Terazisiz Adalet

14 Aralık 2013 Cumartesi

İki gün boyunca kamera görüntülerine yakalanmış olması, sansasyon haber içeriği nedeni ile görüntülü, anahaber bültenlerinde yer aldı... İzledinizse insanlık halleri adına utancın ağır bastığı duygu, düşüncelerinizi kestirmek zor değil... Suriyeli kaçak, ucuz işçi çalıştırma; sıradan, yaşam koşullarının dayatması, çaresizliğe çözüm, sevap türünden gerekçelendirmelerle olumlu bir girişim gibi bile pazarlanabilir. Habere konu olan örnekte, kaçak Suriyeliyi çalıştıran patronun kardeşi bu kadarı ile yetinmemiş, zorla başka yerdeki ek bir işe götürüp, çok daha olumsuz koşullarda, dayakla çalıştırmış. Sonuçta kaçak Suriyeli işçi, çareyi işini bırakmakta bulmuş. Patronun kardeşi bu işe çok sinirlenmiş. Görüntüler, bir arkadaşının yanına sığınmış oturan işçinin yanına gelip öfkeyle tekme tokat dövme sahnesi ile başlıyor. Hıncını alamıyor, silahını çekip bir de vuruyor...
Bizim ekranlarda gördüğümüz görüntüler mağdur Suriyeli için açılan dosyada yoksa, mahkemeye götürülmemişse adil yargılama adına çok daha vahim bir durum var demektir. Dosyada varsa çoğu televizyon haberlerinde aynı cümlelerle verilen sonuç yargı kararını, döverek, işkence altında işçi çalıştırıp bir de üstüne vuranı, patron kardeşini, serbest bırakılmasını nasıl okuyacağız? Adalet terazisinin adil tartmamasına alışığız da, terazisi yok edilmiş adalet düzeninde içimizin donarak titreyişini durdurmak zor...
Sevgili Balbay’ın özgürlüğüne kavuşması, aramıza katılması ile sevincimizi, içimizin ısındığını saklamak yalancılık olur... Ateş düştüğü yeri yakıyor... Yine de Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararını okurken hukuk devleti düzeni, bağımsız yargı, siyasetin sorumlulukları üzerinden iç burkan birden çok ayrıntıya takılmamak olası değil... Hak-hukukun olmazları arasında kişinin milletvekili seçilmesi ile, halk iradesinin geçerliliği açısından görevini yapması önündeki engelin kaldırılması zorunluluğu var idiyse, Balbay’ın milletvekilliği dönem süresinin yarısından fazlasını cezaevinde geçirmesi olgusuna nasıl seyirci kalındı? İktidarın sayısız çözüm önerisine, hukuk yolu açılmasına engel oluşturan tersine iradesi, ileri demokrasi palavrasında sivil diktatoryal eğilimlerin icraatlarına yansıması değil mi?

***

Utanmadan Balbay’ın özgürlüğünü AKP’nin 12 Eylül referandumu paketine borçlu olduğu propagandası yapılıyor... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden gelen cezaları göreceli azaltmaya yönelik, Anayasa Mahkemesi’ne tanınan bireysel başvuru hakkına sanki hak ve özgürlükleri savunanlar karşı çıkmışlar gibi... İktidarın “Yetmez ama evetçilerin” arkasına sığındıkları tuzak tam da buydu; AB uyum, demokratikleşme kriterlerinden kimi maddeler katılarak aynı torba içinde İktidarın sivil diktatoryal gücüne güç katan düzenlemelerin aynı torba içine sokulması. “Hayır”cıların karşı çıktıkları tuzak bu kadar ucuz yok sayılabilir, saklanabilir mi?
Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararının bir başka boyutu, iki parlamenter adına açılmış bu davanın gerekçelendirmesinde parlamenterlik kimliklerinin yükümlülüklerinin altını çizerken genel haksız-hukuksuz yargısız infaz içerikli uzun tutukluluklara ilişkin çok boyutlu hak ihlallerinin üzerinde yeterince durulmamış olması... Böylece Balbay açısından bizi çok sevindiren sonucun, haksız-hukuksuz büyük çoğunluk tutuklular için soluk aldırıcı anlamlı sonuçlarının, uygulamaları vicdansız yargı düzeninin keyfine, insafına bırakılması...
Ne demek istediğimi dün sosyal medyada gördüğüm çok anlamlı bir bilimsel çalışma sonuçları ile yorumsuz kanıtlamaya çalışayım... Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi tutuklama dosyaları üzerinden bir bilimsel çalışma yapmış. İşte en anlamlı dudak uçurtan sonucu; tutuklama kararlarının ancak yüzde 3’ünün gerekçesi yazılmış... Üstüne üstlük savcının tutuklama talebi ile mahkemeye sunulmuş dosyaların sadece yüzde 3’ünün reddedildiği gerçeği daha da çarpıcı... Tutuklamaların yüzde 95’i ilk soruşturma sonrasında verilmiş. Tutuklama kararlarının yüzde 9’unda ancak, kanıtı kuvvetli suç olgusu var.
Yine de savunma avukatları görevlerini yapıyor olma adına da olsa tutukluluk kararlarının yüzde 60’ına itiraz ediyorlar. Tersine konumda savcılığın güven duymaması gereken tutuklama isteminin reddedilmesi hallerinde ise savcıların ilk istemlerine göre haksız olduğunu düşündükleri tahliye kararlarına karşı itirazları yüzde 44 oranında kalıyor. Savcıların tutuklama kararlarını bozması ise yüzde 0.4 gibi düşük bir oranda... Ortalama tutukluluk süresi 314 gün.. Araştırmayı yürüten çalışmanın başındaki Prof. Feridun Yenisey, tutukluluğa ilişkin düzenlemelerde anayasal eksiklikler olduğu saptamasının altını çizmiş. Tutukluluk kararlarına itirazların denetiminin önemli bölümünün ilk mahkemeler sürecinde bitiyor olması, Yargıtay denetiminin işlememesi önemli hukuksal sakıncaları oluşturuyor... Bağımsız yargı düzenini katleden özel yargı, kadrolaşma... masaya yatırılmadıkça, adalet terazisinin doğru tartmamasının ötesinde, terazisiz kalmış adalet düzeni ile yüz yüzeyiz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları