Ankara Müzik Festivali’nden anılar

01 Mayıs 2024 Çarşamba

Ben çocukluğumda Ankara’yı bilmezdim. İlkgençlik yıllarımdaki sömestr tatillerimde halam Naşide Koryak ve eniştem Behiç Enver Koryak’ın evlerine konuk olmaya başladım. Beni Ankara Devlet Operası’na, CSO’nun konserlerine ve tiyatrolara götürürlerdi. Halamlar Bahçelievler 25. Sokak, Maarif Evleri’ndeydi. Onların çevresindekilerin birbiriyle konuşması, birbirine saygısı ve kullandıkları dildeki öz Türkçe sözcükler bile beni etkilerdi. Bir konservatuvar öğrencisi olarak Ankara’daki bu sanat etkinliklerinde izlediklerimi arkadaşlarımla paylaşmaktan kıvanç duyardım. Yıllar geldi geçti ben müzik dünyasının derinliklerine daldım. Şimdi ne zaman Ankara’ya gitsem o günleri anımsarım. Bir yazar olarak Sevda Cenap And Vakfı’nın yıllar boyu pek çok etkinliğine katıldım: Ya altın madalya törenine ya da Ankara Müzik Festivali’nin konserlerine. Mehmet Başman ve eşi Sevgi Hanım’ın And Evi’nin sıcacık ortamındaki sanat insanları olmak üzere, beni derinden etkileyen nice müziksever, nice müzisyen ve değişik sanat dallarının nice üyesi ile tanıştım. Örneğin Metin And, başlı başına birkaç sanat dalını birleştirmiş, Bizans tiyatrosundan tutun, sanatın toplumla olan bağlarını incelemiş, hatta illüzyonist olarak da ün yapmış, ayrıntıları devleştiren bir dahiydi. 

38. ULUSLARARASI ANKARA MÜZİK FESTİVALİ

Bu yıl 38’incisi yapılan Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nde ancak son iki konsere katılabiliyorum. Önceki akşam Bilkent Konser Salonu’nda, “Gılgamış” başlıklı parlando operanın konser versiyonunu izledim ve seksen dakikalık süre içinde son derece etkilendim. Besteci Onur Türkmen, librettist Şebnem İşigüzel ve çalgı topluluğunun şefi Orhun Orhon’du. Gılgamış Destanı parlando operanın (Vokal müzikte konuşur gibi söylemek; çalgı müziğinde tane tane belirgin çalmak) ilk seslendirilişiydi. Açıklamalarda şu sözleri okuduk: “Opera ve tiyatronun bir araya gelmesi olan eser, insanlığın kadim sorunsallarına odaklanarak, ‘İnsan nedir’ sorusunun yanıtını arar.” Küçük bir çalgı topluluğu, dört kişilik bir koro ve üç kişilik oyuncu kadrosu vardı. Ve konunun ardında derin bir felsefe. 

Bilkent’e gelmek de benim için ayrı bir nostaljiydi. Rahmetli Prof. Dr. Ersin Onay beni ve eşimi bu yerleşimin temel atma safhalarında gezdirmişti. Sonra bana ve eşime özellikle konser salonunun planlanan akustik donanımını anlatmıştı. Salondaki kusursuz akustik duvarların yansıtma yönleriyle bağdaşan özel bir akorda bağlıydı. 

Not: Benim gazete yazılarım çarşambaları çıktığı için dün akşamki kapanış konserine ancak gelecek haftaki yazımda yer vereceğim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları