Görkem ve yaratıcılık

29 Ağustos 2014 Cuma

SALZBURG FESTİVALİ’NDE 150. DOĞUM YILINDA RICHARD STRAUSS’A SAYGI

2014, Richard Strauss’un doğumunun 150. yılı. Salzburg Festivali, konser programlarıyla ve özel olarak ısmarladığı yeni prodüksiyonlarla besteciye saygı gösterisinde bulunuyordu.
Festival yönetimi, Richard Strauss’un en popüler eserlerinden biri olan ve Librettosu Hugo von Hofmannsthal’a ait, “Der Rosenkavalier” (Güllü şövalye) eserini seçmişti. Hofmannsthal da tıpkı besteci gibi Salzburg Festivali’nin kurucularındandı. Bu ikilinin işbirliği, opera dünyasının mutluluğu oldu.

Görkemin doruğunda
Rosenkavalier”nin bu yeni prodüksiyonu Viyana Philarmoniker’i yöneten Franz Welse-Möst’e ve 60’ların,70’lerin ünlü Alman rejisörü Harry Kupfer’e teslim edilmişti.
Bir zamanların çılgın rejisörü, yıllar içinde durulmuş. Dört buçuk saat süren operayı sakin, dingin ama her anı sonsuz bir güzellik ve estetik kaygıyla sahneye yerleştirmiş. 18. yy. Viyana’dayız. Kupfer, siyah-beyaz-gri tonlarından oluşan Viyanın iç ve dış mekân görüntüleriyle sahneyi kaplamış. Muhteşem bir teknikle görüntüler değişirken sahnenin arka fonuyla önü bütünleşirken, “Art-Deco”, mobilyalar yer değiştirirken imparatorluğun son yıllarının görkemi, asaletle sıradan insanın farkı bize sunuluyordu.
Bu görsel mükemmelliğe ve güzelliğe karşın eserdeki komedi, dram, fantezi, düş ve gerçeklik bütünlüğü, psikolojik derinlik, karakterler arasındaki ilişki, hepsi yerli yerindeydi. Müzikle sahne yorumu iç içeydi bir bütündü.
Bulgar soprano Krassimira Stoyanova (Kontes), buğulu sesi ile asaleti ve görkemi doruğa taşıyan yorumuyla; komedi öğelerini iyice vurgulayan Bass Günther Groissböck (Baron Ochs) sesleri ve oyunculuklarıyla geceyi taçlandıran sanatçılardı.

Peri masalından gerçeğe
Rossini’nin “La Cenerentola” (Külkedisi) prodüksiyonunu görmeye giderken iki endişem vardı: Bu kış İstanbul’da Yekta Kara’nın mizanseniyle İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nden izlediğim eserden öyle tat almıştım ki ya bunda düş kırıklığına uğrarsam? Bir de aynı zamanda Salzburg Whitsun Festivali’nin sanat yönetmeni olan ünlü soprano Cecilia Bartoli, oyunu kendi “şov”una dönüştürür mü? İki korkum da boşunaymış!
J. C. Spinosi’nin yönettiği Ensemble Matheus topluluğu (bence temsilin en zayıf halkasıydı) ve Viyana Opera Korosu bugüne dek izlediğim en komik ve en gerçekçi, ayakları yere basan “Külkedisi”ni sundu.
Külkedisi, masaldaki gibi şatoda değil, bir kafeteryada sabahtan akşama hiç aralıksız köle gibi çalışan işçi kızdır. Gençlerin uğrak yeri olan kafeteryada çalışmaktan, prens bekleyecek, düş kuracak hali yoktur. Yaşıtlarından farkı, sürekli iyilik yapması, iyiliğin kazanacağına inanmasıdır. Patronu da para canlısı üvey babadır. Balo sahnesinin yer aldığı prensin sarayı da ışıl ışıl bir diskotek! (“Saturday Night Fever!”) Yine gökyüzünden aşk perisi iner ama kâh kafeteryanın müşterisi, kâh gece kulübünün koruması olarak...
İtalyan yönetmen Domiano Michieletto ve sahne tasarımcısı Paolo Fantin, masalı, 1960’ların İtalya’sına yerleştirmişler. Operanın her anı, güldürü öğelerinin altı çizerek çok ince bir nakış gibi işlenmiş. Eser ilerledikçe, “oyunlar”, “buluşlar” birbirini izliyor: Aşk oklarının şimdi ona, sonra buna, hatta bir ara orkestra şefine saplanması... İlk göz göze gelişle sahnenin akvaryuma dönüşmesi... (Oyuncular resmen su balonlarına dönüşüp “uçtular”) Balkabağının atlı arabaya dönüşmesi yerine, otomobilin kafeterya camekânından içeri girmesi... Aşk kapıyı çalınca kentte (sahnede) zelzele olması! Ve finalde külkedisinin sabun köpükleriyle oynaması vb...
Bütün ekip muhteşemdi ama Külkedisi rolünde Cecila Bartoli işte o görülecek bir şeydi. Dinleyiciyi bir anda avucunun içine alıp bir daha bırakmadı. Sesinin geniş yelpazesi, teknik üstünlüğü, duygu yüklü oyunculuğuyla mükemmeldi. Don Ramiro rolünde Meksikalı tenor Javier Camarena, sesiyle ve söyleme biçimiyle bana sanki Pavarotti’nin doğal mirasçısıymış gibi geldi. İkisinin de aryaları sık sık alkışlarla kesiliyordu.
(Yerim bitti, festival izlenimleri bitmedi. Devamı Pazar’a...)  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Nice 100 yıllara 9 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları