Olağanüstü şeyler bizi uçurumdan çekip alabilir

10 Eylül 2015 Perşembe

Olağanüstü koşullarda yaşıyoruz. Yaralıyız, bereliyiz. Şehitlerimiz var, canlarımız sönüyor. Ülke büyük bir tedirginlik içinde. Meselemiz Türkiye. Burada yaşayan 77 milyon insan. Hepimiz... Sen ben o, Kürt- Türk, Cumhurbaşkanı, Davutoğlu.. tüm analar ve babalar. Daha büyük kaosa sürüklenmeden, Ortadoğu’nun parçalanan Irak’ı, Suriye’si ve benzeri savaş ülkelerine dönüşmeden nasıl çıkarız?
Bu yazıyı İzmir’den yazıyorum. Bugün 9 Eylül, İzmir’in Kurtuluşu, o İzmir ki işgali ile Anadolu’yu, İstanbul’u ayağa kaldıran ve Kurtuluş Savaşı’nın örgütlenmesine büyük ivme kazandıran güzel ilimiz. Güzel Ege! Bugün de İzmir’in Kurtuluşu gününde, Türkiye için önemli bir olay gerçekleşiyor. Yine adını Kurtuluş’tan alan Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi açılıyor. Bu, bizim en önemli kurtuluş yollarımızdan biridir!
Temellerini 2006’da rektör olan Emin Alıcı’nın attığı, iki dönemdir rektörlük yapan Mehmet Füzün’ün sahiplenmesiyle gerçekten ülkede 500 bilimcinin bir arada ve uluslararası çalışacağı Bilim Üssü diyebileceğimiz bir merkez doğuyor. Mehmet Öztürk uluslararası ilişkileri ve büyük birikimi ile içini dolduruyor. Burası büyüyecek ve aynı zamanda ülkenin ilk biyo-eşdeğer ilaçlarını üretecek...
Bu konu sonraya, demek istediğim, biz bilim ve teknoloji üsleriyle donatmakla yükümlü olduğumuz, bu alanda üretimle bağımsızlığımızı teminat altına alacağımız ülkemizde, siyasi ve terör kaosunun altında boğuluyoruz... İmdat ki imdat!

Emperyalizmin aracına karşı birlik
Nasıl kurtulacağız bu kargaşadan!..
Birincisi, Kürt yurttaşlarımıza yönelen her türlü saldırıya karşı birlikte kenetleneceğiz. S. Demirtaş’a katılıyorum, birbirimize sarılacağız. Kim HDP binalarına, Kürtlere saldırıyorsa, iktidar, yasa, yargı varsa eğer ülkede, yakasına yapışmalıdır. Birbirimize sarılacağız, ama aynı zamanda hukuka ve yasalara sarılacağız.
İkincisi, PKK’ye, onun alçak cinayetlerine karşı da birbirimize sarılacağız. Demirtaş’la birlikte, bu kez o gelecek ve omuz omuza PKK’ye karşı duracağız, cinayetlerin üzerine yürüyeceğiz...
Türkiye geçmişte mezhep ve etnisite farklılıkları kullanılarak hep birbirine düşürüldü. Bu emperyalizmin başlıca aracıdır! Biz söylerken, aydın kılıklı liberaller bıyık altında gülerdi: Böl, parçala ve sömür. İşte bakın Ortadoğu’ya, yanı başımıza, İslam ülkelerine! Irak, Suriye, Libya... Biraz daha ötede Yugoslavya...
Hiçbir güç Türkiye’de yaşayanları birbirine düşürememeli! PKK tam bir emperyalist araç olarak Türkiye’nin bağrına hançer sokuyor. Birbirine kırdıracak ülkeyi ve oradan da kendisine bir devletçik çıkartacak. Bu olmayacak. Saldırının en alçağı ile karşılaşsak bile olmayacak, olmamalı! PKK düşmanlık yaratarak bölücülüğe oynuyor. HDP’ye saldırılar da PKK’nin ekmeğine yağ sürecek olaylar.
Üçüncüsü, Türkiye’nin itildiği bu kaos, daha çok bir siyasi tasarım olarak masada duruyor. İktidarın (RTE’nin anlayın) tek derdi var: Seçimlerde yeniden iktidar çoğunluğunu ele geçirmek, daha da ötesi RTE’yi başkan yapmak. Olaylar, yasalar, seçmenler zorlanarak, çiğnenerek, seçmenin oy iradesini çeşitli olaylarla saptırmaya çalışarak... 7 Haziran seçim sonuçlarını kabul etmeyerek ve yeniden bir seçimle bu iradeyi bu kez kaotik bir ortamda değiştirmeye yönelerek...
Bir Cumhurbaşkanı düşünün ki, kendi adamları, yani partisinden milletvekili ve IŞİD kılıklı bir güruh ile Hürriyet’i basıyor ve ses çıkarmıyor. Bu kez, saldırı Türkiye çapında 6-7 Eylül’ü andıran bir kalıba bürünüyor. Hürriyet yeniden basılıyor...

Olağandışı bir olay beklemek
Hürriyet baskınları ile HDP’ye ve hatta CHP’ye saldırıların aynı mantık, kaynak ve politikadan beslendiğini görmeyecek kadar ebleh mi bu millet?..
Sandığın, seçmen oyunun, kamuoyunun tamamen kriminalize edilerek, ülkenin daha derin fay hatlarıyla birbirinden kopuşunu izliyoruz.
Tasarlayan ve seyreden de bir siyasal erk. Bu ne kin, bu ne cüret, bu ne vurdumduymazlık... Siyasal erk, bu kaotik durumun kendisini de uçurumun diplerine çektiğini duyumsamıyor mu?
Olağanüstü bir durum bizi buradan çıkartır:
Mesela Cumhurbaşkanı’nın hadi istifası demeyeyim (en iyisi olur!), elini eteğini çekmesi...
Mesela Davutoğlu’nun yapamıyoruz diye çekilmesi...
Mesela HDP’nin PKK ile bağlarını koparması ve “Ben Türkiye’yim” diye haykırması.
Mesela seçimin iptali ve büyük koalisyonun kurulması...
Olağanüstü bir şeyler bizi uçurumun kenarından çekip kurtarabilir.
Bir ülke söz konusu iken, ne kişi olmalı, ne kariyer ve iktidar beklentisi...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları