Bayram... Nefret suçu... Çevre suçu...

25 Eylül 2015 Cuma

“Bayram benim neyime? Çalınmış gülüşler, katledilmi şumutlar varken bu sözde bayramda ne yapılabilir...” Böyle başlıyordu, ÇağdaşAydın’ın Suruç’a gelmeden hemen önce Facebook adresinden yaptığı paylaşımı... Katliamda hayatının kaybeden o yürekli gençlerden biriydi Çağdaş. IŞİD dehşetinden kaçabilenlerin geri döndükleri Kobani’de çocuklara oyuncak dağıtarak yüzlerine bir küçük gülümseme, bir minik umut yerleştirebilmekti amaçları... Kobani’ye gidebilmeleri bile oradakiler için “Bak seninyanındayım, seni anlıyorum” demek olacaktı. Olamadı...
Ramazan Bayramı’nın son günü yaşanan katliamın ardından sadece 2 aygeçti. Ülke birbirine girdi. Türkiye sınırları içinde yaşayıp birbirlerine tahammül bile edemeyen insanlar olarak bir bayram kutlaması daha yapıyoruz. Ortak değerlerin, kardeşlik, dostluk gibi bağların güçlenmesi gereken özel günler... Halbuki gittiğimiz istikamet tam aksi yöne...Ötekileştirmenin en uç boyutlarına doğru sürüklenen bir ülkeyiz ve toplumun buluştuğu ortak nokta ne yazık ki artık nefret. Herkes birbirini sevmek zorunda değil, sevmeme hakkı da var; ama nefret bambaşka bir şey... Nefret suçu, bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi önyargı doğurabilecek nedenlerden ötürü işlenen, genellikle şiddet içeren suçlar olarak tanımlanır. Yarım yamalak bile olsa Türkiye’de de 2 yıl önce yasalaştı ancak nefret suçunu işleyenlerin başını iktidar çekince fazla işe yaramıyor...
Gelelim çevre konusuna... Zira çevre suçu da nefret suçundan farklı değil.. Daha yeni Ege’de yaşandı çevre katliamlarından biri. Söke Ovası’nda regülatörlerde biriken binlerce ton katı ve sıvı atık Ege Denizi ve Bafa Gölü Tabiat Parkı’na döküldü. Yırca’da katledilen 6 bin zeytin ağacının ardından yine bir santral için zeytin ağaçları kesildi. Bu kez Aydın’da... Çevre suçları Türkiye’nin dört bir yanında dur durak bilmiyor. Yıllardır ıslah edilemeyen Kurbağalıdere, Marmara Denizi’ni mahvediyor; dünyanın 100 doğal ormanından biri olan Artvin Cerattepe altın madeni yüzünden tehdit altında... Plansız betonlaşmanın, yeri göğü dolduran inşaatlaşmanın bedelini yine insan ödüyor. Peşpeşe yaşanan sel felaketleri kentleri darmadağın edebiliyor. Son hafta Bodrum, İstanbul ve Adana’da yaşanan sel felaketleri sadece birer öncü... Her yıl dere yataklarına inşa edilen konutlarda oturan onlarca kişi yaşamını kaybediyor. Ve her şeyde olduğu gibi çevre felaketlerinde de asıl mağdur yoksullar oluyor...
Geçen ay 1718 Ağustos’ta İstanbul’da Uluslararası İslami İklim Değişikliği Sempozyumu yapıldı. İklim değişikliği üzerine konuşmak için bir araya gelen İslam dünyası, sempozyumun sonunda İklim Değişikliği için İslam Deklarasyonu’nu yayımladı. Ekoloji ve Çevre Bilimleri İslami Vakfı (Islamic Foundation for Ecology and Environmental Sciences) kurucusu Fazlun Khalid, Müslüman çoğunluğun iklim değişikliğinin farkında olmadığını ve bu konuda bugüne dek pek bir şey yapmadıklarını söyleyerek “Bu deklarasyon 1.6 milyar Müslümanın dikkatini çekmek, iklim değişikliğine karşı harekete geçmelerini hatırlatmak için hazırlandı” dedi. Deklarasyonun içeriğini söylemeye gerek yok malum, herkesin bildiği konular...
Sorun, Fazlun Khalid’in de vurguladığı gibi Müslüman çoğunluğun “farkındalık” boyutunda.. Biraz daha ileri gidelim, kaderciliğinde belki..
Ancak bu bayram hiç olmazsa iki şeye vesile olsa... Camilerde hutbelerde nefret suçu ve çevre suçu konusunda konuşmalar yapılsa...
Barışa, hem birilerinin “ötekleştirdiği” insanlarla, hem de doğayla barışa, yeniden ve yeniden barışa o kadar çok ihtiyacımız var ki...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Pusulanın ibresi... 17 Mayıs 2024
Benim Cumhuriyet’im... 10 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları