Meriç Velidedeoğlu

Artık tartışılmalıdır!

15 Ocak 2016 Cuma

Geçen hafta, “1923 Atatürk Devrimi”nin ürünleri olan kimi kurumların -temel özelliklerinden uzaklaştırılarak- “Y”enileştirildiğini, adlarının başına “Y” yazılarak anılmak istendiklerinden söz edilmişti.
Şu sıralardaysa yine “Kuruluş” döneminin kurumu olan “Diyanet İşleri Başkanlığı” (DİB) gündemde; üstelik yalnızca ülkemizde değil, dünyada da öyle; dolaysiyle bu cuma yazısında “DİB”e değinecek olursak ilkin bu kurumun, “3 Mart 1924” tarihli kuruluş yasasından söz etmek sanırım yerinde olur.
Şöyle diyor yasa: “Türkiye Cumhuriyeti’nde, halkın ‘dünyaya ait’ işlerinin görülüp çözüme bağlanması, TBMM’nin koyacağı ‘yasalar’ ile olur; yüce İslam dininin ‘inanç ve ibadet’e ilişkin kuralların ve işlerinin yürütülmesi ve dinsel kurumların yönetimi ise ‘Diyanet İşleri Başkanlığı’na aittir.”
Değerli dostlar, böylece “Cumhuriyet”in ilanından yalnızca “4 ay” sonra, toplumun “dünyasal (günlük) yaşam alanı” ile “dinsel alan”ı, açık-seçik birbirinden ayrılmış böylece “laik yaşam”ın tanıtımı yapılmış, ayrıca ilan edilen “Cumhuriyet”in “laik” kimliği de kesinlikle ortaya konmuş oluyordu.
Peki, daha ilk maddesiyle yüzlerce yıllık (şeriat) yönetiminden, çağdaş-uygar bir düzene geçişi isteyen bu “devrim yasası”nı, Meclis’e öneren, getiren kimdi?
“Siirt Müftüsü” görevini sürdürürken, milletvekili seçilen bir “din adamı” olan: “Halil Hulki Efendi”...
Dinine içtenlikle bağlı olan “H. Hulki Efendi”, “Atatürk”ün Meclis’te yaptığı, “Müslümanlığı, yüzyıllardan beri yapılageldiği üzere bir ‘siyasa aracı’ olarak kullanılmaktan kurtarmanın ve yüceltmenin çok gerekli olduğu”nu vurgulayan konuşmasından iki gün sonra önerecektirDiyanet Yasası”nı.
Dinin bir “siyaset aracı” olarak kullanılmasını engellemek için kuruluşunu önerdiği “Diyanet” (DİB) kurumunun, “92 yıl” sonra, bırakın bu “Kuruluş İlkesi”ni korumasını; “Babanın kızına şehvet duyması haram değil!” anlamındaki fetvasıyla ülkemizin ve dünyanın gündemine oturması karşısında “H. Hulki Efendi” ne yapardı diye insan soramıyor...
Alevi yurttaşlar ile cemevlerini dışlayıcı söylem ve tutumunu, nişanlı çiftler el ele tutuşmamalı uyarısını, sözü edilen fetva ve son olarak da yayımlayan, evde insan suretinde bir biblo veya heykel bulundurulmaması ile ilgili fetvalar karşısında yapılması gerekenin ne olduğunu, “Osmanlı Devleti”nde bile görmek olasıdır.
Osmanlı Sultanı İkinci Mahmut’un (1808-1839) yaptığı “dünyasal yaşamla ilgili” kimi düzenlemelere, “Şeyhülislamlık” (fetva) kurumunun başında bulunan “Şeyhülislam”ın -bir bakıma günümüzdeki “DİB Başkanı”nın- karşı çıkan bir muhtırasını, “vükela huzurunda” (Bakanlar Kurulu’nda) “yırtıp atması”, tarihsel bir örnek oluşturur.
“19. yy”da, Osmanlı “şeriat” yönetiminin bu tutumuna karşı, “21. yy”da günümüzdeki “yönetimin”, çalışma yaşamının, “mesaisi”nin “dinsel” koşullara (cuma namazına) göre düzenlenmesi, “laik TC Devleti”nin nereye doğru götürüldüğünün “pervasızca” meydan okuyan tutumlarından biridir.
Oysa “AKP” iktidara gelmeden önce, “Diyanet”in düzenlediği “Dini Meselelerin İstişare Toplantısı”nda, “İslamiyete Yeni Yorum” bağlamında, “dini hükümlerin ne ölçüde ne yönde değiştirilebileceği”, dolaysiyle “inanç” dışındaki hükümlerin yenilenebileceği konusu tartışılmış; özellikle kadınlara özgü hükümler, (cinsel) eşitsizlikleri kaldıran bir anlayışla yeniden ele alınmıştı (Mayıs 2002).
“13 yıllık AKP” iktidarında, “Diyanet”in ulaştığı aşama (!) ise babanın, kızını öpmesinde “haram” sayılacak koşulların bir bir incelenmesi; babanın teninin kızının tenine değip değmemesi ya da kızının giysisinin “sıcaklığını iletecek” incelikte olup olmadığıdır...
“Aydınlık”taki köşesinde “Mustafa Mutlu”, ülkemizde neredeyse “150.000”i aşan din adamından, bu fetva hakkında hiçbir “ses” çıkmadığını belirtiyor ve yine haklı olarak “Kral Çıplak” diyor.
Bu konuda “Kral”ın örtünmesi ancak dinin bütün boyutlarıyla ele alınıp tartışılması, böylece adım adım İslam dünyasında da “Aydınlanma”nın başlatılmasıyla olasıdır...
Bugün, “Basın Özgürlüğü” için Cumhuriyet’in bahçesinde (12.00’de) yarın da Beşiktaş’tayız; “Kumpas Davaları”nı yürüten “yargı”dan ve bu davaları, “elma şekeri”yle kandırılıp, öylece izleyen “sorumlulardan” hesap soran “Sessiz Çığlık”ta buluşmak için...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları