Müjdat Gezen

‘Savaş ve Barış’

13 Haziran 2022 Pazartesi

“...İngilizler ve Fransızlar Osmanlı ordusu karşısında Müslüman sömürgelerinden topladıkları askerleri kullanacaklardı. O bir yana Osmanlı uyruğu Hicazlılar ve başka pek çok Arap, Osmanlı ordusuna silah çekmekten çekinmediler.”

Yukarıdaki satırlar İlker Baş-buğ’un ses getiren son kitabı “Mustafa Kemal Anlatıyor: Savaş ve Barış”tan alınma.

Ben insanları ve de toplumları dinime, dinine, ırkına, rengine göre ayırmam. Ancak siyasi ve toplumsal anlamda, özellikle savaş zamanlarında (bilenlerin söylediğine göre) bu ayrımları yapmak gerekmektedir. “Dostum” dediğiniz “dindaşım” dediğiniz bir devlet sizi sırtınızdan vurabilir. İlker Başbuğ’un, Mustafa Kemal’in yazdığı mektuplara dayandırarak yansıttığı gözlemler, bu fikri doğrulamakta. 

Günümüzde de buna benzer örnekler yaşıyoruz galiba...

MONTAIGNE’DEN

“Eğitim de çiftçiliğe benziyor. Ekmeden önce süreçler, ekmenin kendisi gibi belirli ve kolay ama ekilenler canlanmaya ve uzamaya başlayınca bir sürü güçlük ortaya çıkıyor. Bunlar insan varlığı için de geçerli. Çünkü insanı döllemek güç değil ama çocuk dünyaya gelir gelmez, onu yetiştirmek ve eğitmek için birçok sıkıntıya ve üzüntüye giriyoruz.” Montaigne bu sözleri 1500’lü yıllarda kaleme alıyor. Yani 500 yıl önce... Adam beş asır önce göçtü gitti ama fikirleri bizi hâlâ ayakta tutmaya yetiyor. İçimizi ısıtıyor, bilgi veriyor. Büyük fikir adamı olmak böyle bir şey demek ki...

BEETHOVEN

Ludwig van Beethoven. Dünyanın en ünlü bestecilerinden biri. Önde gelenlerinden. Ben onu çok severim. Sağırken beste yapabilen bir dehaya sahip büyük müzik adamı. Odasının kapısı çalınıyor, fakat artık kulakları ağır işitir olmuş. Duymuyor kapıyı. Bir daha çalınıyor kapısı, bu kez daha şiddetli. Duyar gibi oluyor. Oturuyor 5. Senfoni’nin ilk notalarını kâğıda döküyor: “Ta ta ta taaam.” Bu, kapı vurmasının sesidir. Oradan büyük bir senfoni çıkarabilmek işte Beethoven gibi bir dâhiye nasip olmuştur. 

EGO

Utanarak söylüyorum, yaşamımda bir kere bunu yaptım. On yıllık emeğimin karşılığını almış ve ben çok ünlü olmuştum. Filmlerde başrol oynuyor, gazino sahnelerinde tek başıma şov yapıyor ve o işten o işe koşuyordum. Ailem ve ayrıca gözbebeğim kızım artık refaha yakın bir yaşam sürmeye başlamışlardı. Tam saptayamadığım bir şımarıklık hissettim. Bunu sonradan daha iyi analiz edebildim tabii. Çok önemli bir hata yaptım. Gazetecilerin toplu halde bulundukları bir yerde bir magazinci arkadan bana “Biz yedinci kuvvetiz, kendine gel” dedi. Tepem attı “Ben de sekizinci kuvvetim” dedim. Tabii çok zararını gördüm yıllarca. Bu, egomun ilk kez ve son kez ortaya çıkışıydı. Birden yediğim haltı fark ettim ama çok geçti artık. O gün karar verdim ve egomu toprağa gömdüm. Diyebilirsiniz ki: “Seçtiğin meslek biraz ego gerektiriyor.” Doğrudur ama ben içkiyi bırakır, sigarayı bırakır gibi onu da bıraktım. Gerçi içki, sigara içmeyen biriyim ama arada bir sosyal içici olmuşumdur. Artık o da yok. Anlayacağınız egosuz yaşamak beni rahatlattı. “Hiç” olmayı seçtim, küçülttüm kendimi ve rahatladım. Anlattıklarım tamamen gerçektir. Zaten beni yakından bilenler bilirler. Okulumun adı MSM’dir. Soyadımın bile harfini kullanmak istemedim. Oranın Müjdat Gezen Sanat Merkezi yerine, MSM olarak anılması daha çok hoşuma gidiyor. Durum budur. Kadıköy’de tiyatromu açarken adını “Miyatro” koyacaktım. “Sakın yapma, ismini koy, sonra kimse gelmez” dediler. Anlayacağınız, özetle ben ego işini hallettim. Arada kaçak olursa artık bunaklıktandır. 

MAYMUN İŞTAHLI

Her şeyden çabuk sıkılırdım çocukken. Annem bana “maymun iştahlı” derdi. Ne demek olduğunu anlamazdım. Ama yıllar sonra iki maymunum olunca anlamını fark ettim, hem de yaşayarak. Her türlü hayvanı besledim. En zoru maymundu. “Cancan” ve “Çaydanlık” adında iki maymunum oldu. Çaydanlık, Cancan’dan sonra geldi. Cancan’ı kaybetmiştik. Epilepsisi vardı. Çok üzülürdüm ona. O kadar tatlıydı ki. Bana çok düşkündü. Kuşkusuz ben de onu çok severdim. Fakat maymun iştahlı kavramının en büyük temsilcisi oydu. Omuzumda otururken bir saniye içinde perde kornişine tırmanmış görürdüm onu. Sonra tam orada oturuyor sandığımda, o çoktan halının üzerinde bir oyuncakla oynuyor olurdu. Her şeyden çok çabuk sıkılır ve oradan oraya atlar dururdu. Maymunlar doğa hayvanlarıdır, evde beslenemezler. Papağanım vardı, o da öyleydi. Doğaya düşkündür bu hayvanlar. Biz kendi zevkimiz için onlara azap veriyoruz... Neyse, maymun iştahlı meselesi budur işte. Çabuk sıkılmak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dümbüllü 14 Ekim 2024
Selam 7 Ekim 2024
Resim 30 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları