Olaylar Ve Görüşler

Siyasal İslam ve modernite - Doç. Dr. Ayşe ATALAY

02 Şubat 2022 Çarşamba

Osmanlı İmparatorluğu, teokratik temeller üzerinde varlığını sürdürmekle birlikte yönetim anlayışında özellikle hukuk alanında şer-i kanunları uygulamakla yetinmiştir. Siyasal İslam ise ilk kez resmi devlet politikası olarak II. Abdülhamit döneminde ağırlık kazanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, hatta Kurtuluş Savaşı verilirken bile siyasal İslam iddiasını sürdürmüş, ancak genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kararlı tutumuyla karşılaşmıştır. Siyasal İslam; çok partili yaşama geçişle birlikte, özellikle 1950’den sonra, iç ve dış konjonktürün örtüşmesiyle, aşağı yukarı 80 yıldır çağdaşlaşma yolunda bir takoz işlevi görmektedir. 12 Eylül 1980 darbesiyle de ABD’nin “Yeşil Kuşak Projesi” doğrultusunda, komünizmi önlemek bahanesiyle toplumun depolitize edilmesi amaçlanmıştır. Darbenin emperyalizmle örtüşen sol düşmanlığı, soldaki tüm örgütlenmeleri yasadışı ilan etmiş, sol dünya görüşünden ve çağdaşlıktan yana aydınların kıyımı yaşanmıştır. 

TOPLUMUN LÜMPENLEŞTİRİLMESİ

Böylece siyasal yaşamda doğan boşluğu komünizm tehlikesi ileri sürülerek cemaat ve tarikatlar doldurmuş, adeta toplumda egemen güç haline gelmelerinin yolu açılmıştır. Seçmeli bir ders olan din dersi zorunlu hale getirilmiştir. 24 Ocak kararlarıyla da milliyetçilik ve muhafazakârlık neoliberalizmle süslenerek, hukuk devletinin ilkeleri kemirilmeye başlanmıştır. Türk devriminin özünde yatan modernitenin çözülüşü hızlanmış, lümpen kültür toplumda yaygınlaştırılmıştır. Çağdaş değerler sorgulanmaya başlanmış, tüketim toplumu yaratılmış, siyasal İslamın yayılmacı emellerinin bir ayağı olan cemaat ve tarikatlara da sivil toplum kuruluşları oldukları yanılgısına düşülerek her türlü kolaylık sağlanmıştır. Böylece toplum kamplara bölünmüştür. Bir yanda çağdaş uygarlıktan, hukukun üstünlüğünden, aklın ve bilimin rehberliğinden, yurttaş kimliğinin benimsenmesinden yana toplumsal dinamikler yer alırken, diğer yanda, doyumu dini değerlerde, mutluluğu ve huzuru geçmişin canlandırılmasında arayan, kulluk düzenini ve akıldışılığı savunan bir kesim güçlenmiştir. Üstelik bu kesim ülkeyi yönetenler tarafından desteklenmiştir. 

KARŞITLIĞIN TEMELİ

Siyasal İslam; modernitenin belli başlı kilometre taşları olan pozitivizm, kuşkuculuk, sorgulayıcılık, akıl ve bilimin önderliği gibi özellikleri, inanca ters düştüğü için yadsımakta, dolayısıyla çağdaş gelişmelere, moderniteye karşı çıkmaktadır. Bugün çağdaş değerler olarak nitelendirdiğimiz değerlerin pek çoğu Batı uygarlığı tarafından yaratılmıştır. Siyasal İslam ise  çağdaş uygarlık değerlerini reddetmekte, eşitlik, özgürlük, demokrasi gibi talepleri Batı emperyalizminin savunuculuğu olarak algılamaktadır. Bu bakımdan akıldışılık ve modernite karşıtlığı, siyasal İslamın, çağın değerlerine ters düşen anakronik bir yapıya, akıldışılığı özendirmesi açısından da absürtlüğe doğru evrilmesine yol açmaktadır. 

İKİ TOPLUMSAL AYAK

Modernite ve aydınlanmacı düşüncenin temelinde deney ve gözlem yoluyla, akıl yürüterek canlı ve cansız doğanın evrensel işleyiş yasalarını ortaya çıkarmak vardır. Bu görüş insanlığın hep daha ileri gideceğini savunur. Bu bakımdan devinimseldir, statik bir dünya görüşünü yansıtmaz. Değişimden yanadır. Buna karşın siyasal İslamcılar, insanlığın çağımızda bir yıkım yaşadığını, çağdaş dünya görüşünün maddeci ve bireyci olduğunu, bunun baş sorumlusunun ise maneviyat açısından eksik olarak nitelendirdikleri modernite olduğunu ileri sürmektedirler. Onlara göre modernite çağımız insanını maddeye tapar hale getirmiş ve tek tipleştirmiştir. 

Siyasal İslamın dayandığı iki toplumsal ayak vardır. Biri maneviyat, diğeri ahlaktır. Bu iki alanı kimselere kaptırmak istemezler. Bu bakımdan kadın, siyasal İslamın her zaman hedef tahtasındadır.

Toplum olarak yaşadığımız kadın cinayetleri, yolsuzluklar, cemaat ve tarikatlarda yaşanan içler acısı gelişmeler, siyasal İslamın özüne uygundur. Yazık ki bu zihniyet 20 yıldır ülkemizi yönetmekte, toplumumuzun beynini kemirmektedir. Bu olgu, yurttaşların vereceği siyasal karara göre değişebilir. 

DOÇ. DR. AYŞE ATALAY



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları