Olaylar Ve Görüşler

Cumhuriyetin nüfus temeli: Savaş, göç, mübadele - Prof. Dr. Rıdvan AKIN

05 Kasım 2021 Cuma

Göç dalgalarından birincisi Osmanlı - Rus savaşları, ikincisi Balkan Savaşı, sonuncusu Birinci Dünya Savaşı nedeniyle gerçekleşmiştir. Sonuncusu, Anadolu beşeri coğrafyasını ciddi şekilde değiştirmiştir. Birinci Dünya Savaşı boyunca, Rus ordusunun Erzincan’a kadar ilerlemesi, Ermeni çetelerinin yaptığı etnik temizlik, Doğu Anadolu’dan iç bölgelere göçü artırmıştır. 

TBMM’nin kurulmasından sonra kurtarılmış ilk bölge olarak Kars, Ardahan ve Batum livaları anavatana katıldılar. Meclis’te seçilmiş yeni milletvekilleriyle temsil edildiler. Ermeni ve Sovyet hükümetiyle yapılan anlaşmalardan sonra Doğu Anadolu’da demografik dalgalanma durdu. 

TEHCİRİN ETKİSİ

Ermeni tehciri, sebepleri bir yana, Türkiye tarihinde önemli demografik ve ekonomik sonuçlar doğurmuştur. Tehcir, Vilayat-ı Şarkiye (Doğu Anadolu) ve Kilikya (Çukurova) Ermenileri ile İstanbul’da yaşayan Ermeni toplumu önderlerini kapsamıştır. Tehcirin en önemli sonucu, savaş sonrası kurulması öngörülen Ermeni devletinin beşeri altyapısının kalmamasıdır. 

Mondros Mütarekesi’nden sonra iktidara geçen Hürriyet ve İtilaf Partisi, tehcirin üzerine gitti. Meclis-i Mebusan’daki Beşinci Şube soruşturmaları ve padişahın onayıyla kurulan Aliye Divan-ı Harb-i Örfisi, Ermenilere karşı icra edildiği iddia edilen savaş suçlarının faillerinin cezalandırılması için görevlendirildi. Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ve Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamı, hükümete karşı milli galeyana neden oldu. Anadolu’da hükümet kurulduktan sonra, bu mahkeme kararları yok sayıldı. İdam edilen mülki idare amirlerinin ailelerine, vatani hizmet tertibinden maaş bağlandı. TBMM, delegelerini Ermeni meselesinin müzakere edilmeyeceğine dair talimatla Lozan’a gönderdi. 

Batı Anadolu’da, Yunanistan’ın Anadolu’ya çıkarılmasından Sakarya Savaşı’nın bitimine dek iç göç hareketleri sürdü. Tarihsel olarak geniş bir nüfusa sahip olan Egeli Rumlar, Yunan işgalini, 500 yıllık Osmanlı boyunduruğundan kurtuluş olarak yorumladılar. İşgali desteklediler. Girit’in ilhakında olduğu gibi, bir süre sonra Yunanistan’a katılmak üzere İyonya Devleti’nin kurulması gündeme geldi. Yunanistan himayesinde özerk cumhuriyet ilan edildi. Büyük Taarruz, Batı Anadolu’nun nüfus yapısında köklü değişikliklere neden oldu. 

Büyük Zafer, Rumlarla Türklerin Anadolu’da birlikte yaşama koşullarının ortadan kalktığını gösterdi. Lozan’a gönderilen delegasyona verilen talimat, “ekalliyetlerin mübadelesini” içeriyordu. Barış masasına mahcup şekilde oturan Yunanistan, Anadolu’nun “harim-i ismetinde” geçen savaştan sonra, Anadolu Rumlarının mübadelesinden başka çözüm olamayacağının farkındaydı. Mübadele, fazla tartışılmadan kabul edildi. Sonuçta, 30 Ocak 1923 tarihli Nüfus Mübadelesi Anlaşması gereği, Anadolu’da yaşayan Rum Ortodokslara karşılık, Yunan tebaası Müslümanlar mübadele edildiler. 

ADALAR MÜBADELE DIŞI

Yunanistan, o zamanki nüfusunun dörtte birine tekabül eden büyük bir kitleyi kabul etmek zorunda kaldı. Süreç sancılı oldu. Mübadeleyle, 1.3 milyon Ortodoks Rum Yunanistan’a, çoğunluğu Türk soylu 394 bin Müslüman Türkiye’ye göç etti. Mübadelede temel kıstas din olduğundan Ege, Kapadokya (İç Anadolu), Pontus (Doğu Karadeniz) Rumları yanında, Türkçeden başka dil bilmeyen Hıristiyan Gagavuzlar ve Karamanlı Türk Ortodokslar da Yunanistan’a gönderildiler. Yunanistan’dan gelenler arasında Türklerin yanında, Drama, Kavala, Kesriye’den gelen, Bulgarca ve Makedonca konuşan Müslümanlar, Romence konuşan Ulahlar ve Arnavutlar da vardı. 

Türkiye’de İstanbul, Gökçeada, Bozcaada Rumları, Yunanistan’da Batı Trakya Türkleri mübadele dışında tutuldular. Mübadele, siyasi tarihte “etabli sorunu” (İkametgâhı İstanbul olan Rumlar sorunu) olarak bilinen tartışmaya yol açtı. Türkiye, etabli (mukim) kavramını dar yorumlamak istedi. Çünkü Büyük Zafer sonrası, geniş bir Anadolu Rum nüfusu, müttefiklere güvenip İstanbul’a gelmişti. Bu nedenle Türkiye, İstanbul’a mütareke sonrası yerleşen Anadolu Rumlarının mübadele kapsamında tutulmasında ısrarlı davrandı. Hatta Anadolu Rum’u olan Patrik Konstantin Araboğlu, sınır dışı edildi. 

SEFERBERLİKLE ÇÖZÜLDÜ

Venizelos ve İnönü’nün karşılıklı ziyaretleri ve Ankara Anlaşması’ndan sonra, Türkiye - Yunanistan ilişkileri, 1964’te Kıbrıs Sorunu çıkana dek, kötü hatıraların izlerini silercesine olumlu gelişti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, iki ülkenin NATO’ya girmesi, ABD’den himaye görmesi, geçmişi bir süreliğine unutturdu. Yunanistan’la 30 yıl süren ve Türkiye’nin müşfik ağabey rolünü üstlendiği uzun balayı dönemini, Kıbrıs ve kıta sahanlığı sorunları bozdu. 

Türkiye, mübadeleyi yönetmek üzere, Cumhuriyetin ilanından sonra Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti kurdu. Vekâlet, Türkiye’ye gelen yeni yurttaşların düzenli şekilde yerleştirilmeleri sürecini yönetti. Mübadiller, taşınabilir mallarını yanlarında getirdiler. İlke olarak, Rumlardan kalan gayrimenkullere yerleştirildiler. İskân meselesi böyle çözüldü. 

Sonuçta erken Cumhuriyet döneminde, göç, mübadele ve diğer sosyoekonomik sorunların çözümünde ciddi seferberlik yaşandı. Anadolu Rumlarının gidişi, başlangıçta iktisadi durgunluk yaratsa da muhacir ve mübadillerin iskân edildikleri mahallere uyum sağlamalarıyla, 1929 bunalımına rağmen, harap olmuş Anadolu toprakları yeniden canlandı.

PROF. DR. RIDVAN AKIN

GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları