Sungu Çapan

Gerçek hayattan beyazperdeye...

20 Aralık 2013 Cuma

Bosnalı yönetmen Danis Tanovic’in toplumsal baskılara, etnik ayrımcılığa dokunduran ve saygın uluslararası ödüllere layık bulunmuş, son derece gerçekçi ‘Docu-drama’sı ‘Bir Hurdacının Hayatı’ başlıyor

Gecekondudan farksız, döküntü bir evde şişman, hamarat karısı Senada ve ekran başından ayrılmayan 2 küçük afacan kızıyla (Şemsa’yla Sandra) yaşayan, yoksul Bosnalı Çingene Nazif Mujic, bir dediğini ikiletmediği karısına karşı sorumlu bir koca, şirin kızlarına karşı da sevecen bir baba.
Çöplüklerden para edecek demir, bakır, teneke cinsinden hurda toplayarak ailesini zar zor geçindiren Nazif, soğuğa aldırmadan çevredeki ağaçları kıl testeresi ve baltasıyla keserek evinin yakacak ihtiyacını da sağlıyor karda-kışta.
Arkadaşı Rıfkı’yla topladıkları hurdaları satınca gidip 1-12 kadeh parlatmak gibi kaçamak lüksleri de var. Ne var ki evine dönünce ha bire yemek yapıp çamaşır yıkayan ve yerlerinde duramayan kızlarına bakan, çalışkan karısını mide ağrıları içinde hastalanmış, kıpırtısız yatar halde buluyor.
Çünkü şişmanlığından ötürü hamile olduğu pek anlaşılamayan Senada, aslında düşük yaptığı için kan zehirlenmesi nedeniyle ölüm tehlikesine maruz, tez vakitte bir tıbbi müdahale yapılmazsa. Karısını alelacele götürdüğü kasaba hastanesinde, ameliyat, ilaçlar ve diğer masraflar için çıkarılan yüklü faturayı ödeyecek mali gücü olmayan Nazif’in istenen parayı karşılayabilmesi, günlerce hurda toplamasını gerektirmektedir. Kıt kanaat geçinen Nazif, renginden, tipinden ve yoksulluğundan dolayı katı tutumlarını hiç yumuşatmayan hastane yetkililerince pek de umursanmaz ama karısı resmen hayatını kaybetmek tehlikesiyle yüz yüzedir.
Artık modern apartmanlarda pek rastlanmayan cinsten bir komşu dayanışmasını esirgemeyen Kasım’ın da yardım ettiği Nazif, bizzat arabasını parçalayıp yengesinin sağlık sigorta karnesiyle bir kez daha hastanenin yolunu tutarak karısını kurtarıyor sonuçta ve yoksul ailenin yaşamına devam ettiği, mutlu son’lu bir finale bağlanıyor “Epizoda u Zivotu Beraca Zeljeza-Bir Hurdacının Hayatı”.
1990’larda Yugoslavya’nın parçalandığı ve zalim Sırplarla Hırvatların Bosnalıları doğradığı o kanlı iç savaşa kara mizah açısından bakan “No Man’s Land-Tarafsız Bölge” (2001) adlı, Oscar ödüllü, absürd komedisiyle ünlenen, sonradan “Cehennem” (2005), “Triage” (2009) ve yine Bosna savaşını konu edinen “Cirkus Columbia - Güzel Bir Hayat Düşlerken” (2010) gibi filmler de imzalayan, 1969 doğumlu Bosnalı yönetmen Danis Tanovic’in, azı kurmaca- çoğu belgesel nitelikteki bu son filmi bugün gösterime giriyor.
Şimdiye dek çoğunlukla Çingeneleri konu edinen, birtakım hümanist ve coşkulu hikâyeler anlatmış olan, Çingene kökenli Fransız yönetmen Tony Gatlif’in daha çok DVD’lerden seyrettiğimiz o duyarlı filmlerinden farklı bir Çingeneler dünyası çizen ve resmen gizli bir ayrımcılığa, ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulan Saraybosnalı gariban Çingeneleri alabildiğine gerçekçi ve nerdeyse birebir perdeye yansıtarak karşımıza getiren “Bir Hurdacının Hayatı”nda, başroldeki Mujic ailesi (Nazif, Senada Alimanovic, Şemsi ve Sandra) kamera karşısında cümbür cemaat kendilerini canlandırıyorlar baştan sona, 40 yıllık deneyimli profesyonel oyuncular gibi.
Jüri özel ödülüyle taçlandırıldığı son Berlin festivalinde Nazif Mujic’e de en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandırıp 32. İstanbul festivalinde de Avrupa Konseyi özel mansiyonuna layık görülen ve 2014’ün en iyi yabancı film Oscar ödülüne Bosna-Hersek adayı olarak seçilen “Bir Hurdacının Hayatı”, 60-70 yıl sonra bize vaktiyle dünya anaakım sinemasını gidişini değiştiren o muhteşem İtalyan Yeni Gerçekçilik akımını çağrıştıran, gayet gerçekçi ve dokunaklı bir “Docu-drama” etkisi yaptı özetle.
Yönetmen Tanovic’in Saraybosnalı Mujic ailesinden, gerçek hayatta başlarına gelenleri bir kez de görüntü yönetmeni Erol Zubcevic’in dijital el kamerası karşısında tekrarlamalarını isteyerek düşük bir bütçeyle çektiği bu film sayesinde zaten öteden beri zorlu hayat koşulları dayatılmış Bosnalı Çingene vatandaşlarının bazı sosyal yardım hakları kazanmalarını da sağladığı gerçeği bir yana, Yedinci Sanat bakımından gerçekçi tarzı yeniden gündeme getiren mesafeli anlatımı, seyircinin ilgisiz kalamadığı dokunaklı konusu, sıra dışı görselliği ve amatör oyunculuklarıyla iz bırakan, Balkan atmosferini perdeye taşıyan bir çağdaş belgesel dram. Özellikle “Docu-drama” türünden hoşlanan sinemaseverlerin kaçırmaması gereken, saygın u246 ödüllere sahip “Bir Hurdacının Hayatı”, Başka Sinema salonlarında meraklısını bekliyor bu hafta.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları