Meriç Velidedeoğlu

‘Kol Kopartmak’

02 Ocak 2015 Cuma

Merhaba değerli dostlar!
Yeni yıla başlığı böyle olan bir yazıyla girmek, kuşkusuz pek yerinde bir başlangıç olmasa gerek.
Ne var ki, geride bıraktığımız -koca bir yıl bir yanayalnızca “Aralık” ayında olan bitenlerin etkisinden insanın kurtulması, hiç olmazsa uzaklaşması bile oldukça zor.
Baksanıza; son gün, “31 Aralık” akşamı, eskisine “güle, güle!” diyerek el sallayıp, yenisine de “hoş geldin!” demek de “gayri meşru” bulundu “Diyanet İşleri Başkanı”nca.
Başkan “M. Görmez”in bu tür fetvalarını okudukça insan, Osmanlı’da çağdaşlaşmanın, göze de görünen ilk adımlarını atan Sultan “2. Mahmut”u anımsamadan edemiyor.
30. Padişah 2. Mahmut (1808-1839) tahta çıktığında yaptığı ilk “değişim”; “Şeyhülislam”ı hükümet yönetiminden çıkarıp, imparatorluğun “Müslüman” halklarının “din işlerinin görevlisi” durumuna getirmek olur.
Ardından da -pek bilindiği gibi- görünümünde bir “devrim” yapar; sarığı, şalvarı, cüppeyi çıkarır; başına “fes”i geçirip, “Batı” biçimi giysilere bürünerek saraydan dışarı çıkar...
Eh, bu durumda “Şeyhülislam”a gün doğmuştur; “Padişah”ın “Frenk âdetlerine karşı aşırı bir ilgi gösterdiğini” de kınayan bir muhtırayı kendisine sunar.
“2. Mahmut” bu muhtırayı yırtar atar...
Bununla da kalmaz, “ulema”nın da, toplum yaşamına dini kullanarak yaptığı aşırılığı, baskıyı hafifletmek için bunların etkilerinin çerçevesini alabildiğince küçültür, daraltır.
Şimdi burada bir ayraç (parantez) açıp günümüze dönersek, “2. Mahmut” kendisinden -Osmanlı’dan- “170-180 yıl” sonra gelen laik TC Devleti’nin imam Başbakanı “R.T. Erdoğan”ın, kimi sorulara “ulemaya soralım” diye yanıt verdiğini duysa acaba ne derdi, ne yapardı?
Bunu bilemezsek de “Padişah”ın, devlet yönetiminde “yolsuzluk” yapanları, “rüşvetçi”leri, “haram” yiyenleri, “harami”leri cezalandırmak için bir yasa (kanunname) çıkarttığını biliyoruz (1838).
Ayrıca bu yasanın, günümüzün Başbakanı A. Davutoğlu’nun bu suçları işleyenler için uygun gördüğü “kol kopartmak”, “kol kesmek” gibi “şeriat” cezalarını içermediğini biliyoruz.
Dahası “2. Mahmut”un, günümüzdeki “Bakanlar Kurulu”nu çağrıştıran bir düzenlemeyle devleti yönettiği ama bu “kurul”da -bırakın dört taneyi- bir tek bile “Harami” olmadığı da bilinir...
Dolaysiyle de ne “Haramizade”lerden ne de kendisininkine “sıfırla sıfırla!” diye haykıran bir “Başharami”den söz edilebilir...
Kuşkusuz, “Yeni Osmanlılık” diye çırpınanların, diriltmek istedikleri bu çağdaşlaşma sürecinin Osmanlılığı olmadığı açıkça ortadadır.
Zaten Osmanlı’nın bu süreci de, dönemin emperyalist güçlerince -etkinlik üzerinden- “din” alanına el atılarak baltalanır; başta “ulema” olmak bütün “dinsel kurumlar” daha da güçlenerek yerlerini alırlar.
Tıpkı günümüzde “ABD”nin laik “TC Devleti”ne -ılımlı da olsa- “İslam Devleti”, “din devleti” damgasını vurması gibi.
Tıpkı, “Ben İstanbul’un imamıyım!” diye haykıran Belediye Başkanı’nın, daha sonra Türkiye’nin -ABD tarafından kullanılması istenen- İmam Başbakanı olması, ardından da emperyalizmin “Büyük Ortadoğu Projesi”nin “BOP”un “eşbaşkanı” yapılması gibi...
Kuşkusuz toplumun tümünün bütün bunları görüp bilinçlenmesi zamana bağlıysa da, büyük bir çoğunluk “Haramiler”in ayrımına vardı.
Artık bu büyük çoğunluğun da gençlerimizin, toplum öncülerinin ortaya koydukları -yasaların tanıdığı çerçevedeki- “eylemsel” tepkilere katılmaları gerekir.
Bu tür eylemleri, bu tür tepkileri, bu tür yürüyüşleri “pencerelerden-balkonlardan” izleyenlerin de aşağı inerek eylemcilere katılmasının zamanıdır...
Ve bu yılda, “Beşiktaş”taki “Sessiz Çığlık” eyleminin sürdüğünü anımsatıp katılalım diyorum.
Not: Geçen haftaki yazıda Sayın Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nun adı yanlış yazılmış, düzeltir özür dilerim. M.V.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları