Kadının bu ülkede yatacak yeri yok

08 Nisan 2016 Cuma

Eskiden bu ülkede kadının sadece adı yoktu.
Aklı vardı, sesi vardı, itirazı vardı, kendini savunma hakkı vardı, gelecekle ilgili güzel şeyler hayal etme fırsatı vardı...
Sonra saçı vardı; gözleri vardı; dudakları vardı; kalçaları ve beli vardı; elleri, ayakları, bacakları, kolları vardı.
Memeleri ve vajinası vardı; bazılarının G noktası bile vardı.
Şimdi çıkın sokağa bir bakın, şu değişen Türkiye’de kadından geriye ne kalmış.
Onların sesini duymaya çalışın, itirazlarını, hak arayışlarını.
Bedenleriyle ve cinsellikleriyle barışık hallerini görmeye çalışın...
Her alanda erkeklerle iç içe, kadınlıklarından utanmadan ve kendilerini onların bir alt sınıfı olarak görmeden yaşama şansının artık ne kadarını yakalayabildiğine bakın.
En çok da yoksul mahallelerdeki küçük kız çocuklarına, genç kız çocuklarına bakın.
Kendilerini ne sanarak büyüyorlar ve nasıl bir hayatın kadını olmaya hazırlanıyorlar.
Sonra bir de Meclis’e, iktidarın Meclis’e taşıdığı kadın profiline bakın.
Cehaleti ve edilgenliği kadın milletvekilleri üzerinden pazarlayan siyasi ahlaka bakın.
Gözlerindeki yaşam sevincini ergenliğe girer girmez korkudan söndüren...
Kendi bedenini kendinden bile gizleyen...
Ruhen içine içine çöken ve bacaklarının arasında bir lanet gibi taşıdığı hazdan utanarak yaşamayı erdem bilen...
Yeryüzünün en günahkâr canlısı olarak görülmeyi en baştan kabul eden...
Köle olmakla ve çocuklar doğurmakla terbiyelenen kadınlarla kalabalıklaşan bu topraklarda...
Kadının artık değil adı, neredeyse kendisi yok.
O kadar yok ki...
Meclis’te bile tedirgin bir gölge gibi dolaşıyorlar ve “Dindar nesiller yetiştirmeye” ant içmiş iktidarın şuursuzca bayraktarlığını yapıyorlar.
Kadınlıkları üzerinden yürütülen sinsi siyasetlerin sonucunda kendilerine yapıştırılan edilgenlik etiketini hem kıyafetlerinde hem de zihinlerinde nesiller boyu silinmeyecek bir damga gibi taşıyorlar.
Kadının özgürleşmesini kapanması üzerinden pazarlayan kurnaz cehaleti, evdeki, sokaktaki ve hatta Meclis’teki varlıklarıyla en çok onlar olumluyorlar.
Bugün en kaba halleriyle ülkeyi hoyratça yönetenler, kadına sadece ve sadece “kötü gözle” bakabiliyorlar.
“Kadın” ve “yatmak” kelimesi yan yana gelir gelmez devreleri yanıyor.
Bellerine hâkim olamadıkları gibi dillerine de hâkim değiller.
Onlar için kadın dediğin sadece kocasının altına yatar.
Kimsenin önüne yatmaz, üstüne çıkmaz, tepesine binmez.
Kadın dediğin gülüşmez, gezmez, sevişmez.
Kadın dediğinin adı yoktur ama daha da önemlisi bir vajinası da yoktur; memeleri yoktur; saçları yoktur; dudakları yoktur; klitorisi yoktur; beli, kalçası yoktur; gözleri yoktur; elleri, ayakları, bacakları yoktur; hormonları, istekleri, hayalleri hiç yoktur.
Kıytırık lokantalardaki yemek mönülerinde “tavuk çevirme”yi İngilizceye “chicken translate” olarak ahmakça tercüme eden cahil cesaretli bir kültür ta oralardan iktidara kadar tırmandığından beri bu böyle...
Siz istediğiniz kadar çıkıp onlara, “birinin önüne yatmak”la “altına yatmak” arasındaki farkı anlatmaya çalışın; deyimlerden, deyişlerden, teşbihlerden, mecazlardan, dilden, mantıktan bahsedin...
Hatmettikleri o kutsal kitapları nasıl anlamıyorlarsa, bunu da anlamayacaklar.
“Yatmak” ve “ön” kelimelerinden kendi akıllarının yettiğince yalan yanlış anlam çıkartmakta ısrar edecekler.
Şimdi koşa koşa hakaret davası açıyorlar.
Ve bir kadın bakan adına “Hakkımda onun bunun önüne yatıyor diye laf çıkararak bana hakaret etti” gibi zırvalıklarla dolu iddianameler kaleme almaya hazırlanıyorlar.
İktidarın mantığıyla bakarsanız aslında hiçbir kadının bu dünyada yatacak yeri yok.
Ama gerçek şu ki...
Asıl, bu korkunç zihniyetin, cahil cesaretiyle kaleme alınmış yemek mönülerinden ta iktidara kadar yükselmesine destek verenlerin bu ülkede yatacak yeri yok...
Hem de hiç yok.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları