Patlıcan soykırımı ve ne mutlu patatesim diyene

03 Haziran 2016 Cuma

Tam 101 yıl önce bu topraklarda, bir soyun bir başka soyu kırmak için kalkıştığı o korkunç katliamın gerçek nedenlerini ve gerçek sonuçlarını konuşmaya neden kimse yeltenmez?
Neden yarım asırdır süren bir ad koyma ve özür dileme gerilimi üzerinden yürütülen diplomatik gerginlikler, devletlerin devletlere zaman zaman yönelttiği bir silah gibi kâh duvara asılır, kâh hedefe doğrultulur da, kimse bu parodiye isyan etmez?
Birbirinin soyunu kıra kıra var olmayı medeniyetlerin inkişafı olarak kodlayan tarih, birbirine üstünlük taslayan ve her fırsatta savaşan egemenlerin hikâyesini horoz dövüşü gibi anlatmayı ve sağ kalan üzerinden kahramanlık destanları yazmayı onaylaya onaylaya inşa ettiği o yüksek kuleden...
Neden hiçbir dönem...
Utanç duyup da kendisini aşağıya atmaz.
Parçalanmaz.
Yok olmaz.
Da...
Ha bire yalan dolanla tekrar tekrar semirir.
Kanla ve savaşla ve işgallerle ve istilalarla ve sürgünlerle ve soykırımlarla ve kılıçlardan geçirmelerle ve bombalamalarla ve kimyasallarla birbirlerini cayır cayır yaka yaka kurdukları egemenliklerin, nelere mal olduğunu değil, neler kazandırdığını anlata anlata yazdıkları yalan masallarla yetiştirdikleri yeni nesillerden;
Soylara karşı bir hassasiyet beslemelerini inatla talep eden ya da inatla etmeyen ama bu etme- etmeme üzerinden dünya siyaset sahnesinde en sakilinden cambazlık gösterileri düzenlerken uzaydan nasıl göründüklerini hiç hesap etmeyen, bizimki başta olmak üzere birbirinden çirkin tüm şu devletler...
Kendi gerçekleriyle neden hiç yüzleşmezler?
Çünkü...
Cesaretleri yoktur; kelimeleri yoktur; akılları yoktur.
En korkuncu da bu yüzleşmeye ihtiyaçları yoktur.
İnsan insanı planlı bir şekilde neden öldürür?
Ordular neden vardır?
Sınırlar niye ve kimden korunur?
O devletler, o toplandıkları ve dünya sorunlarını masalara yatırdıkları o büyük salonlarda, mülteci sorununu ya da Ermeni meselesini konuşmak ya da Ortadoğu’daki savaş üzerine stratejik hesaplar yapmak yerine birbirlerine bu temel soruları sorsalar ve sorulara gerçek cevapları bulsalar...
Asla bir daha devlet falan kurmazlar.
1915’ten 2016’ya kadar geçen şu 101 yıl boyunca...
İnsanlar başka gezegenlere gitmeyi, kara delikleri, paralel evrenleri keşfetmeyi öğrendiler; sayıların şifrelerini, varlığın anlamına ulaşabilme olasılığını öğrendiler; bilgiyi çoğaltmayı ve paylaşmayı öğrendiler, psikolojiyi, sosyolojiyi, arkeolojiyi, antropolojiyi, bilimi, felsefeyi iyice öğrendiler de...
Savaşın korkunç bir şey olduğunu öğrenmediler.
İnatla öğrenmediler.
Aynı 101 yıl içinde onca korkunç tecrübe yaşadıkları halde hem de.
İnsanların şu son 101 yılda en başarılı olduğu alan, tüm sistemini savaşlar üzerine kurup, öğrendikleri onca şeyi savaşların hizmetine sokmak.
Parasını savaşlara göre yükselip düşen bir borsada değerlendiren insanlığın, geçmişteki ya da gelecekteki bir soykırımla gerçekten ilgilendiğine şu durumda kim inanır?
Bir yandan adı konmamış yeni savaşlar çıkarıp adı konmamış yeni soykırımlar yaparken; diğer yandan adı konmuş savaşlara ve soykırımlara ağıtlar yakan ya da kafa tutan tüm devletler hem kendilerini hem de bizi kandırmaktalar.
Eğer çocuklarınızın sizden daha adil ve akıllı olmasını istiyorsanız onlara asla Türk kimdir, Ermeni kimdir, Kürt kimdir diye yalan yanlış şeyler öğretmeyin.
Çocuklarınıza sadece ve sadece savaşı öğretin.
Savaş nedir ve ne koşullarda çıkar; savaş çıktığında kim ne yapar; savaşların sonucunda kime ne olur, en gerçek haliyle onu anlatın.
Çünkü bence “Kahrolsun patlıcan soykırımı ve ne mutlu patatesim diyene”...
Ve “İstiklal kırlardadır”* en nihayetinde.
* Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı dolayısıyla Can Yayınları tarafından yayımlanan çok yazarlı derleme kitap “İçimizdeki Ermeni (1915-2015)” için yazdığım öyküden..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları