Bir Öğretmen ki!

22 Ekim 2013 Salı
Siz bu yazıyı okurken,
Portekiz Ulusal Kültür
Merkezi’nin 2002’de ölen kadın
başkanı, yazar ve milletvekili
Helena Vaz da Silva’nın
adına ilk kez konulan “Avrupa
Kültürel Mirasında Bilinçlenmeyi
Artırma” amaçlı “jüri özel
ödülünü” almak için Lizbon’da olacağım.
Bu nedenle bugün
yazamayacaktım! Ancak
yola çıkmadan önce çok
üzücü bir haber aldım. İzmir
Tınaztepe İlkokulu’ndaki değerli
öğretmenim Cahide
Erkan’ın (94) öldüğünü
öğrendim. Gitmeden
önce bir şükran borcu olarak
yazma gereğini duydum.
***
Eğitimi ve öğretimi ile
bilinçaltıma önemli
katkılarıyla, yaşamımı
etkileyen Cahide
öğretmeni asla
unutamam. Belki de gazeteciliği
onun bilinçaltımda yarattığı etki
ile benimsedim.
1946’da ilkokul 3. sınıfta 8
yaşındayken, bana ilk duvar
gazetemi o çıkarttırmıştı.
Eşrefpaşa PTT Müdürü olan
babam Hilmi Acar her gün üç gazete alırdı.
Annem Naciye Acar da bana
Türk yazarlarının öykü kitaplarını okuturdu.
Evimize 3 gazete girdiğini
Öğrenen Cahide öğretmen bir gün
“Okuduğun haberler içinde ilginç
Gördüklerini kes, ertesi günü getir,
 Duvara yerleştireceğimiz bir kartona yapıştır.
Böylece arkadaşların da o
haberleri öğrensinler!” dedi.
Aynen yapıldı. Öteki sınıflardan
da öğrenciler, hatta bazı
öğretmenler bile, gelerek duvar
gazetemizi okuyorlardı.
4 ve 5. sınıflarda ise
gazetelerden kesilen resimler
dışındaki haberleri iki parmakla
babamın daktilosunda yazarak,
duvar gazetemizi yayımlamayı
sürdürdüm. Gazete haftalıktı.
Gazeteyi bir gün geciktirdim.
Hiçbir öğrencisine, şiddete
dayalı ceza vermeyen Cahide
öğretmen, bu olay üzerine,
bana unutamayacağım bir ceza
verdi. Çeşitli duvar haritaları,
bir iskelet, kavanozlarda özel
sıvılarla korunan çeşitli küçük
hayvan ölülerinin bulunduğu ve
okulun “müze odası” dediğimiz yere kapattı.
Bu arada babama haber
vermiş, bir saat sonra beni
babama teslim etmişti! O günden
sonra verdiğim sözleri daima
yerine getirmeye özen göstermeye çalıştım.
Duvar gazetesini sonraki yıllarda
İzmir Atatürk Lisesi’nde de her yıl arkadaşlarla
sürdürdüm!
***
Cahide öğretmen her çarşamba
günü bizleri alır,
 kentteki müzelere ve ören
yerlerine götürür, “derslerde
anlattıklarını” oralarda bizlere
“somut olarak” gösterirdi.
2. Dünya Savaşı yıllarında,
geceleri düşman uçaklarını
algılayan ışıldakları ile bir
askeri birlik konuşlandığı
için Kadifekale’nin gezilmesi
yasaktı. Cahide öğretmen bir
gün bizi oraya götüreceğini
söyleyince çok sevindik. Peynirli
ve yumurtalı sandviçlerimizle de
piknik yapacaktık.
İlk kez “antik kalıntıları” o gün çam
ağaçları ile çevrili kalenin içinde gördük.
Cahide öğretmen derste Büyük İskender’den
Söz etmişti. Konuyu o
derse getirerek şöyle konuştu:
“Eskiden burada
çamların yerinde çınar ağaçları
varmış... İşte! Bir gün İskender
bu çınarların gölgesinde
uyumuş… Gördüğü rüyada,
bir tanrıça, İzmir kentini
bu yamaçlarda kurmasını
söylemiş… Öyle de olmuş…”
Yıllar sonra Kadifekale’de
çınar ağacının gölgesinde
uyuyan İskender’i betimleyen bir
“antik sikke” ile de tanıştığımda, Cahide
öğretmenin tarih bilgisine hayran olmuştum!
Sonra kaleden kente baktırdı, eliyle bir boş
alanı işaret ettikten sonra anlatmayı sürdürdü:
“Kent zamanla büyüyüp deniz kıyısına kadar inmiş,
limanla bütünleşmiş. Şu gördüğünüz
alan İzmir’in agorası yani o dönemdeki pazar alanı…”
***
Bir hafta sonra agoraya
götürdü. Kadifekale’ye baktırdı
ve sonrasında şu soruyu
sordu:
“‘Orada size kale ile agora arasında bir
yeraltı tüneli varmış, dediğimi anımsıyor musunuz?”
Böylece anlattıklarını
da pekiştiriyordu. Yıllar
boyunca, öğretmenimin bu tünelin varlığını
nasıl bildiğini daima düşünmüşümdür!
Birkaç yıl önce,
Dokuz Eylül Üniversitesi
Arkeoloji Doçenti Dr. Akın
Ersoy merakımı gideren önemli
bir buluntuyu açıkladı. Agora
yakınında bir evin avlusundan
kaleye giden tüneli bulmuştu. O
gün Cahide öğretmeni bir kez
daha saygıyla andım!
***
1948’de bir başka gün otobüsle, Basmane
İstasyonu’na, oradan trenle
Bayraklı’ya götürdü. Sonrasında bazı
eski kalıntıların önüne geldiğimizde
“Burası İskender’den de birkaç bin yıl
öncesinde İzmir’in ilk kurulduğu yer…”
dedi.
İşte o yıl, dünyaca ünlü
arkeolog Ekrem
Akurgal orada kazıya
başlamıştı. Akurgal
üşenmedi, kendisi bizzat, biz
ilkokul çocuklarını gezdirip
bilgiler verdi. O gün tarihin,
arkeolojinin, İzmir’in geçmişinin
ne olduğu bilinçaltıma
kazınmıştı!
Aradan 50 yıl geçti.
Gazeteci(!) olmuştum. Arkeoloji
üzerine(!) yazılar yazıyordum.
Cahide öğretmenimi bulmaya
karar verdim… Karşıyaka’da
buldum. Ardından Akurgal’ı (88)
aradım. Bayraklı’da kazıdaydı.
Hemen İzmir’e gittim, Cahide
öğretmenimi (80) alıp bu kez
ben onu Bayraklı kazısına
götürdüm.
O gün Akurgal’ın kazısının 50.
yıldönümünü birlikte kutladık.
Bu kutlamayı “Cumhuriyet Bilim
Teknik Eki’nde” yayımladım.
***
Sonrasında Cahide öğretmen
ile telefonla bağlantımızı sürdürdük.
Yılbaşlarında ve Öğretmenler
Günü’nde arayıp saygılarımı sundum.
Bir yılbaşında postadan bir paketgeldi.
Gönderen Cahide öğretmendi.
Açtım. İçinde bir
kazak ve şu not
vardı:
“Sevgili öğrencim!
Ankara soğuk olur.
Bu kazağı giy,
üşütme, kendine iyi
bak!”
***
Bir keresinde
Karşıyaka’da Mustafa Kemal
Atatürk’ün annesi Zübeyde
Hanım’ın kabrine de götürdü.
Portekiz’de verilen uluslararası
ödülü, çok şey borçlu
olduğum, gerçek bir Atatürkçü
olan öğretmenim, çok
sevdiğim, değerli öğretmenime
saygıyla sunuyorum…
Keşke tüm öğrencilerimizin
öğretmenleri de Cahide Erkan
gibi olsa!

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları