Kadınlar...

23 Ekim 2021 Cumartesi

Geçen günlerde Özlem Gürses ekrandan isyan etti; kendisine yapılan küfür, taciz ve tehdidi okudu. Yargı, günün sonunda boşa düşmüş, bir gazeteci ağır hakarete uğramış. Neye yarar? Çürümüşlük sardı her yanımızı.   

***

İki yüzyıl önce Londra sokaklarında bir kadın, muhalif bilinen gazete, “London Journal”ın dağıtımcılığını yapıyordu. Kadının adı: Anne Dodd’tu. Arada müstear isimle gazetesine makaleler yazıyordu. Polis takibiyle yaşıyor, kalabalık ailesine bakma zorunluluğunu ve hastalığını bahane ediyor, uzun cezaevi günlerinin sonunda her defasında Emniyet’ten yakasını kurtarmayı başarıyordu. Özgürlük ve eğitimin paralelliğine sonuna kadar inanıyor, yönetenlerle ilgili gerçeklerden herkesin haberdar olması için elinden geleni yapıyordu. Yaşamı bağımsız düşünce adına yaptığı fedakârlıklarla geçti.     

Dodd’dan bir kuşak sonra bu defa kadın gazeteci olarak Eliza Haywood çıktı ortaya. Sadece İngiltere’de değil Avrupa ülkelerinde, hatta Amerika’da yazdıkları ilgi gördü. O kadar ki pek çok erkek yazar ona, “aptal, yazmayı beceremeyen kadın” olarak iftira attı. Çıkardığı “Female Spectator” felsefeden coğrafyaya, tarihten matematiğe kadar farklı yelpazede yazılarla çıktı okurun karşısına. Çıkardığı gazetenin bir moda dergisine dönüşmesi için kerelerce baskıya maruz kaldı. Bu kadar aşağılamanın karşısında üstüne bir de yine polis tarafından gözlenmeyi, takibe alınmayı yaşadı. Hatta defalarca cezaevi gördü. 

Fransa’da Mme de Beaumer, Journel des Dames’in idaresini devraldığında çevresindekiler gazetenin ürkek bir yönetiminin olacağını düşünüyordu. Beaumer, kısa sürede Paris’teki basın sansürcülerine savaş açtı. Ona göre kraliyet tebaası ile kitap polisi, misyonunu gerçekleştirmesi yolundaki engellerdi. Her gün Bastille’e atılma tehlikesi ile yaşadı. Dövüşken üslubundan hiç taviz vermeden yoluna devam ederken kadınların ikincil konumuna karşı da isyan bayrağı açtı. Bir süre sonra Hollanda’ya kaçmak zorunda kaldı. Uzun sürgünlük döneminin ardından Paris’e dönüp yeniden gazetesinin başına geçmek istedi. Bunun için de Paris’in ünlü basın sansürcüsü Marin’in karşısına sıra dışı bir şekilde çıktı. Erkek kıyafeti giymişti, kafasında geniş bir şapka, belinde uzun bir kılıç vardı. Bu defa da Marin, onu kamu ahlakını rencide eden biri olarak lanse etmeye çalıştı. Ama başaramadı. Çünkü kalemi sivriydi ve yazdıkları her türlü bariyeri aşıyordu. 

***

Onlar, Avrupa yayın hayatında sorumluluğunun farkında, kararlı, gözü pek bir avuç kadındı. Her birinin mücadeleleri ve çabaları eli kalem tutan pek çok kadının önünü açtı. 

Aradan geçen yıllar neye yaradı? 

Onca tehditle yeniden düştük yüzyıl gerisine. 

***

Bir kadının gazetede yazabilmek için kaç erkeğin iradesini hiçe saydığını düşünebiliyor musunuz? Önce baba, sonra eş, sonra iktidar kuşatması. Tek tek hepsiyle hesaplaşmanız gerekecektir.  

Dudak bükeceklerdir önce. Kadın yazar diyerek kıskaca alacaklardır. Şiir yazıyorsanız kadından şair mi olur diyerek kıs kıs güleceklerdir. Felsefeciyseniz, hiç kadın filozof olmadığını ihsas ettireceklerdir. Gazeteciyseniz, moda ve magazin sayfalarına itmeye çalışacaklardır sizi. Demeseler de hissettireceklerdir.  

Oysa elinizde tuttuğunuz gazete dahil pek çok medya organı, kadınların ferasetiyle, mücadelesiyle, azmiyle ayakta duruyor. Erkeklerin olduğu yere ve alana destursuz giren eksik etekliler çıkarıyor her şeyi.  

***

Meselelere inatla el atan cesur kadınlar, ses çıkarmaya devam ediyor hâlâ. Adları değişiyor sadece. 

Yazıyor kadınlar…  

Konuşuyor kadınlar… 

Ekrandan sözlerini sakınmıyor kadınlar… 

Ve yüreğinize oturtuyor! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları