Kendine ait bir siyaset

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Ülkenin yüzde ellisi sevinçli bir telaş içinde.
Hem bir düğün yapıyorlar, hem de güle eğlene bir cenaze kaldırıyorlar.
Evlenen Cumhurbaşkanı’nın kızı; gömülen ülkenin rejimi.
Milli bayramları şehitler bahanesiyle iptal eden ve gösterişli gelinliğinin içindeki tesettürlü kızını Genelkurmay Başkanı’nın da katıldığı bir törenle geleceğine yatırım yaptığı delikanlıya büyük hesaplarla veren Cumhurbaşkanı, bu düğünle Cumhuriyetin henüz canı tam çıkmamış mevcudiyetinin üzerine bir kürek daha toprak atıyor.
O toprak yüzümüze gözümüze doluyor.
Yıllardır hayatın sahnesinden adım adım geriletilen...
Hem toplum hem de devlet nezdinde erkeğin himayesinde ısrarla ikinci sınıf bir yaratık haline getirilmek istenen;
Gönlünce seviştiği an ahlaksız diye damgalanan;
Çocuk doğurmak koşuluyla manasızca kutsallaştırılan;
Bedeninden ve varlığından her fırsatta ölesiye utandırılan;
Çıplaklığı küfür, varlığı fazlalık diye anılan;
Saçı, kolu, bacağı, göğsü, boynu, her tarafı sıkıca kumaşlarla sarılıp sarmalanmadan zinhar sokağa salınmayan...
Ve asla adamdan sayılmayan ülke kadınlarını temsilen...
Tamamı erkek olan şahitlerin arasında bembeyaz bir tuzluk gibi kifayetsizce dikilen ve fotoğraf çekilirken son derece mesut gülümseyen genç kadın...
Kendisini o an muhtemelen bir sultanın kızı gibi hissediyor ve o da aklından mevcut rejim için neşeli bir cenaze marşı geçiriyor.
Ne de olsa babası onun bu mutlu gününde muhaliflerine takım taklavat okkalı bir mesaj veriyor.
Ve muhtemelen düğünde takılan Cumhuriyet altınlarına bakarak, başkan olduğu gün onları tedavülden kaldırıp yerine yenilerini tasarlatmayı düşünüyor.
İktidarın hayalleri geniş, zamanı sonsuz, yolu uzun, gözü pek.
Muhalefetinse hayali dar, zamanı kısa ve değil yolu, neredeyse yatacak yeri bile yok.
Kadınlar ve erkekler, gelinler ve damatlar, düğünler ve cenazeler, gömenler ve gömülenler arasında kendine hâlâ bir dil arıyor.
Cenazelerin gölgesinde kıyılan nikâhlar; savaşların şemsiyesinde demlenen iktidarlar üzerine ahkâm keserken gözümüze takılan kadınların hikâyelerinden olan bitenin korkunçluğunu bir daha okuyoruz.
Muhalefet partilerinden birinin kongre kalkışması sırasında çıkan karmaşada polise direnmemesi için kendisine müdahale etmeye yeltenen kocasını azarlayan başkan adayının sert sesinin üst üste montajlanmış tekrarı kulaklarımıza doluyor.
Kadın, polis barikatı önünde nöbet tutmasını engellemek isteyen kocasını tersliyor.
Sana ne oluyor! Sana ne oluyor! Sana ne oluyor!
Sonra oğluna sesleniyor.
Al şu babanı. Al şu babanı. Al şu babanı.
Kadına ancak, onu politika sahnesinde en dişil haliyle erkeğin gölgesinde ya da en eril haliyle küstah bir lider mertebesinde gördüğümüzde anlam yüklüyoruz. Bir de zamanında, sırf sarışın diye oy verdiğimiz ve marifetiyle köşesinden tutuşturduğu korkunç siyasetin ateşinde ülkece hızla eriyip bittiğimiz fena bir maceramız var.
Kadın erkek tarafından ezilmiş bir figür olmadıkça ya da külliyen erkekleşmedikçe ya da ya da sarışın ve güzel olmadıkça seçmenin gözünde beş para etmiyor.
Belki bir gün kızları da askere alsalar ve Genelkurmay’ı kadından yapsalar....
Tüm partilerin tepesine de kadın gibi birer kadın kondursalar...
Politikanın binlerce yıllık testosteronu azalacak ve ülke biraz da östrojenden nemalanacak.
Bunun için kadının eril dili kökünden yıkması ve mümkünse artık kendine ait bir siyasete çıkması şart.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları