Müjdat Gezen

‘Ustam’

20 Haziran 2022 Pazartesi

Bin dokuz yüz altmış üç yılıydı. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun genç bir sanatçısıydım. Ülkenin en önemli kadın sanatçılarından Suna Pekuysal: “Bir filmde ilk başrol teklifimi aldım, sen de oynamak ister misin?” dedi bana. Film yazıhanesine gittik. On dokuz yirmi yaşlarındayım. Filmin senaristi şık bir bey, Suna ile ben yazıhaneye girince ayağa kalktı. İkimiz de genciz, adam orta yaşlı. Filmin hikâyesini o yazmış. Senaryonun adı: “Yedi Kocalı Hürmüz”, yazarı: Sadık Şendil. Onunla ilk tanışmam böyle oldu. Aynı yıl Münir Özkul Tiyatrosu’nda, “General Çöpçatan” adlı oyunun yönetmeni olarak karşıma çıktı Sadık Abi. Birlikte çalışmaya başladık... Oyunları kapalı gişe yapıyordu. Bence gelmiş geçmiş en büyük komedi sanatçılarının başında gelir Sadık Şendil. Sadece oyun yazarı ve senaryo yazarı değildir o. Okuldur Sadık Şendil. Zekâsı üst düzeyde idi. Espri gücü olağanüstü sayılırdı. Yazarken de anlatırken de güldürmeyi çok iyi becerirdi. Yaşamının sonuna kadar sürdü birlikteliğimiz. Onun asistanlığını yaparken oyun ve senaryo yazmayı öğrendim. Sonra Kandemir Konduk’la birlikte kurduğumuz “Güldürü Üretim Merkezi”nde yine birlikte çalıştık. Masası okuldu. Gülmenin ötesinde kalkardık evlerimize gitmek için... Özel yaşamında da inanılmaz esprili idi. Ertem Eğilmez filmleri onunla hayat bulmuştur. 

Muzaffer Tema adlı bir aktörümüz vardı. Yakışıklı. Flüt hocalığı da yapardı. Amerika’da birkaç Hollywood filminde de rol almıştı. Muzaffer Abi iyi hoş adamdı ama biraz soğuktu... Bir gün Sadık Abi ile sokakta karşılaşıyorlar. “Hadi bizim eve gidelim Muzaffer” diyor Sadık Abi. Evin sokağındaki bakkaldan bir ufak rakı alıyor abim ve Muzaffer Abi’nin cebine koyuyor. Muzaffer Tema soruyor: “Rakıyı neden cebine koydun Sadık?” Sadık Abi yanıtlıyor: “Eve gidene kadar biraz soğusun.”


GIRGIRİYE’LER

Münir Abi Perran’la (Kutman) evlenmiş. Perran hamile. Münir Abi ile ben salonda bekliyoruz. Ebe içeride doğum yaptırıyor. Ayşen o sırada içeride. Odadan bir ıngaaa sesi geliyor. Perran doğurmuş. Ayşen elinde bir kediyle dışarı çıkıyor. Bu sahne önceden Münir Abi’ye söylenmemiş. Ayşen kediyle çıktı, Münir Abi’ye, “Gözün aydın, oğlun oldu” dedi ama kucağında kedi var. Münir Abi’yi gülme tuttu. Kamera çekiyor. Tekrar çekildi sahne. Münir Abi yine gülüyor. Hem de ne gülmek. Bir daha çektik sahneyi. Bu defa çok güldü. Ara verdik. Yönetmen çareyi buldu. Ayşen’i ayrı, Münir Abi’yi ayrı çekti. O kadar güzel gülerdi ki. O filmler gişe rekorları kırdı ve televizyonlarda tekrar edilmekten insanları bunalttı. 

Bu filmin öyküsü bana, senaryosu Sadık Abi’ye aitti. 


KARADENİZ

Bence ülkemizin en özel bölgelerinden biri Karadeniz’dir. İnsanının zekâsı, esprisi hemen hiçbir yöremize benzemez. Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda oyun yönetirken, Leyla’nın yakın dostlarından birine ziyarete gittik. Sürmene’de oturuyordu. Dik yamacı tırmanırken çay biçen kadınlara rastladık. Zor işti yaptıkları. Aşağıda deniz görünüyordu ve balıkçılar ağ çekiyorlardı. Çok zor işti balıkçılık. Kadınıyla, erkeğiyle o çetin koşullar içerisinde hepsi çalışıyordu. Boş duranı görmedim Karadeniz’de. Kendi uydurdukları fıkralarda kendileriyle dalga geçebilme olgunluğuna erişmişlerdi. Bana fıkralar anlattılar ve tümü Temel fıkrasıydı. Ama doğrusunu isterseniz içinde hem mizah hem olgunluk yatıyordu. Çünkü insanın kendi kendiyle dalga geçebilmesi kolay iş değildir. Kaldığım otelin bir görevlisi oranın yerlisi.

Bana şu fıkrayı anlatmıştı: 

İsmail yolda giderken Temel’e rastlamış. Temel üzgün. İsmail sormuş: “Temel neden böyle üzgünsün?” Temel cevap vermiş: “Geçen hafta amcam öldi, bana beş yüz bin para kaldı, dün halam öldi, üç yüz bin lira kaldı, bugün haftanın son cünü, daha siftah yok.” 


KADINA ŞİDDET

Hiç başka bir toplumda böyle bir şey duydunuz mu siz? Kadına şiddet ne demek? Yani “Aman kadınları dövmeyelim ayıp oluyor.” Çok utanılacak bir şey değil mi bu? Kadın bir yana, bir insanın başka bir insana şiddet uygulaması bile tartışılmaz bir kötülük değil midir? Kadına şiddet, erkeğe şiddet, çocuğa şiddet, hayvanlara şiddet, ağaca şiddet... Nedir bu yahu? Nasıl bir toplum olduk biz? Durup dururken olmadı tabii. Bizi yönetenler bu işi çok körüklediler. Kadını hep ikinci sınıf görerek ve göstererek. Bunu sürekli yaptılar. Bir durup düşünün. Bundan yirmi yıl öncesine bir dönelim. Var mıydı bu kadar kadına şiddet söylemi? Yoktu. Kadın başımızın tacı değil miydi? Belki eskilerde kırsalda böyle şeyler duyardık ve kınardık ama bu denli işler alıp başını gitmemişti. Ne oldu bize? İstiyorum ki iyi şeylerden söz edeyim. Ama dişi ağrıyan birine de “Hadi gel sinemaya gidelim” denmez ki. Kadınların dişi ağrıyor işte. Buna duyarsız mı kalacağız? Bir erkek olarak gerçekten çok mahcubum bu konuda. 

“SEN BU ÜLKENİN VİCDANISIN...” Hiç tanımadığım birinden bu sözleri duymak beni çok mutlu etti. Bilirsiniz kendimden söz etmeyi sevmem ama bağışlayacağınızı umuyorum. Mutlandım çünkü.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Irkçılık ve... 2 Eylül 2024
Kendini sorgulamak 26 Ağustos 2024
Süveyda 19 Ağustos 2024

Günün Köşe Yazıları