Korkunun ecele faydası var mı?

29 Nisan 2023 Cumartesi

Erdoğan, ülkeyi yönetmek için en etkili araç olarak “korku”yu kullanıyordu. Kullandığı bu metot yüzünden uzun yıllar Türkiye’yi bir “korku imparatorluğu”na çevirdiği sayısız politikacı tarafından dile getirildi, sayısız gazeteci tarafından yazıldı.

Ama hiçbirine ne “hayır” dedi ne de duydu.

Lakin en sonunda kendisi, en büyük korkunun yani koltuğunu kaybetme korkusunun esiri oldu. 

O yüzden kapısında “siyasi parti” yazılı her kapıyı çalıp işbirliği teklif etti. MHP ve Büyük Birlik Partisi ile kurduğu ittifakı biliyorduk. Son olarak elinde yüzlerce kişinin kanı bulunan Hizbullah isimli terör örgütü yöneticilerinin ve mensuplarının kurduğu topu topu 11 bin 589 üyeli Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) ile bir araya geldi. 

Bu parti(!?)nin genel başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nu en önemli törenlerde yanına aldı. Onu İstanbul üçüncü bölgeden, genel sekreter Şehzade Demir’i Gaziantep’te altıncı sıradan, parti sözcüsü Serkan Ramanlı’yı Batman’da ikinci sıradan, Diyarbakır il başkanı Faruk Dinç’i de Mersin’de dördüncü sıradan milletvekilliğine aday gösterdi. Daha doğrusu bu HÜDA PAR’lıları Adalet ve Kalkınma Partisi’nin milletvekili adayları arasına aldı.

Burada akla şu sorular geliyor:

Bu Türkiye’de -üstelik AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde sırf Atatürkçü ve yüzüncü yılını yaşadığımız Cumhuriyetimizin temel felsefesine bağlı oldukları için yüzlerce generalimiz ve diğer komutanlarımız yıllarca hapiste yatmadı mı? 

Bu insanlar, Erdoğan’ın “Savcısıyım” dediği davalarda, hiç olmayan Ergenekon isimli bir terör örgütünün üyesi diye suçlanmadılar mı? 

Başbakan Necmettin Erbakan’ın 1997 Şubat’ında altına imza attığı ve uygulanması için bakanlıklara talimat verdiği “28 Şubat kararları”, üstelik aradan 20 yıldan fazla zaman geçtikten sonra “suç” sayılmadı mı? Birçok orgeneral, korgeneral ve amiral bu yüzden uzun süre hapse atılmadı mı? Sağlık sorunları yüzünden salıverilenler hariç hâlâ bu generaller zindanda değil mi?

Durum buyken “Türk bayrağı”na itiraz eden, anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen ilk dört maddesini değiştirmekten söz eden, “bir ve bütün” olarak yaşaması uğruna canımızı vereceğimiz Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalara bölme arzusunda olduklarını saklamayan, anayasanın “Kimse devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz” diyen 24’üncü maddesinin beşinci fıkrasını tanımadığını açıkça ilan eden bir parti(!?)yi koruması altına alan Erdoğan’a ne demek gerektiğini size bırakıyorum. 

Diyeceksiniz ki anayasanın 68’inci maddesi de “Siyasi partiler tüzük ve programları ve eylemleriyle (...) demokratik laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı” olamayacağını söylemiyor mu? 

Ve AKP de bu hükmü ayaklar altına almıyor mu? 

Doğru ama 14 Mayıs işte onun için önemli ya!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Gerçek beka sorunu 31 Ağustos 2024

Günün Köşe Yazıları