Mehmet Ali Güller

TBMM’deki NATO cephesi

25 Ocak 2024 Perşembe

Son seçim öncesi bu köşede birkaç kez yazdım: Türk siyaseti, “başkanlık modeli” ile iki ittifaklı sisteme sıkıştırıldı. Ancak iki ittifak da en temel konularda aynılar; ekonomide neoliberaller, dış politikada Atlantikçiler.

İsveç’in NATO üyeliğinin TBMM’de onaylanması, bunu bir kez daha ortaya koydu: İsveç’in katılım protokolü, AKP-MHP ve CHP-DEVA oylarıyla kabul edildi.

Böylece iktidar açısından “eyyy İsveç” diye başlayan süreç, yine “tamam ABD, tamam NATO” denerek tamamlanmış oldu. 23 Ocak 2024’te İsveç’in NATO üyeliğine onay veren CHP’liler ise bir gün sonra 24 Ocak 2024’te Uğur Mumcu’yu anma mesajlarında “kahrolsun ABD, kahrolsun NATO, kahrolsun Gladyo” sloganları atıyorlardı!

Yani AKP “eyyy” ile alt sınıfları kandırırken CHP de “kahrolsun” diyerek orta sınıfları oyalıyor. Siyasetin asıl çıkmazı işte buradadır.

ATLANTİK SÜRECİ VE TÜRK-İSLAM SENTEZİ

12 Eylül’ün Türk-İslam sentezi ideolojisinin siyasetteki cisimleşmiş hali olan AKP-MHP ittifakı açısından elbette şaşırtıcı bir durum yok.

Siyasal İslamcıların büyük bölümü hiç antiemperyalist olmadı zaten. Çünkü siyasal İslamcılar, Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı Kuvayı Milliye saflarında dövüşen Müslümanların ideolojik devamı değil, o Müslümanlara karşı emperyalizmin yedeğindeki hilafet ordusunda şeyhülislam fetvasıyla harekete geçenlerin devamıydı. Ve Atlantik sürecinde, emperyalizmin “yeşil kuşak” programı içinde “komünizmle mücadele” hedefinde değerlendirildiler.

Diğer yandan Atlantik süreci, Türk milliyetçilerinin bir bölümünün de değişiminin zeminiydi. Kurtuluş Savaşı’nın ideolojisi “antiemperyalist Türk milliyetçiliği” idi; Atlantik süreci Türk milliyetçiliğini NATO stratejisinde biçimlendirdi, “komünizmle mücadelede” kullandı ve Türk milliyetçilerinin bir bölümü emperyalizmle işbirliği halinde “ülkücü milliyetçi” oldu. İşte ülkücü milliyetçilerin “milliyetçilik sınırı” bu nedenle hep NATO’dur; NATO’ya kadar milliyetçidirler.

SIRADA MONTRÖ BASKISI VAR

İsveç’in NATO üyeliği bir İsveç siyaseti değil, ABD siyasetidir; ABD’nin NATO’yu genişletme programının gereğidir. ABD, NATO’yu İsveç ve Finlandiya’ya genişleterek hem Rusya’yı “çevreleme sınırını” uzatmış oluyor ama hem de geleceğin en stratejik mücadele alanı olan Arktik Okyanus’ta kendisine NATO üzerinden alan kazandırıyor.

Önemine işaret ettik: Arktik bölge, buzulların erimesiyle 1) yeni petrol ve doğalgaz rezervleri, 2) zengin maden rezervleri ve 3) yüzde 40 daha kısa Kuzey Rota demek. ABD bu nedenle Arktik’ten Doğu Akdeniz’e inen bir “yeni demir perde” inşa ediyor. Arasında Baltık, Doğu Avrupa ve Karadeniz var.

Hiç sürpriz değil işte... AKP, MHP, CHP ve DEVA’nın elbirliğiyle ABD’nin genişleme stratejisine onay verdiği gün, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Müsteşarı Celeste Wallander,Türkiye de dahil olmak üzere Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle, Türkiye’nin karar verdiği ve Montrö Sözleşmesi’nin bir nevi vekili olarak Montrö Sözleşmesi’nin bu hükmüne başvurduğu çatışma durumundan uzaklaşabileceğimiz koşullar üzerinde çalışmak istiyoruz” dedi (Harici, 24.1.2024).

ÇÖZÜLMESİ GEREKEN ÇELİŞKİ

ABD, Türkiye’yi komşularıyla karşı karşıya getirecek “NATO genişleme programı” uyguluyor, terör örgütlerine (PKK/PYD ve FETÖ) destek veriyor, İncirlik’ten İsrail’e Gazze’yi daha iyi vursun diye C-130’la Güney Kıbrıs üzerinden bomba taşıyor, İsrail’e Kürecik radarından istihbarat desteği sağlıyor, Karadeniz’i Türkiye’nin çıkarına aykırı olarak uluslararası deniz yapmaya ve bunun için de Montrö’yü yürürlükten kaldırmaya uğraşıyor, Türkiye’ye askeri ve ekonomik yaptırım uyguluyor...

TBMM’deki siyasal İslamcı, ülkücü milliyetçi ve Atlantik cumhuriyetçisi partiler ise ABD’nin programına tam destek veriyor. Türk milleti ile milletin Meclis’indeki partilerin ABD/NATO tutumları arasında büyük çelişki var ve çözülmesi gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları