Yarım Yüzyıl Önce!

15 Kasım 2013 Cuma

Türkiye ve benim meslek yaşamımda 1963, önemli bir yıldı! Tam yarım yüzyıl önce Türkiye’nin siyasal ve ekonomik ilişkilerini etkileyen üç büyük olay yaşandı.
1. Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ortaklık anlaşması imzalandı.
2. İlk beş yıllık kalkınma planı yürürlüğe girdi.
3. Kıbrıs’ta Türklere karşı kanlı Noel saldırıları yapıldı.
O yıl Cumhuriyet’in “başbakanlık muhabiri” idim. Ankara’da gazeteci sayısı 150’yi geçmiyordu. Gazetelerde ekonomi ve dış siyasa muhabiri yoktu!
Başbakanlık binasının sol kanadı yeni kurulan Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT) verilmişti. Sağ kanadında Dışişleri Bakanlığı konuşlanmıştı. Bu olaylar ortaya çıkınca ister istemez başbakanlık muhabirleri de ekonomi ve dış siyasa muhabirliklerini yüklendi. Bu üç olaydan dolayı o yıl meslek yaşamımın dönüm noktası oldu.

***

Bugün Avrupa Birliği (AB) denilen yapılaşma 1950’lerin sonunda altı ülkenin Avrupa Demir Çelik işbirliğinden doğdu. 1958’de “Ortak Pazar” da denilen AET’ye dönüştü.
Türkiye bu pazara 1959’da başvurdu. AET’ye topu topu altı ülkenin üye olduğu 1963’te Ankara’da dışişleri bakanlarınca “ortaklık anlaşması” imzalandı. O kadar Avrupa ülkesi dururken üstelik ekonomik dar boğazdaki Türkiye’nin 7. üye olarak pazara adımını attığı imza törenini izleyen ve bugün mesleğini sürdüren iki gazeteciden biriyim.
50 yıl boyunca AET - AB konusunda yaptığım çeşitli haberlerin birinden, Dışişleri Bakanlığı’nca “devletin gizli kalması gereken belgeyi açıklama” nedeniyle dava bile edildim.
AB’nin üye sayısı, bugün 28’e çıktı. Türkiye ise hâlâ bekleme odasında… Son olarak 2005 yılında Hırvatistan’ın yanı sıra Türkiye ile ciddi müzakerelere başlandı. Hırvatistan 8 yılda 35 faslı açarak bu yıl AB’ye katılan 28. ülke oldu.
Türkiye mi? Geçen hafta üç yıllık bir aradan sonra bir “fasıl” açıldı. 8 yılda 35 “fasıldan” ancak biri noktalandı. Açılan 22. “fasıl” ise “bölgesel siyasa ve yapısal araçların eşgüdümünü” öngörüyor. Fransa, 40 ay önce yeni “fasıl” açımına “veto” koymuştu!
AB, “adalet ve temel haklar” gibi en sorunlu konuları içeren 23 ve 24. “fasıllarla” ilgili “tarama sonuç raporlarını” hâlâ bildirmedi.
Toplamı yaklaşık 140 bin sayfalık 35 “fasıldan” yalnızca birinin noktalanmasından hareket ile yapılan bir çalışmaya göre gerideki 34 “faslın” tamamlanması için Türkiye’nin AB’ye ancak 260 yıl sonra üye olabileceği hesaplanıyor!
Bu hız ister istemez rahmetli Münir Nurettin Selçuk’un “Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç” şarkısını akla getiriyor!

***

Demokrat Parti’nin (DP) gelişigüzel ekonomi siyasası sonucu dolar karşısında 2.8 lira olan paramızın karşılığı 1958’de 9 lira yapıldı. Bir gecede cebinde dolar olanlar üç katı zenginleşmiş, lirası olanlar 3 katı yoksullaşmıştı. DP’nin siyasal baskıları da eklenince 27 Mayıs 1960 devrimi olmuştu.
Devrim sonrasında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kuruldu. Böylece ekonomi planlı yürüyecekti. Başbakanlığın yanındaki bina DPT’ye verilince her gün orayı da aşındırmaya başladım.
Çoğu Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden öğretmenlerim ve sınıf arkadaşlarım olan çalışanlar kolları sıvamışlardı. Yüzde 3 artan nüfusa ek olarak yüzde 4 kalkınma hızı ile hedef yüzde 7 olarak belirlendi.
Kalkınma planının stratejisi konusunda uluslararası bir toplantıda aralarında yüzde 7’yi fazla bulan yüze yakın yabancı iktisatçının, o gün 30 yaşında ekonomi planlamasının başındaki “harika çocuk” Dr. Atilla Karaosmanoğlu’nun savunmasını alkışlamaları unutulamaz.
Ben de kurucu meclis üyeleri arasında bir anket düzenlemiştim. Sorulardan biri “Kalkınma hızı yüzde 6 mı, 7 mi, 8 mi?” olsun biçimindeydi. Bazı temsilcilerin “Ne demek yüzde 8, kalkınma dediğin yüzde 100 olsun!” yanıtlarını unutmak olanaksızdır. Bu yanıtlar, “planlı kalkınmanın” ne olduğunun bilinmediğini ortaya koyarken, bazıları da “plan değil pilav” söylemi içindeydi.
Hazine tam takırdı. Türkiye 1 dolara muhtaçtı. Planın dış finansmanını sağlamak amacıyla uluslararası boyutta “Türkiye’ye Yardım Konsorsiyumu” kuruldu. Kimi üyeler bağış yaptı, kimileri borç verdi, kimileri de borçları erteledi. Bu arada Lüksemburg’un Türkiye’ye 100 bin dolarlık bağışı ise günümüzde anımsanmaz!
İlk 5 yıllık plan da yürürlüğe girdiğinde, iktidara Adalet Partisi gelmiş, Süleyman Demirel başbakan olmuştu. Karaosmanoğlu ve arkadaşları “komünistlik” ile suçlanınca istifa ettiler. ODTÜ’ye öğretim görevlisi olmak için başvurdu. Öğretim Kurulu kabul edip Mütevelli Heyet karşı çıkınca Dünya Bankası “harika çocuğu” kaptı.
12 Mart 1971 darbesi yaşandı. Prof. Dr. Nihat Erim başbakan oldu. Karaosmanoğlu ve arkadaşlarına hükümetinde görev verdi. Ancak askeri baskılara tepki gösteren Karaosmanoğlu ve 10 arkadaşı istifa etti.
Tekrar, 5 yıl görev yaptığı Vaşington’da Dünya Bankası’ndaki görevine döndü. Sadece Amerikalıların oturduğu başkan yardımcılığı koltuğuna bile yükseldi. Soyadının güç telaffuzu nedeniyle kısaca soyadının baş harfinden dolayı “Bay Key” adıyla bankadaki görevi 27 yıl sürdü. Bir araştırma için gittiğim Vaşington’da makamında konuşmakla kalmadım, orada bulunduğum süre boyunca beni evinde konuk bile etti.
“Kapitalist” dünyada bu göreve yükselen tek yabancı oldu. Ülkesinde “komünist” denilerek dışlanması, Türkiye’de siyasal anlayışın en ilginç örneğini yaşayan, değerini bilmediğimiz bu bilim insanını hafta başında yitirdik.
DPT, günümüzde “Kalkınma Bakanlığı” adını aldı. Bu yıl 10. Beş Yıllık Plan yürürlüğe girdi. Planı incelediğimde “çılgın projelerin” hiçbirinin yer almadığını, örgütün ve planlı kalkınmanın kâğıt üzerinde kaldığını üzülerek gördüm.
Kıbrıs olaylarına bir başka yazıda değineceğim…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları