Sungu Çapan

Trajikomik bir başarısızlık öyküsü

17 Ocak 2014 Cuma

Coen kardeşlerin Cannes’da jüri büyük ödülüne layık görülen son filmleri ‘Sen Şarkılarını Söyle’ bugün gösterimde

1961’in kışında, New York’un bohem artist ve sanatçıların toplaştığı ünlü semti Greenwich Village’taki barlardan Gaslight Cafe’de sahne alan yetenekli ama bir türlü beklenen çıkışı yapamamış, parasız pulsuz, yersiz yurtsuz ve hep ‘kaybetmeye mahkum’ folk şarkıcısı Llewyn Davisin (Oscar Isaac) umutsuzca piyasada tutunma ve ‘yırtma’ hikâyesini trajikomik tonlardan anlatıyor, Coen kardeşlerin 2013 Cannes festivalinde jüri büyük ödülünü kazanan son filmleri “Inside Llewyn Davis-Sen Şarkılarını Söyle”.
Malum Coen’lere özgü, Kafkavari, absürd kara mizah öğesiyle de destekli bu film kuşkusuz bugün gösterime girenlerin arasında öne çıkan, her sinemaseverin (ve müzikseverin de) kesinlikle ilgisiz kalamayacağı cinsten, esaslı bir yapıt niteliğinde. İkili olarak birlikte pek satmamış bir plak çıkardığı kankası Mike’ın kısa bir süre önce köprüden atlayarak intihar edişinden sonra ortada yapayalnız kalakalmış, dibe vurmuş, moralsiz ve şanssız Llewyn, artık bundan böyle solo kariyer yapma derdinde.
Ancak nereye başvursa, neye el atsa hep hayalkırıklıkları bekliyor, kara kış ayazında giyecek bir paltosu bile olmayan, çevresindeki başka müzisyenleri de küçümseyen bu tutunamayan (biraz da kibirli) besteci-şarkıcıyı. Sıcak müziği ve sevapları kadar ilişki kurmaktaki kişisel hataları ve zayıflıkları da önünü tıkıyor.
Rica minnet, 1-2 geceliğine ahbabdost evlerindeki hemen yatıp kıvrılacağı divan-kanepelerde takılıyor, kimi zaman evin Ulysses adlı sevimli sarman kedisinin sokağa kaçmasını da önleyemiyor, sabah kapıdan çıkarken. Eski eşyalarını sokağa atan, onu pek umursamayan ablasınca (Jeanine Serralles) ya da evinde kalıp gebe bıraktığı (!) vokalist Jean (Carey Mulligan) gibi kimi kız arkadaşlarınca sürekli azarlanıp horlanan kahramanımız, üstelik bir yerlerde yaşayan, 2 yaşındaki bir çocuğunun da olduğunu yeni öğrenmiştir. Boğaz tokluğuna sürekli çalıp söylediği, Village’taki loş folk barından da sıkılıp son bir umutla şarkılarını Chicago’daki Gate of Horn adlı müzik sahnesinin, yeni yetenekleri keşfetmesiyle tanınmış patronuna (Ben Kingsley) dinletmek için yollara düşüyor ama nafile.
Plak şirketinden eski alacağı telifleri bir türlü ödenmeyen, müzik dünyasına egemen otoritelerce görmezden gelinip bürokrasinin çarklarında habire öğütülen çaresiz Llewyn, başarısızlık girdabında sürüklenmekten sıtkı sıyrılınca, para uğruna eski uğraşı denizciliğe dönmek istese de işe kabul edilmiyor, gemici lisansını yitirdiği için...
Unutulmaz ilk filmleri “Blood Simple”dan (1985) günümüze, kara film’den komediye kadar türden türe atlayarak 30 yıldır çağdaş Amerikan sinemasının yüz akı olagelen (yönetmen) Joel ve (senarist, yapımcı) Ethan Coen kardeşler bu kez yanlışlıklar komedisi tarzıyla karışık olarak,1960’ların başındaki Amerikan folk müzik âleminin karanlık labirentlerine kamera tutuyorlar “Sen Şarkılarını Söyle”de. Birbirlerini tamamlayan, üretim sürecinin her anını paylaşan bu usta yaratıcı ikilinin çoğu filmindeki gibi yine trajikomik ve melankolik bir başarısızlık çeşitlemesi bekliyor meraklısını “Inside Llewyn Davis”te. Her zamanki gibi yine tam hedefe vuran, esprili diyalogları, başarılı oyuncu yönetimi, dönemin ünlü folk üçlüsü Peter Paul Mary çekimi ya da finaldeki Bob Dylan göndermesi gibi meraklısını mest eden sahneleri, yan rollerdeki müzisyenleri canlandıran John Goodman, Garrett Hedlund, Justin Timberlake, Adam Driver gibi oyuncuların parlak performansları ve kameraman Bruno Delbonnel’in zevkli kadrajlarıyla bezeli “Sen Şarkılarını Söyle”, artık ustalığın doruklarındaki Coen’lerin alaycı, incelikli, sağlam sinemasının, meraklısı için ışıl ışıl parlayan zengin, keyifli, en yeni örneğini sunan, klişe deyişle kuşkusuz kaçırılmayacak bir seyirlik.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları