Cumhuriyet ile gelişen Türkçemiz

10 Temmuz 2024 Çarşamba

Türk Dil Kurumu’nun 1978 Radyo ve Televizyon Dil Ödülü’nü kazandığım haberi Cahit Külebi imzalı bir mektupla bildirilmişti. O sıralarda İstanbul Radyosu’nda açıklamalı müzik programları yapıyordum. Öz Türkçe kullanmaya büyük özen gösteriyordum. Hatta müzik terimlerini de Türkçeleştiriyordum. Bu arada “Fazla öz Türkçe” kullanıyorum diye metinlerim sürekli denetime gidiyordu. Denetçilerin görevleri metinlerimizdeki doğru Türkçeyi korumaktı. Bir gün benim programı, tam yayına girecekken durdurmuşlar ve beni odalarına çağırmışlardı: ‘Uruk’ diye bir kelime kullanmışsın, o yasak” dediler. Hiç haberim yok, ben bilmiyorum bu sözcüğü, diye direndim. Meğerse kullandığım sözcük “ufuk”muş. O zamanki şeritli daktiloda “f” harfinin üstü çıkmamış, kelime “uruk”a dönüşmüş. İşin en gülünç yönü de olmayan bir sözcüğe yasak getirilmesiydi!

Ödülü almak için eşimle Ankara’ya gittik. Çetin Altan’a deneme ödülü, Necati Tosuner’e “Sancı Sancı” kitabıyla roman ödülü vermişlerdi. Sahneye çağrıldığımda çok heyecanlıydım. Ne söylediğimi zor anımsıyorum. Müzik terimlerinin Türkçeleştirilmesi üstüne bir konuşmaydı sanırım. Sonradan böyle bir çalışmayı da başlattım ama uluslararası kullanımında hiçbir ülke onları kendi dilinde kullanmaz ancak bir parantez içinde çevirir diye bıraktım.

TÜRK DİL KURUMU’NUN KURULUŞU

Bu hafta 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu’nun Atatürk’ün talimatıyla, “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” olarak kuruluşunun yıldönümü. Cemiyetin amacı, “Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkartmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek” olarak belirtilmiş. Kurula katılanlar Yakup Kadri, Samih Rifat, Ruşen Eşref, Celal Sahir gibi aydın kişilermiş. Atatürk’ün onca devrimi arasında belki de en çok kafasını yoran devrimin dil meselesi olduğu söylenir. “Onun cevabını aradığı soru, Orta Asyadan halis (öz) Türkçe konuşup yazarak gelen Türklerin niçin Osmanlıca gibi yapma bir dil meydana getirme ihtiyacı duyduğuydu. Millet olabilmek için sadece belirli bir zümrenin anladığı bu yapma dilden kurtulmak gerekti. Dil Reformunu bilimsel bir temele oturtmak için Çankaya Köşkü ve Dolmabahçe Sarayındaki çalışma odalarını büyük birer kütüphane haline getirdi; raflarını her milletten Türkolog ve oryantalistlerin yazdığı yapıtlarla doldurdu.” (Tekfen Vakfı yayını: 365 Gün Atatürk)

Ve Atatürk bu kitaplar arasında büyük bir tutkuyla çalışmaya başlamış. Büyük, geniş kitaplığının kocaman masası başında saatlerce, soluk almadan yorulmadan, bıkmadan sanki yarın sınava girecek bir öğrenci gibi çalışmış. Yanında da iki yardımcısı varmış. Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin en önemli etkinliklerinden biri de iki yılda bir yapılan Türk Dil Kurultayları olmuş. Atatürk sağlığında bu kurultaylara 1932, 34 ve 36 yıllarında bizzat katılmış. Bugün Türk Dil Kurumu, Tarih kurumuyla birleşerek, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu başlığını aldı.

BUGÜNKÜ TÜRKÇEMİZ

Ben Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde (Robert Kolej) okurken lise 4’teki çağdaş Türk edebiyatı hocam Vildan Acuner derslere eli kolu dergi ve kitap yüklü gelirdi. Öz Türkçe üstüne çok titizlenen, bizlere sürekli örnekler okuyan, değerli bir insandı. Benim sonradan Türk Dil Kurulu ödülü almamda ağabeyim Ergin Sander gibi Vildan Hoca’mın da payı çoktur.

Bugün ise “belagat” sahibi ülke yöneticilerimiz ellerinden geldiğince halkın anlamadığı Arapça ve Farsça sözcükleri kullanmakta ısrar ediyorlar. Halkımız onları anlamak için sözlüklere mi bakıyor, yoksa büyüklerimiz ne derse doğru der, diyerek üstünde mi durmuyor?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları