Yanlış Hesap Bağdat’tan Döner!

03 Aralık 2013 Salı

Bir an düşünelim! Eğer Türkiye, Güneydoğu Anadolu yöresinde doğalgaz üretseydi ve Irak’a satmaya kalksaydı... Irak hükümeti, bu alışveriş için Ankara yerine Diyarbakır Belediyesi ile sözleşmeler imzalasaydı ne olurdu? Ne dersiniz, ne olurdu?

***

Kuzey Irak (Kürdistan) Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, geçen hafta içinde Başbakanlık Konutu’nda Recep Tayyip Erdoğan ile 3 saatlik görüşme yaptı. Gündemlerinde Kuzey Irak’tan Türkiye’ye petrol ve doğalgaz boru hatları önerileri de dahil 10-14 milyar dolarlık işbirliği vardı.
Görüşme sonrasında “Mutabakat var, sözleşmeler sonra imzalanacak” açıklaması yapıldı. Ertesi gün anlaşıldı ki Ankara, Bağdat’ı dışlayarak o gün Erbil ile 4 milyar metreküplük doğalgaz boru hattı da dahil 6 sözleşme imzalamıştı.
İmza haberi basına sızınca Bağdat, Türkiye ile hava sahasını dört günlüğüne kapattı. Anımsanacağı üzere geçen yılın aralık ayında da benzeri bir olay yaşanmış, Irak hava sahasını kapatınca Erbil yolcusu Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın havadaki uçağı Kayseri’ye zorunlu iniş yapmıştı.
İmzalanan sözleşmelerde doğalgazın parasının nereye ödeneceği açıklanmadı. Ankara’nın ödemeyi Erbil’e değil, Bağdat’a yapması gerekiyor. Irak yasalarına göre bu yöre çıkışlı akaryakıt gelirlerinin yüzde 83’ü Bağdat’a ve yüzde 17’si de Erbil’e ödeniyor.
Irak Meclisi Akaryakıt Komitesi Başkan Yardımcısı Ali Dhari, Nev York Times gazetesine şu açıklamayı yaptı:
“Türkiye’nin Kürdistan ile anlaşması Irak Anayasası’nın önemli bir ihlalidir. Çünkü merkezi hükümetle bu konuda herhangi bir eşgüdüm yapılmamıştır. Bu Irak’ın zenginliğini çalma anlamına gelir ki buna izin vermeyeceğiz.”
Buna karşılık aynı komite üyesi Kürt milletvekili Kasım Mişkati ise “Kürdistan ulusal gelirini artırmaya çalışıyor. Böylece Iraklılar da daha iyi hizmet, daha çok zenginlik sahibi olacaklardır” dedi.
Bu ortamda yabancı şirket temsilcilerinin de dün Erbil’de katıldığı petrol konferansına da gidecek olan Yıldız’ın yolu yine kesildi; Irak hükümeti bir koşul koydu. Yıldız’ın önce Bağdat’a, sonra Erbil’e gitmesi koşulu ile uçağına yol verildi.
Yıldız, pazar günü enerjiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Hüseyin el Şehristani ile Bağdat’ta görüştü. Ardından “Irak’tan yapılacak her türlü akaryakıt ihracatının merkezi hükümetin onayının alınması gerektiğinde anlaştılar” açıklaması yapıldı.
Bu açıklamadan sonra Erbil’e giden Yıldız’ın, bu satırlar yazılırken Neçirvan Barzani ile de görüşmesi bekleniyordu. Böylece Ankara’nın yanlış hesabı Bağdat’tan dönmüş oldu! Ancak anlaşmanın kesinleşip kesinleşmediği, bu ay içinde Ankara’ya resmi ziyaret yapacağı açıklanan Irak Başbakanı Nuri Kemal el Maliki’nin gelişinden sonra anlaşılacak.

Kaldırım İşkencesi!
Daha önce de birkaç kez yazmıştım! “Kaldırım” sözcüğü Türkçeye “yaya yolu” karşılığı olarak Yunancadan geçmiştir! Bu sözcük ilginç bir evrimi de yaratmıştır.
Yunanca “kalo dromos” sözcüğü “iyi yol” demektir. Bu sözcük yumuşayıp dilimizde “kaldırım” olmuştur. Daha sonra Yunanlar bizden aldıkları “kaldırım” sözcüğünü günümüzde “kaldırimi” olarak kullanmaktadırlar. Yunanlara sorduğunuzda bu sözcüğün Türkçeden geçtiğini söylerler!
Türkiye’de özel taşıt araçları artıp binalara özel otopark yapılmadığı için insanlar arabalarını yalnızca sokaklara değil, kaldırımlara bile park ediyorlar. Oysa 1986’da İmar İskân Bakanlığı’nca çıkarılan bir yönetmelikte belirli katlı yapılara inşaat ruhsatı verilirken özel otopark koşulu da getirilmişti. Birkaç yıl sonra bu özel otoparklar ek dairelere ya da pasajlara dönüştü.
Gün geçmiyor ki gazetelere otoparkkaldırım haberleri yansımasın… Örneğin:
“Kennedy Caddesi sakinleri uyandıklarında araçlarının kaldırımla yol arasında mahsur kaldığını görünce şoke oldu. Altyapı çalışmaları için yeterli uyarı yapılmayınca otomobiller kapıların önünde mahsur kaldı.” Peki, ama o otomobillerin kaldırımlarda ne işi vardı?
4.5 milyon nüfuslu Ankara’da yaklaşık 1.5 milyon taşıt aracı var. Otopark olayı çözümlenmediği için araçlar dört şeritli caddelerde sağlı sollu park edince, kullanılan şerit sayısı ikiye düşüyor ve trafik sorununa neden oluyor. Ya da iki şeritli sokaklarda şu tür haberlere rastlanıyor:
“Aşağı Ayrancı’nın dar sokaklarında kaldırımlar otopark olarak kullanılınca yayalara yürüyecek yer kalmadı. ‘Yola inen’ vatandaşlar ise ‘Bu kentte yaya hakkı yok mu’ diye isyan ediyor.”
“Araçlar kaldırıma, yayalar yola… Gazi Mahallesi Silahtar Caddesi üzerinde yayalara ait olması gereken kaldırımlar, arabaların park alanına dönüşmüş durumda. Arabaların yolda olması gerekirken kaldırımlara çıkması ‘Bu işte bir terslik var!’ dedirtiyor.”
İnsanların ağırlıkları dikkate alınarak yapıldıklarından, her biri yaklaşık birer ton olan araçlardan dolayı kaldırımlar kısa sürede çöküyor. Çöken yerlerde yağmur suları da birikince yayaların yürümeleri büsbütün olanaksızlaşıyor. Bu durumlarda yayalar da ana yola inmek zorunda kalıyorlar.
Engelli vatandaşların kaldırımlarda yollarını bulabilmeleri için sarı renkli, kabartma işaretler eklendi. Bırakın engelliyi, engelsiz vatandaşlar bile kaldırımlarda otomobil engellerini aşamıyorlar.
Ondan sonra da gelin “iyi yol” anlamındaki “kaldırım” sözcüğünün “yaya yolu” olduğuna inanınız. Özel araç sayısının artışı kalkınmanın bir işareti olarak kabul ediliyor. İçinde “uygarlığın” olmadığı “kalkınma”, “kalkınma” değildir!
Ankara’daki bir kaldırımla Portekiz’de çektiğim bir kaldırım resmini kıyasladığınızda “uygarlığın” nerede olduğu kanıtlanmıyor mu?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları