Sizin kültürünüz, bizim kültürümüz

04 Mart 2016 Cuma

Türkiye gelir eşitsizliğinin çok yüksek olduğu, sosyo-kültürel uçurumun giderek derinleştiği bölünmüş bir toplum. OECD’nin sosyal uyum (social cohesion) endeksi tabloyu net şekilde önümüze koyuyor. 150 ülke arasında 120. sıradayız. Siyasi kutuplaşma ise bildiğiniz gibi bölünmüşlüğü daha da güçlendirdi.
TEPAV İcra Direktörü Güven SakSosyal uyumun güçlü olmadığı toplumların işi daha zor oluyor. Sosyal uyum zayıfsa, insanlar birbirine güvenmiyorsa ülkenin işi daha zor” demiş. Ve eklemiş, “Bölünmüşlük, toplumsal çeşitliliğin iyi yönetilememiş, farklı sosyal grupların topluma dahli sağlanmamış, grup içi dayanışmanın gruplar arası kavgaya dönüşmüş halidir” (19 Şubat Radikal).
Peki, doğru kültür politikaları bu bölünmüşlüğün azaltılmasına pozitif katkı yapabilir mi?
UNESCO’nun Aralık 2015 tarihli Cultural Times Raporu’na göre kültür ve yaratıcı endüstriler 2013 yılında küresel ekonomiye 2.25 trilyon dolarlık katkı yapmış. Ekonomik, sosyal ve çevre boyutları ile birlikte sürdürülebilir kalkınmanın dördüncü ayağı kültür.
Bu bilgileri paylaştıktan sonra İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSV) hazırladığı “Yerel Yönetimler İçin Kültürel Planlama” raporundan biraz bahsetmek istiyorum. Rapor yerel yönetimlere, kültür odaklı planlama anlayışının geliştirilmesi için bir yol haritası sunuyor. İKSV Kültür Politikaları Direktörü Özlem Ece ile çalışmayı konuştuk. Ece, “Kültür politikalarının belediyelerin planlama süreçlerine en başta dahil edilmesi gerekiyor. Bu sadece bir bütçe sorunu değil onu nasıl kullanacağın önemli. Göç almışlık, azınlık gruplar, engelliler. Onların da kültürel etkinliklerin içinde yer alacağı mekanizmalar” önemli diyor. “Tüm dertler bitsin kültüre sıra gelir” anlayışı ile bu iş olmuyor.
Aslında önümüzde güzel örnekler var. İçlerinden biri, bu işe kendini adayan iki güzel insanın, Selim Bakiler ve eşi Yeliz’in Edirnekapı’da kurduğu Barış İçin Müzik Vakfı. Göç alan yoksul bir semte, çocukları sayesinde ailelerin de klasik müzikle tanışması, sevmeleri, müzikle değişen hayatlar... Semtte suç oranının ciddi şekilde düşmesi... O çocukların kalkıp Viyana’da, Salzburg’da Atina’da konserler verir hale gelmeleri... Neden bu tür modeller çoğalmasın?
Anlayacağınız iş sadece bir kültür sarayı inşa edip sonra orayı düğün salonu olarak kullandırmak değil pek çok belediyede olduğu gibi... Doğru politikalar ve planlama ile bir kentte sağlıklı bir sosyal dönüşüm gerçekleştirebilmek mümkün. Tepeden inme politikaları benimsemiyor insanlar. Kendi yerel dinamiklerinden çıkmalı. Ece, raporu alan kimi belediyelerin kendileri ile temasa geçtiklerini söylüyor. Umarız rafta kalmaz, en azından kültürü demokratikleştirmeye bir yerlerden başlayabiliriz...

Faruk Eczacıbaşı: Yaratıcı enerjiye geçmeliyiz
Türkiye Bilişim Vakfı geçenlerde 20. yılını kutladı. Vakfın Başkanı Faruk Eczacıbaşı vakfı ilk kurduklarında internetin yeni çıktığını bugün ise yaşamların her alanını dönüştürdüğünü vurguladı. Tehdit ve fırsatın iç içe geçtiği bir dönemin içindeyiz. Eczacıbaşı, “Yaratıcı enerjiye geçmeliyiz” diyor. Evet, ama bu kutuplaşma içinde nasıl? Türkiye gençliği kesin çizgilerle birbirinden ayrışıyor. İKSV’nin raporunu okurken Eczacıbaşı’nın sözleri kafama takıldı. Kültür “yaratıcı enerji”nin ortaya çıkarılmasında bizim ülke dinamiklerimiz içinde en sorunsuz araç gibi gözüküyor. Neden değerlendirmeyelim?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Pusulanın ibresi... 17 Mayıs 2024
Benim Cumhuriyet’im... 10 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları