Babanın Malı mı?

11 Şubat 2014 Salı

Yaşadığımız insan hakları ihlalerinin, en çok yönetim erkini ellerinde tutanların işledikleri ağır suçların sonucu, içine düştüğümüz insanlık dışı hallerimizin... Tek açıklaması dünya ölçeğinde, ülkemizde de hukuk devleti düzeni demokrasi kriterlerinden kopuşumuzda, İktidarlarının doğrudan sorumlu oldukları her yolun geçerli olduğu kirlilik, densizlikle, babasının malı, babasından gelmiş hak gibi, sınır tanımaz, diktatoryal güç kullanımı... Medya çağında çarpık medyatik algılamalarla yaratılan bilgi kirliliği, kafa karmaşasında, birey olarak bu yaşananlardan en ağır bedelleri ödeyen kitleler, seçmenler olarak bizim de hak-hukuk algılamasındaki çarpılmış, çıkarlarımıza, en yaşamsal haklarımıza, aklamantığa bile ters güdülerimiz eklenince işte ortaya işin içinden çıkılmaz bir kaos, böylesi dev karabasan çıkıyor...
Cumartesi gazeteden çıkıp Şişli’den metroya binerken henüz haberi ulaşmadığı için, Taksim, hele de cumartesileri için olağanlaştırılan izansız, vicdansız az kullanımının gerekçesi protesto eylemini unutmuştum... Metrodan altta kalan otobüs durağına geldiğimde hemen her tarafımı kaşındıran, nefes almamı zorlaştıran, gözlerimi yaşartan polisin karma, hepsi birden kullandığı sağlığımızı tehdit eden keskin gazının etkilerini boş bulunup birden aklıma getiremedim... Şiddetli lodosa, alt yola çöken zehirli araç gazlarına, hava kirliliğine yormaya kalkıştım... Sonra benimle birlikte otobüse binen çoluk çocuklu ailelerden gelen yoğun koku, bağırışıp çağrışmalarla uyandım... Çocuklar hâlâ, “Anne gözlerim çok yanıyor”, “Dudaklarım şişti, yüzümün her tarafı acıyor..” cümleleri ile ağlarken, anneler, “İyi ki sokakta rastlamadık, alışveriş merkezinin üst katlarındaydık”, “Dükkândaki tezgâhtar o merhemi her tarafınıza sürdü, su, ayran içirdiler, parasını bile almadılar”, “Söylüyorlardı, anlatıyorlardı ama bu kadar kötü olabileceğine hiç inanmamıştım. Polisler o kalabalığın üstüne, çoluk çocuğa nasıl hiç acımadan sıktılar. Sonradan kaçanların halleri bizden bin beterdi... Bir daha mı buralara gelmek, sizi getirmek, tövbe..”, “O kadar can yandı, ölen yaralanan oldu, ders almadılar. İnşallah seçimlerde derslerini alırlar...”

***

Bu olayın üstünden 24 saat geçmeden, Başbakan Erdoğan yine İstanbul’da bu olaylara ilişkin kalabalıklara sesleniyor, üstelik söylediklerine alkış alabiliyor... Babasının malı, kendisi padişahmış, sosyal medyaya korsan yasa ile, çuvalın içinde getirdikleri, milletvekillerine sorsak çoğunun maddelerinin içeriklerini aktaramayacakları, bilmeden parmak kaldırdıkları yasakları savunuyor... “Yasak getirmedik, düzen getirdik... Ahlaka, edebe aykırı yalan suçlamaları durduracak önlemleri aldık... Muhalefet; CHP, MHP, paralel devletle suç ortağı olmuş Baykalın, MHP yöneticilerinin siyasi konumlarına darbe vuran yasaklı, suç yayınların yanında duruyorlar...” diyebiliyor, demenin ötesinde söylediklerine alkışla destek alıyor...
Suçu üstüne attığı, cemaat yandaşlarının paralel devlet tarafı olarak yaptıklarından, iktidar olarak işlenen suçların hesabını sormayı unutun, suç ortağı olduğu eylemlerinden haberli, o tarihlerde sonuçlarıyla destek verdiğini itiraf etmekte bir sakınca görmüyor... Şimdi yolsuzluk, rüşvet operasyonları ile kendilerini tasfiye etmeye kalkışmalarının uluslararası siyasal komplo olduğu savı ile... Bu operasyonları ortadan kaldırma adına, hukuk devleti, demokrasi kriterleri ile muhalefetle uzlaşma yolu arayacağına, her iki düzenin varlığını ortadan kaldıran yasakları, sivil diktatoryal düzene geçişi, siyasi erk babasının malı imiş gibi hak olarak savunuyor... Padişah edası ile söz konusu yasayı protesto etmek isteyenlerin üzerine acımasızca gaz kullanan, şiddet uygulayan polis müdahalesinin kendi iradeleri ile uygulanmasının sürdürüleceğini ilan ediyor. Bundan böyle Taksim’de protesto eylemlerini yasakladığını ilan ediyor, yine alkış istiyor ve de içtenliği sorgulanıyor olsa da iktidar gücüne dayalı alabiliyor...
İnsan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasi işleyişi, algılamasına ilişkin ipin ucu öylesine kaçık ki... Marka isim olmuş koca koca bilim insanları, medya yalakaları, ihaleler ile yandaşlık, gerçekleri çarpıtabilme, medya satın aldırma ilişkilerini... Ortada kanıtlanabilecek yasal suçlar yoksa, ilişkilerin doğal akışı, düzenin hakkı olarak göstermekte sakınca görmeme noktasındalar. İktidarlarının, Başbakan’ın çıkarlarına hizmette kusur eden sermaye sahiplerine “Bakkalın defteri, hesabı soruşturma, vergi cezaları, yandaş medya yaratanlara ballı kaymaklı ihaleler...” muştusu bile, canlı yayında ilan edilip bindirilmiş kıtalara alkışlatılabiliyor...
Keşke bu ürkütücü kaos düzeni İktidarlarının cepheleşmesi çerçevesinde sınırlı kalabilseydi... İktidar cephesinde oluşturulan kirli çıkar düzeni, saadet zincirinin eninde sonunda kırılması noktalarında sağlıklı, umut verici çözüm reçeteleri gündeme girebilirdi... Sözü edilen değerler yıkımından, bulaşıcı hastalık, virüs gibi ülkemiz, hepimiz pay kapmıyor olsaydık... CHP’de dün yaşanan yerel seçim adayları krizini nasıl açıklamalıyız?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları