Olaylar Ve Görüşler

Ukrayna tuzağına düşmemeliyiz - Süha UMAR

05 Şubat 2022 Cumartesi

Yaşanan gelişmelere bakacak olursak, Rusya’nın artan ekonomik-askeri gücünü uluslararası ilişkilere yansıtmaya başlamasının, ABD’yi elini çabuk tutmaya yönlendirdiği anlaşılıyor. İleride Çin ile karşı karşıya gelmeyi planlayan ABD, Rusya ile kozlarını bir an önce paylaşmak istediğinin işaretlerini vermeye başladı. Uzlaşmacı değil çatışmacı olan bu politika, en azından yeni bir Soğuk Savaş dönemine işaret ediyor. Ancak bu Soğuk Savaş, ABD ile Rusya arasında olmasa bile yer yer, Türkiye gibi NATO üyesi ülkelerin kendilerini içinde bulabilecekleri veya çok olumsuz etkilenebilecekleri sıcak çatışmalara yol açabilir. 

UKRAYNA’NIN RUSYA İÇİN ÖNEMİ 

Ukrayna, SSCB’nin “Kiev ve Odesa Askeri Bölgeleri” idi. Bu iki askeri bölge AKKA müzakereleri sırasında Türkiye’yi ve NATO’yu çok uğraştırmıştı. Rusya, o zaman olduğu gibi bugün de Ukrayna’nın, Rusya’nın güvenliği için önemli olduğunu hatta bu güvenlik sorununun, ABD’nin, Ukrayna’nın NATO’ya üye olması ısrarı nedeniyle şimdi daha da öne çıktığını aynı kararlılıkla dile getiriyor. Rusya’nın ancak kendisine güvenlik tehdidi oluşturmayacak, ABD/NATO’nun Rusya’ya saldırı üssü olarak kullanamayacağı, Finlandiya niteliğindeki bir Ukrayna’yı kabul edebileceği anlaşılıyor.

Bulgaristan ve Romanya’nın NATO’ya ve AB’ye alınmasının, AB’nin Rusya’yı batıdan ve doğudan çevreleyen ülkelerle yaptığı Doğu Ortaklığı Anlaşması’nın, ABD’nin Polonya’dan sonra Bulgaristan ve Romanya’ya da füze ve askeri güç konuşlandırma girişimlerinin, ayrıca ABD’nin Karadeniz’e daha güçlü biçimde çıkma zorlamalarının, Rusya’nın Batı’dan gelen tehdit algısını ve savunma içgüdüsünü güçlendirdiği anlaşılıyor. Ukrayna’ya bu gözle bakıldığında, sorunun ABD ile Rusya arasında olduğu görülüyor. ABD, Rusya’yı Ukrayna’ya karşı harekete geçmeye kışkırttığı izlenimini veriyor. 

TÜRKİYE NE YAPMALIDIR?

Rusya’yı böyle kışkırtmak, sonu bilinmeyen tehlikeli bir maceraya atılmaktır. ABD’nin bu maceraya kendisi ne kadar girecek, bunu şimdiden söylemek zordur ama müttefiklerini zorlayabilir. Türkiye, Karadeniz ve çevresinde sıcak çatışmaya varabilecek böyle bir gelişmeden en zararlı çıkacak ülkeler arasındadır. 

NATO üyesi olmayan Ukrayna, “alan dışı - out of area” olarak tanımlanır. NATO üyesi ülkelerin böyle alanlarda İttifak Antlaşması’nın 4. maddesi uyarınca istişare hele de 5. madde uyarınca birlikte savunma/müdahale zorunluluğu yoktur. Başka bir deyişle, Ukrayna söz konusu olduğunda, “Türkiye’nin NATO ittifakı çerçevesinde yerine getirmesi gereken” bir yükümlülüğü yoktur. ABD ve Batı Avrupa, Ukrayna ile ilgili bir ortak hareket düşünür ve buna Türkiye’nin de katılmasını isterlerse bunu Türkiye ile ayrıca görüşmek ve bu konuda ayrı bir anlaşmaya varmak zorundadırlar.

Türkiye’nin çıkarı, Ukrayna konusunda ABD/NATO ile Rusya arasında bir çatışma çıkmamasındadır. Bu nedenle Türkiye NATO içi danışmalarda ve ABD ile ikili temaslarında, ısrarla itidal ve uzlaşıcı olmayı telkin etmelidir. Aynı telkini Rusya’ya da yapmalıdır. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını savunmaya devam ederken gerekiyorsa ve uzlaşıya katkıda bulunacağı düşünülüyorsa, Almanya’nın yaptığı gibi, Ukrayna’ya silah (İHA) satışını durdurmayı da düşünmelidir. Bu çerçevede mutlaka dikkate alınması gereken bir konu, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’dir. 1936 yılından bu yana, arada bir Dünya Savaşı da olmasına karşın, Karadeniz’de ve çevresinde güvenliği, barışı ve istikrarı sağlayan Montrö Boğazlar Sözleşmesi, iki nedenle NATO Antlaşması’na öncelik taşır: NATO ülkeleri Türkiye’yi ittifaka, Türkiye’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden doğan yükümlülüklerini bilerek kabul etmişlerdir. Türkiye’den sözleşmeyi ihlal etmesini isteyemezler, bekleyemezler.

NATO Antlaşması’nın konusu, sınırlı sayıda müttefik ülkenin ortak savunma çıkarlarıdır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi ise imzacıları sınırlı da olsa tüm dünya ülkelerinin haklarını ve yükümlülüklerini belirlemekte, güvenceye almaktadır.

Son olarak, hangi gerekçeyle ve Ukrayna bunalımının taraflarından hangisiyle olursa olsun, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin pazarlığa açılması, Türkiye için davanın baştan kaybedilmesi anlamını taşıyacak ve yaşamsal bir güvenlik sorununa yol açacaktır.

SÜHA UMAR

EMEKLİ BÜYÜKELÇİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları