Haşhaş ve Bilal Oğlan!

17 Ocak 2014 Cuma

Pazar günü Yeni Şafak gazetesinde Yusuf Kaplan, Feto cemaatini “Taban, Allah rızası için koşturuyor. Tavan ise Türkiye’ye karşı komplo üstüne komplo kuruyor” sözleri ile Hasan Sabbah çetesine” benzeten bir yazı yayımladı.
Salı günü de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu sözlerden esinlenerek ya da kopya çekerek şöyle konuştu:
“Tarihte de bunu gördük. Haşhaşiler denilen gözü dönmüş gizli bir örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl işbirliğine gittiğini, asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük. Devlet, bu sinsi virüslere, sızıntılara asla geçit vermez…”
Kaplan’ın sözünü ettiği Hasan Sabbah’ın önderliğindeki yapılanmayı Başbakan “Haşhaşiler” olarak kullandı.

***

İran’ın Kum kentinde doğan Hasan Sabbah (1032?-1124) Alamut devletini kurduğu, yüksekçe bir tepede aynı addaki kalede yaşamını sürdürmüştü. (Bir geri dönüş yapalım! Kum kentinde yetiştirilen Türk kökenli fedailerin, başta Uğur Mumcu olmak üzere pek çok Türk aydınını öldürdüklerini de anımsayalım!)
Hasan Sabbah, sınırlı askeri güce sahip, 167 yıl süren devletini Bağdat halifelerine, Selçuklulara, Haçlılara, Moğollara karşı korumak amacıyla değişik bir savunma yöntemini yaratmıştı.
Seçkin “fedailerden” oluşturduğu vurucu gücüyle, genelde camilerde önemli hedefleri öldürterek, çevrede “psikolojik baskı” yaratıyordu. Örneğin, dönemin ünlülerinden Nizamülmülk, Alparslan, Melik Şah ve Şemsi Tebrizi’yi bu yöntemlerle öldürttüğü söylenegelmiştir.
Örneğin, Musul-Halep’in Türk valisi El Porsuki, hiçbir kılıcın işleyemeyeceği zırhlı elbisesi içinde Musul Ulu Cami’de korumalarının eşliğinde cuma namazını kılıyordu. Hasan Sabbah’ın “fedaileri” de namaz kılarken bir anda yerlerinden fırlayıp El Porsuki’nin boğazını bıçakla keserek öldürmüşlerdi.
Kaçabilirlerdi, kaçmadılar. Valinin korumalarınca parçalanmalarını sevinçle bile karşılamışlardı! Hasan Sabbah’ın amacı, etkili bir eylemle yalnızca can almak değil, çevrede korku ve dehşet yaratmaktı. Bu nedenle “fedaileri”, kendilerini “feda” ediyorlardı!

***

Ünlü İtalyan gezgin Marco Polo, Hasan Sabbah’tan 150 yıl sonra, 1273’te uğradığı Alamut Kalesi ziyaretini de yazmıştır. Marco Polo’ya göre Hasan Sabbah’ın “fedailerinin tarikatının” adı “haşhaş” sözcüğünden geliyordu.
Marco Polo’ya göre Hasan Sabbah; “fedai adaylarını” kaledeki güzel ve gizli bir bahçeye götürüp “cennetin anahtarı bende” derken, güzel kızlar da onlara hizmet ediyor, bir yandan “haşhaş” bitkisinin kellesinden çıkarılan “afyon sakızından” yutturuyormuş.
Ardından da “haydi cennete” diyerek beyni afyonla uyutulmuş “fedaisinin” kaleden atlamasını emrediyormuş! Anlaşılan kaleden atmadıklarını ise “afyonkeş” yapıp, onlarda yarattığı “bağımlığı” sürdürerek camilerde “feda” eylemleri gerçekleştiriyor olmalıyd
Bu arada basınımızda bu olayla bağlantılı çıkan yorum ve yazılarda fedailere “haşhaş” verildiği yazılıyor. “Haşhaş” bitkisinin kozası içindeki “haşhaş tohumları” uyuşturucu değildir. Halkın “heşkeş” dediği bu tohumlardan, Mustafa Balbay’ın annesinin özlediği “haşhaş çöreği” gibi ekmeği de yapılır. Ayrıca basılarak üretilen “haşhaş yağı” da Anadolu’da yüzyıllardır kullanılmaktaydı.
Dolayısıyla Hasan Sabbah’ın “fedailerine” verdiği “haşhaş” değil, kellesinin çizilmesinden elde edilen “afyon sakızıdır”. Bu sakızdan, ilaç olarak “morfin” ve uyuşturucu olarak “eroin” yapılır.

***

Gerçekte bu tarikatın adı “haşhaş’tan” değil Hasan Sabbah’ın ilk adı olan “Hasan’dan” gelir. Tarikatın adı “haşşaşin” değil, yerel söylemindeki “hassasin” olup “Hasan’cılar” anlamındadır. Sonraları bu sözcük Batı dillerine “assasin (katilsuikastçı)” ve “assasination (suikast)” olarak geçti.

***

Papalar da “cennetin anahtarını” vaat ederek on binlerce Hıristiyanı, Haçlı seferlerine “fedai” olarak gönderip öldürtmediler mi
2. Dünya Savaşı’nda Japon “kamikaze” pilotlarının Hasan Sabbah’ın “fedailerinden” farkları var mıydı?
Ya da günümüzde İslami cemaatler arasındaki kavgalarda kullanılan zavallı “canlı bombaların” Hasan Sabbah’ın afyon yutturulmuş “fedailerinden” ne farkı var?
İster papa, ister yönetici, ister kral olsun kendileri saraylarda cenneti yaşarken “fedailerini” ve onların kurbanları ile ailelerini cehennem yaşamına mahkûm etmeleri Tanrı nezdinde ne ölçüde makbuldür?

***

1256’da Moğol komutanı Hulagü Han Alamut Kalesi’ni kendisinden öncekiler gibi ele geçiremeyince, ilginç bir yönteme başvurmuştu. Kalenin bulunduğu tepenin altına tüneller kazdırıp bu tünellerin de içlerinde havuzlar yaparak o yıllarda keşfedilen petrolle doldurtmuş ve bu havuzları ateşleyip patlattıktan sonra kaleyi ele geçirmişti.

***

Başbakan, Türk büyükelçilerinden, 17 Aralık’taki “bu en ahlaksız darbe girişimini” görev yaptıkları ülkelerde yabancılara iyice anlatmalarını istedi.
Kendisini iktidara taşıyan Feto Efendi’yi, önce Hasan Sabbah’ın “haşhaşileri” ile eş düzeyde tutan Başbakan’a karşılık “4 bakanın yolsuzlukla” suçlanması ve oğlunu yargının elinden kurtarmak için Emniyet’te, savcılıklarda ve yargıçlar arasında yaptığı tarihte görülmemiş değişiklikleri acaba elçiler nasıl anlatacaklar?
Madem “ahlaksız darbe” vardı da MİT neden uyudu? Yoksa “yedirmem” dediği MİT hor hor horluyor muydu?
Büyükelçiler, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Başbakan değil, başçalan” sözlerini görev yaptıkları ülkelerde nasıl görmezden gelecekler?
Eğer dürüstlükten dem vuruluyorsa Bilal oğlan yargının önüne çıkıp alnının babasının AK Partisi gibi ak olduğunu kanıtlamazsa, tarihe babası ile birlikte lekeli alınla geçmeyecek mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları