Şarap Anavatanında Dışlanıyor!

05 Kasım 2013 Salı

Marmaray kazılarında

Âdemoğlu’nun

İstanbul’da 8400 yıl önce

yürüdüğü ortaya çıkarıldı!

İstanbul’da Âdemoğlu’nun

yaşadığı yıllarda Doğu

Anadolu’daki Âdemoğulları

ise şarap

içiyorlardı!

Çünkü

şarabın

anavatanı

Anadolu idi!

Âdemoğlu,

şarabı

Nuh’un

keçisine

borçludur.

Kutsal

kitaplara

göre Nuh

ve yolcuları tufandan sonra

uzakta karayı görürler. Nuh’un

saldığı güvercinler ağızlarında

birer zeytin dalıyla dönerler.

Selamete,

günümüzde

barışa,

yaklaşmışlardır.

Kimi kutsal

kitaplara göre

gemi Ağrı

Dağı’nda,

kimilerine

göre de Cudi

Dağı’nda

selamete çıkar.

Her iki dağ da

Anadolu’dadır.

Nuh hayvanlarını akşam

gemiye dönmek üzere salar,

akşam dönüşlerinde keçilerin

yürüyüşlerinin

farklılaştığını algılar.

Ertesi gün keçileri

izler. Keçilerin bir

asmanın kısmen

çürümeye yüz

tutmuş meyvelerini

yemelerinden sonra

yürüyüşlerinin

değiştiğini

görür. Nuh da o

meyvelerden yer,

o da sallanarak

gemiye döner.

Yedikleri meyve

mayalanmaya yüz tutmuş

üzümlerdir.

Zeytin ve üzüm meyve gibi

yenilirler, her ikisinin de aynı

baskı yöntemiyle çıkarılan

sularından zeytinyağı ve şarap

üretilir.

Arkeologlar,

Başbakan

Recep Tayyip

Erdoğan’ın

küçümsediği

çanak

çömlekleri

arkeometri

biliminin yardımıyla tahlil

ettirdiklerinde şarabın

anavatanının Ağrı ve Cudi

dağları arasında kalan dörtgen

olduğunu saptadılar. Tarih,

Marmaray’daki Âdemoğlu’nun

ayak izlerine denktir.

HHH

Cumartesi günü

Cumhuriyet’te Sedat Kurt

imzalı haberin başlığı şöyleydi:

“Denizli’de düzenlenen

sempozyumda tadım

stantlarına bile yer verilmedi.

Şarap toplantısında tek eksik

şaraptı.” 2. çalıştay programını

Yaşar Tok’tan rica ettim.

Kasım 2008’de yapılan

birinci çalıştayın açılışını,

şarabın dünyaya Anadolu’dan

yayılışını görsellerle anlatan

bir sunumla yapmıştım. Ayrıca

Denizli Valisi, Pamukkale

Üniversitesi Rektörü

de konuşmuşlardı!

Sunulan bilimsel

bildirilerde

bağcılığın, üzümlerin

ve şarapçılığın

geliştirilmesi tartışılmış,

sergiler düzenlenmiş

ve şaraplar tadılmıştı.

Çalıştayın bildirilerini

Türkiye Bilimsel ve

Teknoloji Araştırma

Kurumu (TÜBİTAK)

bir kitapta toplamıştı.

Evet! TÜBİTAK şarapçılığa

katkıda bulunmuştu!

Beş yıl sonra AKP iktidarı,

şarapçılığın köküne kibrit suyu

döküyor. Toplantıdan birkaç

hafta önce bir gazetemizde,

“Bozcaada’da

satılık şarap

fabrikası” küçük

ilanı yer alıyordu.

Amerikan gezi

dergisi Conde

Nast Traveler’ın

geçen yıl

Avrupa’nın en iyi

8 adası arasına

aldığı, şaraplarıyla

ünlü Bozcada, bu

yıl dereceye bile

giremiyordu!

HHH

Şaraplar üzüm cinslerine

göre değişik özellikler taşırlar.

Şarabın anavatanı olan

yöredeki siyah

üzümlerden

Elazığ’ın

“Öküzgözü”,

Diyarbakır’ın

“Boğazkeresi”

binlerce yıllık

geçmişe sahip

cinslerdir.

Romalılar,

Ankara’nın

“Kalecik Karası”

Fransa’ya

satarlardı. Ama son yerel

seçim öncesinde AKP’den

belediye başkanlığına

adaylığını koyan bir kadın

“Bundan böyle

şarap değil,

şıra üreteceğiz”

deyince

seçimi yitirdi.

Günümüzde içki

satışı yapanlar,

işletmelerini

başkalarına

devredemiyor,

hatta kuruyemiş

dükkânlarının

açılmasına bile

izin verilmiyor.

İran’ın en ünlü

üzüm cinsi “Şiraz”dır. Ancak

günümüzde İran’da şarap

yasak. Bu bağlardan alınan

aşılarla Şiraz üzümünden

Türkiye’de, Fransa’da, Güney

Afrika’da, Güney Amerika’da

şarap üretiliyor. Bu üzüm,

Fransa’da

bir şarap

üreticisi aileye

de soyadı

olmakla

kalmadı, Chirac soyadıyla

cumhurbaşkanı bile çıkarttı!

AKP iktidarı ile Türkiye’de

bağcılığın, şarapçılığın

ve dışsatımının köküne

kibrit suyunun dökülmekte

olduğunun ciddi işaretlerine

tanık oluyoruz. Türkiye’den

götürülen aşılar yurtdışında,

Şiraz’ın izinde yeşeriyorlar.

HHH

Toplantıyı düzenleyenlerden

Kimya Mühendisleri Odası

Genel Başkanı Mehmet

Besleme, kapanış

konuşmasını İranlı ünlü şair

Ömer Hayyam’ın şu dörtlüğü

ile yaptı:

“Ferman sende, ama güzel

yaşamak bizde,

Senden ayığız bu sarhoş

halimizde,

Sen insan kanı içersin, biz

üzüm kanı,

İnsaf be padişahım, kötülük

hangimizde?”

Yeni Kitaplar…

Adı: Şehitler

Günlüğü

Yazarı: Bilal N.

Şimşir

Yayımlayan: Bilgi

Sayfa: 798

Bir büyükelçi…

Bir araştırmacı…

Bir tarihçi… Ermeni

ASALA örgütü

konusundaki

araştırmaları ile de

tanınan yazar, bu

kez PKK terörünü

yıl yıl irdelemeye şu

cümleyle başlıyor:

“Ermeni terör

örgütü ASALA ile

Kürtçü terör örgütü

PKK aynı yıllarda

kurulmuş…” Yıllar

süren araştırmasını

“gözyaşları” ile

kaleme alan yazar,

kitabını PKK’nin

kurbanı şehitlerimize

adıyor. Belgelere ve bilimsel

araştırmalara dayalı bu

kitabı keşke Tayyip Bey de

okusa… Okuduktan

sonra acaba “süreç”

kavramından utanır

mı? Kitapta Osmanlı

döneminde “muhtariyet

(özerklik)” kavramıyla

başlayan çöküntünün,

önündeki masada

durduğunun da acaba

farkında olur mu?

Adı: Direnen Diriliş

Yayına Hazırlayan:

Işık Kansu

Yayımlayan: um:ag

Sayfa: 129

Gezi eylemleri

Türkiye’nin siyasal ve

toplumsal tarihinde

önemli bir sayfa

açtı. Uğur Mumcu

Vakfı, bu eylemleri

ve öteki kentlere

yansımalarını 10

yazarın kaleminden

okurlara sunuyor.

Ankara’daki olaylar,

Necati Savaş’ın objektifine

yansıyan görüntüler de ayrıca

ekte yer alıyor.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları