Balon Patlar...

23 Ocak 2014 Perşembe

Medya gücünü, İktidarlarının giderek yaşamın her alanına yönelik yakaladığı, sınırsız kullandığı siyasal güçler erkinin, etkin medya gücünü kullanmayı da katarak, bilgi kirliliği içinde, gerçeği tersyüz edebilme, toplumu güdüleme güçlerinin, gazeteci olarak içinde, yakın tanıklığında, yaşadığımız bu karanlık, sisli günleri, nerelere sürüklendiğimizi görememenin kaygılarını hafife almam söz konusu değil elbette... Ama uzun gazeteciliğin yaşanmışlıklarıyla tam da altını çizdiğim söz konusu gerçekliklerle çok bağlantılı toplumsal, kitlesel reflekslerimizi de hiç unutmam...
Söz konusu olan kitlelerin kendi çıkarlarına, bilinçlerine aykırı olarak güdülenmeleri, sanal gerçekliklerle tepkilerinin denetim altına alınması olduğunda, çok farklı nedenlerle, örgütlü, örgütsüz kitlelerin gerçeklerle ayarak toplumsal tepki vermeleri arasında çok güçlü ortak bir ilişki söz konusudur...
İnsan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasinin göreceli daha iyi işlediği gelişmiş, örgütlü, ekonomik gidişatın olumlu geliştiği toplumlarda, sınıfların, kitlelerin çıkarlarına aykırı gidişe karşı duruşları düzen içinde, zamanlı yaşanabilir.. Bizim gibi diktatörlüklerle demokrasiler arasında iki arada bir derede kalmış toplumlarda ise, her güçlü, egemen dayatma, güdüleme uzun süreliğine toplumsal kabul görür. Sorunlar birikir birikir, zamanında gerçekleşemeyen hak arama patlamaları hiç de öngörülmeyen bir zaman ve biçimde gündeme gelir... Askeri-sivil diktatörlüklerin kalıcı olduğu düzenlerde ise patlama ne kadar geç ve dev sorunlar eksenli ise o kadar şiddetli, kuralsız yaşanır...
Özetle insanlara, haklarına, çıkarlarına aykırı, medya çağında silahtan daha etkin medyatik, güdüleme gücü ile elde edilmiş toplumsal destek gerçeklere değil de şişirilmiş bir balon gibi sanala dayandırılmışsa balonun patlaması kaçınılmaz, ancak zamanlaması ve biçemi, dozu çok farklı yaşanır. Uzun uzun örneklemeden gazetecilik tanıklıklarımla, sendikal haklar, ögrütlenme özgürlüklerinin, sosyal devletin yakalandığı 1961 Anayasası, 1963 yasaları ile eksikli bir demokraside bile, ülkemizde, ABD-AB ülkelerinin yakalamış olduklarından çok daha büyük bir hızda sendikal örgütlenme, meslek örgütlenmeleri, hak aramalarla sosyal devlet gelişiminin, halkın, çalışanların gelirlerin paylaşımındaki iyleşmesinin gerçekleştiğini hiç unutmamalıyız.

***

Tersine geri dönüşte, ücret piramidinin yaratılmasında, çoğunluğun düzen adına yoksullaştırılmasında, 12 Mart-12 Eylül süreçlerinin üzerine, Özalizm desteğinde kullanılan balonları sorgulamalıyız. Hele de emperyal düzenin ülkemize biçtiği roller çerçevesinde İktidarları sürecinin siyasal İslam cephesi kullanılarak iç-dış odaklı afyonlamayla “Büyük Türkiye, ileri demokrasi balonları”yla yaşadıklarımız, halkın çoğunluğunun çıkarları ile tam tersine şişirilmiş renkli balonlar peşinden sürüklenişinin akıl, mantık, yaşanan gerçeklikler üzerinden algılanabilmesi çok daha zor, kaçınılmaz acılı olacaktır... Siyasal İslamcıların çok daha cepheci, çatışmacı, kanlı hesaplaşmalar içine sürüklendikleri Ortadoğu, İslam dünyası ülkelerindeki toz-dumana, halkların ödedikleri çok kanlı, ağır bedellere, içine düşülmüş bataklığa bakarak halimize şükredebilir miyiz?
İktidarlarının, iktidarlarını sürdürebilme, güçlerini katlayabilme adına, eksikli-gedikli, gelgitli, askeri-sivil antidemokratik geriye gidişli de olsa.. Cumhuriyetle yaratılmış değerlerimizi, yüzü, özlemleri uygarlığa, insan hakları, hukuk devleti düzeni, laiklik, demokrasiye dönük tıknefes yürüyüşümüzü, zücaciye dükkânına sokulmuş fil örneği öylesine hoyrat kırışları söz konusu ki... En son İslam dünyası liderliği düşü ile dış politika, hele de Suriye üzerinden gafları bir yanda... İç politikaya, halka dönük kuralsız, sadaka düzeni üzerinden, inançları kullanarak, afyon yaparak, tek güç olmada “her yol mubah” atakları var ya... İnanç, çıkar afyonlamasında sınırsız uyutulmuş, gettolaşmış yandaşlar cephesinde bile, yaşam gerçeklerinin acı sonuçlarının yüzlere çarpmasıyla uyanış, tepkiler kaçınılmaz yükseliyor...
“Haberin kokusunu alma..” refleksi ile iddia ediyorum... Gezi toplumsal patlaması için “özgürlüklerine değer veren, ortak örgütlülükleri, siyasal kimlikleri olmayan gençliğin yaşadıkları, yaşatılanlarla doğrudan bağlantılı ortak duruşuydu, İktidarları cephesinin inançları ya da çıkarları ile afyonlanmış yandaş, seçmen cephesi üzerinde çok fazla yansımaları olmaz..” İktidarları cephesi yorumlamaları yanlış. Başbakan Erdoğan’ın bu çok anlamlı toplumsal patlamayı sonuçları ile geriye çekebilmeye yönelik öfkesi boşuna değildi... Ancak iç-dış çıkarlar ittifaklar odaklı arkadan İktidarlarından yana esen rüzgârlar öylesine kesildi, kurudu ki... Renkli, şişirilmiş balonları gerçeklerden yana patlatacak öylesine anlamlı, önemli toplumsal gelişmeler öylesine üst üste geliyor, ağır basıyorlar ki... “Nasıl, ne zaman” sorularına yanıt verecek kehanetim olmasa da, adım gibi biliyorum...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları