1 ve 2 Mayıs tartışmaları

06 Mayıs 2024 Pazartesi

CHP lideri Özgür Özel, “Kefaleti ben koyuyorum, Taksim’de olacağım” dedi; 1 Mayıs günü Saraçhane’ye gitti. Rejimin kararlılığı karşısında, “Polisle itişip kakışmak bana da partime de yakışmaz” anlayışıyla, direnişi, itişip kakışmayı işçilere, sol harekete bırakarak 1 Mayıs’ı terk etti. Ertesi gün, bir anayasal hakkı tanımayan rejimin başkanıyla AKP Genel Merkezi’nde buluştu. Yapılan konuşmanın içeriği açıklanmadı. Gelin, düşünmeye baştan, “siyasetin”, “diyaloğun” yapılabilme koşullarını anımsayarak başlayalım.

ADALET, SINIRLAR, FARKLILIKLAR

Adalet: Yalnızca haz ve acıyı ifade eden sesler çıkarabilen hayvanlardan farklı olarak insanlar, adalete ilişkin sorunlarını, taleplerini konuşabilirler. “Bir haneyi, bir devleti meydana getiren şey, bu konularda ortak bir görüşü paylaşmaktır.” (Aristoteles, Politics, (abç).

Sınırlar, “duyumsanabilir olanın paylaşımına”, zamanın ve mekânın kullanımına ilişkindir. Farklılıklar da görünür, duyumsanabilir ve söylenebilir olanı düzenleme, anlama yolları üzerindeki karşıtlıklara ilişkindir. Örneğin: A ve B, bir duvara bakıyorlar: (1) A, “Bu duvar beyaz”. B, “Ama bu duvar değil ki”. (2) A, “Bu duvar beyaz”. B, “Hayır siyah”. (3) B, “Evet beyaz ama...” 1. ve 2. durumlarda bir görüş (algı) ayrılığı söz konusudur. 3. durumda görüş (algı) farklılığı var. 1 ve 2 durumunda, konuşmaya devam etmenin ortak zemini yoktur. 3. durum paylaşılan bir gerçekliğin, ortak bir algının varlığına işaret ediyor. Bu durumda A ve B duvarın renginin tonlarına ilişkin farklarını konuşmaya devam edebilirler.

Bu noktada, duyumsanabilir, söylenebilir olanların sınırlarını, zamanın, mekânın kullanımını (paylaşımını) konuşmaya olanak veren ya da yasaklayan, dışlayan “hakikat rejimi” (Foucault) kavramından da yararlanabiliriz. Aynı “hakikat rejimini” (Doğruyu yanlışı ayırt etmeye yarayan kavramlar, kurallar...) paylaşmayanlar, o sınırları genişletmeyi, daraltmayı tartışmaya devam edemezler. Aynı “hakikat rejimi” içinde konuşmuyorlarsa anlaşma sağlamak bir yana siyaset, iktidar ve adalet konularında birbirlerini anladıkları bile şüphelidir.

1 VE 2 MAYIS

O iki güne, bu kısa anımsatmanın ışığında bakalım. 1 Mayıs zamanın ve mekânın kullanımının sınırlarının belirlenmesine ilişkindi. Özgür Özel, önce “Yargı (AYM) Taksim 1 Mayıs’ta açık olsun derken hâlâ Taksim’i 1 Mayıs’ta kapalı tutmak... Ben kefilim orada olacağım” sözleriyle rejimin yasalara karşın (anayasal bir hakkı askıya alan bir kararla) zamanın ve mekânın kullanımına koyduğu sınırlara, bir adaletsizliğe işaret etti. Sonra “Polisle itişip kakışmak bana da partime de yakışmaz” diyerek bu sınırları, “muktedirin” bir yasal hakkı askıya alma kararını (“istisna” durumunu-Schmitt), adaletsizliği (ya da adaletin yeni tanımını) kabullendiğini açıklamış, kendisini, partisini, işçilerin, sol hareketin dışına, “egemenin” yanına koymuş oldu. 2 Mayıs da bunlarla ilgilidir: “Kefaletine” kıymet vermeyenlerle görüşmeyi kabul etti. CHP lideri o “görüşmenin” tutanaklarının gizli tutulmasını kabul ederek halkın karşısında “egemenin” yanında yer aldı. Böylece, iktidarla yaptığı konuşmanın, ortak zeminini, paylaştığı “gerçekliği” (hakikat rejimi) de gizlemiş oldu. Sakın, her ikisi de duvarın renginde (rejimin kalıcılığında) anlaştıktan sonra, tonlarını konuşuyor olmasınlar? Daha baştan, “Makama saygıdan asla taviz yok” demiyor muydu? Sonra da 1 Mayıs tutuklamaları sürerken “Niyet okumuyoruz” sözleri de aynı “hakikati” paylaştıklarını düşündürmüyor mu?

Yerel seçimlerde CHP, iktidar karşısında psikolojik ve siyasi bir momentum kazandı. Rejimin, laik Cumhuriyeti tasfiye edecek, siyasal İslamın kazanımlarını güvenceye alacak bir anayasa yapabilmesi için öncelikle bu “momentumu” kırması gerekiyor.

Diplomasi bir “sıralama” sanatıdır; bir hedefe ulaşmak için atılacak adımların sırasının belirlenmesini içerir: Her adım bir sonrakini kaçınılmaz kılar. İlk adım, CHP’nin, adalete ilişkin sorunları konuşurken kendisine konan sınırları kabullendiğini, rejimi (başkanlık sistemini) değiştirmekten vazgeçtiğini göstermek olabilirdi. 1 ve 2 Mayıs günlerinde yaşananlar, rejimin “sıralama” stratejisinin işlemeye başladığını, ilk adımın başarıyla atıldığını düşündürmüyor mu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları