Larbi Cherkaoui farklı kültürler, farklı disiplinleri harmanlıyor, dansı düşünce boyutunda irdeliyor. Bu kez ondan Arjantinli sanatçılarla gerçekleştirdiği “Milonga”yı izledik. Muhteşemdi.
İKSV, Okan Üniversitesi’nin 15. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında bu gösteriye ev sahipliği yaptı. “Milonga” Arjantin’de, tango yapanların bir araya gelerek dans ettikleri gecelere verilen ad. Zorlu’da büyük salonda izlediğimiz “Milonga”, Londra’daki ünlü sanat merkezi, çağdaş dans mabedi Sadler’s Wells yapımıydı.
Sahnede 5 kişilik Arjantinli orkestra... Astor Piazzolla’nın müzikleri...
Sahnenin arka fonunda çeşitli katmanlardan oluşan dev panolar. Birbirinden bağımsız sahneye derinlik katıyor; birleşip dev bir perde oluşturduklarında üzerine Buenos Aires sokakları gelip yerleşiyordu. Ve o sokaklar sanatçıların ayaklarının altından kayıp gidiyordu. Perdedeki film bizi de içine çekiyor, başımızı döndürüyordu.

Ustalık ve duyarlılık
Sahnede 12 usta. Hem usta tangocu hem de usta çağdaş dansçı... Her biri fiziksel olarak birbirinden çok farklılar. Görüntüleri farklı, boy bos farklı, sarışın esmer, şişman, zayıf. Ama tümünün ortak bir yanı var. Ustalıkları ve duyarlılıkları. Tepeden tırnağa duygu yoğunluğu içindeler. Bedenlerinin her zerresi o duygunun hizmetinde. Erotizmin sınırlarında, aşkı yaşatıyorlar.
Birbirlerine sarılışları kadar birbirlerinden uzaklaşmaları da tutku doluydu. Giysilerin örttüğü ya da örtemediği gerilmiş bedenler... Siyah dantel arasından sıyrılan fildişi ten... Ayak bileğini kavrayan el, bir bacağa sarılan bir başka bacak... Yüksek topuklu bilekten atkılı ayakkabılar... Uzayıp giden bacaklar... Derin mi derin yırtmaçlar, dekolteler... Briyantinli saçlar, dişinin de dişisi bedenler... Bütün bu görsel özelliklere meydan okuyan hareketler... Gözün, yakalamaya yetişemediği uçan ayaklar... Her şeye egemen olan duygu yoğunluğu... Sessizce konuşan yüzler, çığlık çığlığa bedenler... Birleşmeler sanki sonsuza dek sürecekti. Kopmalar da öyle... Kadın ya da erkek olmaları değildi önemli olan... Önemli olan birbirlerinin bedenlerini dinlemeleri, duymaları, solumalarıydı... Sahnedeydiler. Dans ediyorlardı. Hayır, sevişiyorlardı. Dansın adı, sevişmenin adı tangoydu, “Milonga”ydı.
Eşsiz bir şölene tanıklık ettik.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dans hayattır 2 Mayıs 2024
Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları