Olaylar Ve Görüşler

Göcek’te Doğal Denge ve Arıza

08 Nisan 2015 Çarşamba

MUĞLA 2. İDARE MAHKEMESİ, GÖCEK’TEKİ DÖRT KOYDAN BEDRİ RAHMİ VE GÖBÜN’ÜN ARDINDAN KÜÇÜKSARSALA İÇİN DE YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI VERDİ.

Yürütmeyi durdurma kararının tek anlamı zaman kazanılması. Mesele yeni düzenin nasıl kurulacağı...

Göceklilerin soruları
Yüksek çevre duyarlılığı ve bilgisine sahip Orman Bakanı Veysel Eroğlu, hayli sinirlenerek “Ne imara açması, ben oraya bir çivi bile çaktırmam” dedi. Evet, şartnamede imara açıldığı yazmıyor.
Ama denizcilerin, doğaseverlerin ve Göceklilerin farklı soruları var:
• Neden bu koylar 29 yıllığına kiralanıyor? Burada zaten var olan tesisleri işletecek bu adaylar. Yıllık ihale yapılsın o zaman... Yıllık ihale, işletmecinin koya çivi bile çakmaması için daha iyi değil mi?
• Ayrıca... Sayın Eroğlu 29 yıl boyunca nasıl çivi çaktırmayacak? Süre bir insan için fazla uzun değil mi?

Yerel halkın endişeleri
• Bu yüksek paralarla bu koyları kiralamaya kalkanlar, “Para kazanamıyoruz, buraya karayolu yapalım” deyince ne olacak?
• Şartnamede buraya bağlanabilecek tekne sayısı ve tonaj belirtilmemiş.
Diyelim ki kiralayan adam deniz turizmine yüklendi ve her yeri iskele ile doldurdu. Deniz kirliliğiyle nasıl baş edilecek?
• Burayı halihazırda işletenler tepelerde kendi köylerinde yaşıyorlar.
Dışardan gelen, “Göcek’e 20 km. mesafe var. Çalışanlarıma yatacak 2-3 bina yapmam lazım” deyip 2-3 villa yaparsa ne olacak? Yunan adalarında bunun pek çok örneği var.

Bakanlıktan açıklama
Orman Bakanlığı’ndan yoğun tepkiler üzerine yapılan yazılı açıklamada, “Biz başarıyla ihaleleri yaptık ve yıllık kira gelirini tam 36 kat artırıyoruz” denildi.
• Bu rakamların tamamen mantıksız olduğunu, o tesislere günde kaç teknenin yanaştığı, kaç kişinin yemek yediği ve ortalama kişi başı yeme-içme bedelleri belli.
• Gazeteci Meriç Köyatası çok güzel bir yazı kaleme aldı. (“Bu paralar Göcek’te ancak uyuşturucu ticaretiyle kazanılır!”) Bu yazıda 900 biner TL karşılığı Manastır ve Bedri Rahmi koylarına talip olan işletmecinin, gerçekçi bir öngörüyle yılda 7000 kişi yemeğe gelse, su bile satmadan kişi başına 170 TL kira payı alması gerektiğini söylüyor.
• İnsanlar ortalama 70-80 TL gibi rakamlara yemek yedikleri için bu koylara geliyorlar. Bu aritmetiği çarpın bölün sonuç değişmez. Hiçbir işletme o koylarda denizcilerden yeme içme karşılığı yılda 1 milyon TL kazanamaz.
• Onun için, “Bu paraları verenler lokanta, piknik yeri işletemeyecektir!” diyoruz.
İkinci gün ihalesi yapılan Göbün ve Küçük Sarsala koylarını kazanan yöre insanlarının da açık artırmayı 1 milyon 900 bin liraya kadar yükseltirken mantıklarıyla değil duygularıyla hareket ettiklerini tahmin ediyoruz. Mütevazı bir yaşamları olan bu insanların o kadar para ödeyebilmelerini mümkün görmüyoruz.
Bir yerel gazetede okudum. İkinci gün açılan ihalede kendi işletmesinin ihalesini kazanan Ramazan Çil, Orman İşletme Müdürlüğü binasından çok büyük bir üzüntü içinde, konuşmaya bile güç bulamadan uzaklaşmış.
Üzülür tabii! Çünkü o, bu koyların insanı.
Güler yüzlü Ramazan Çil’i tüm denizciler de iyi tanır. Suyu olmayan tesisine kayıkla su taşır. Koyun ucundaki depoya atılan çöpleri her sabah belediyeye götürür.
İskeleye gelen teknelerin yanaşmasına yardım eder. Temiz pak ahşap lokantasında çok güzel pide pişirir. Servisi de kendisi yapar.
Bir de 30 yıldır gönüllü orman bekçisidir. Ailesiyle birlikte kaç orman yangınını söndürdüğünü ona sorun.
Araştırın, bakalım Küçük Sarsala’da tek bir kesilmiş ağaç izi bulabilecek misiniz?

Doğal düzen korunuyor
Göcek’te 30 yılda güç bela kurulmuş bir doğal düzen var. Göcek insafsızca büyümeye devam ediyor ama yat mola noktaları (toplam 6 mola noktası var) hâlâ doğallığını koruyor.
• Göcek’te doğanın korunmasının ve yerli-yabancı denizcilere mutlu bir ortam sunulmasında en önemli faktörün, yöreyi- doğayı-denizi çok iyi bilen ve halen bu koyların işletmecisi konumunda bulunan 50’ye yakın Yörük ailesi olduğunu düşünüyoruz.
• Kâr hırsıyla buraya gelecek insanların ciddi bir risk yarattığına inanıyoruz.
• Örneğin Göcek’e 20 km mesafedeki Aşı Koyu için yine 29 yıllığına C tipi mesire yeri olarak ihale açıldı. Burayı yıllardır işleten Yörük aile ancak yıllık 70 bin TL önerdi. İhale Göcek’teki gibi astronomik bir bedel öneren bölge dışından birine verildi. Sonra yeni kiracı “ben buradan para kazanamam” diye Aşı’ya otel-bungalov kondurma peşine düştü. Tesis son 2 sezonda kara ve deniz turizmine kapalı.

Özetle...
Coğrafi konumuyla özellikle yelken sporu ve yat turizmi için Akdeniz’de eşi bulunmayan Göcek’te şu anda bir doğal denge var. Kamu yönetiminden bu doğal dengenin bozulmaması için bir çözüm bulunmasını umuyoruz.
Güney Fransa’daki Calanques, İtalya’daki Gennargentu, Hırvatistan’daki Mljet ya da Vietnam’daki Ha Long Bay gibi örneklere bakıyor ve Göcek’in hâlâ milli park ya da tabiat parkı bile ilan edilmemesinden üzüntü duyuyoruz.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almamasını, bugüne kadar aday bile gösterilmemesini dert ediniyoruz.  

ALİ BORATAV Gazeteci- Yazar

 

-

 

Rektör Böyle Seçilmez

 

Cumhurba şkanın hiçbir gerekçe göstermeden, dilediğini rektör olarak atadığı devlet üniversitelerinde rektör atamaları acıklı bir hale geldi.

Devlet üniversitelerindeki rektör atamalarında önce her üniversitenin öğretim üyeleri, verdikleri oylarla rektör adayları arasından ilk 6’yı belirliyorlar. Sonuçlar YÖK’e gönderiliyor.
YÖK, üniversitelerce belirlenmiş sıralamayı, kendince inceleyerek 3 adaylı yeni bir liste hazırlıyor ve kesin sonucu belirlemesi için cumhurbaşkanına sunuyor. Cumhurbaşkanı da hiçbir gerekçe göstermeden, dilediğini rektör olarak atıyor.

Sistemin garip sonuçları
Bu sistemin garip sonuçlara yol açtığına yıllardan beri tanık oluyoruz. Örneğin, 2012 yılında Ankara’daki Gazi Üniversitesi’nde yapılan seçimde 5. sırada olan aday YÖK’ün listesinde üçüncü sıraya alınmış, daha sonra da Cumhurbaşkanı’nca o kişi birinci sıraya yükseltilip rektör olarak atanıvermişti.

İstanbul Üniversitesi
Şimdi de İstanbul Üniversitesi’ndeki seçimde açık farkla birinci olan Prof. Dr. M. Raşit Tükel’in yerine ikinci sıradaki Prof. Dr. Mahmut Ak YÖK’çe 1. sıraya yükseltildi.
Sonra da Cumhurbaşkanı’nca rektör olarak atandı. Ak, Tokat İmam Hatip Lisesi ve İstanbul Üniversitesi mezunu; soyadı da iktidar partisinin adıyla barışık... Başka atamalarda da yine benzer durumlar oldu.
Değerlendirme ve kararların, siyasal iktidarın tercihleri doğrultusunda yapıldığı açık. YÖK üyeleri de zaten aynı anlayışla belirleniyor.
Abdullah Gül, cumhurbaşkanlığı döneminde, AKP kararlarının onaylayıcısı olmaktan hiç vazgeçmemişti.

Siyaset ağırlıklı tercihler
Bugün ise yeni Cumhurbaşkanı zaten AKP’nin politikalarının ve tercihlerinin belirleyicisi konumunda. Siyaset ağırlıklı tercihlerin, erkler ayrılığı ilkesini de bir yana iterek bütün kamu kurum ve kuruluşlarında etkili olduğu ortada.
İşte, siyasal etkilerin, bu durumda, birer bilim kurumu olan üniversitelere de özellikle rektör atamaları yoluyla yansıdığı görülüyor.
Bu garip durumlar karşısında aklımıza takılan kimi soruları aktaralım:
• Bir üniversitenin rektörü niçin cumhurbaşkanınca belirlenir?
• Öğretim üyelerinin oylarının değeri yoksa, niçin oylamaya başvurulur? Hani, demokrasi sandıktan çıkardı?
• YÖK, o oylamaya niçin itibar etmez?
• Cumhurbaşkanı, seçim sonuçlarını ve YÖK sıralamasını hiçe sayacaksa, YÖK’ün bu işteki rolü nedir?
• Bu oyun yıllardan beri sürüp giderken üniversiteler ve oylarına hiç itibar edilmeyen öğretim üyeleri bu durumu, olağanüstü bir uysallıkla nasıl içlerine sindirebiliyorlar? • Gariplikler zinciri oluşturan bu süreç hangi akılla, nasıl açıklanır?
Sorular daha da çoğaltılabilir kuşkusuz. Tarafların bu olgunluğu(!) karşısında söylenebilecek pek fazla şey kalmıyor.

Üniversite özerkliği
Kısacası, YÖK’ün öğretim üyelerine, Cumhurbaşkanı’nın YÖK’e, sonuçta kimsenin kimseye güvenmediği bir sistem yürürlükte. Zaten iyice zayıf olan üniversite özerkliği, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin eserlerinden (!) biri olarak kurulan YÖK sistemiyle yok edilmişti. Şimdi ise siyasete batmış uygulamalarla tümüyle ortadan kaldırılmış bulunuyor.
Gelelim bu tür seçimlerin ilkesel özüne...
Bir makama yalnızca bir kişi seçilecekse ve ikiden çok aday varsa, bilinen akla en uygun yöntem şudur: Oylamada bir aday yüzde ellinin üzerinde oy alamamışsa ikinci tura geçilir ve en çok oyu almış iki aday yeniden yarıştırılır.
Böylece, kazanan kişinin yüzde 50’den fazla oyla seçilmesi sağlanmış olur. Doğru dürüst yönetilen ülkelerde devlet başkanları da, belediye başkanları da böyle bir yöntemle seçiliyor. Rektörler niçin öyle seçilmesin? Bizden hatırlatması...  

Doğan Hasol Dr. Y. Müh. (Mimar)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları