Etnikçilik, demokrasi ve koalisyon

16 Haziran 2015 Salı

Herkesin gördüğü ama kimsenin açıkça telaffuz etmediği bir gerçeğe işaret ederek başlayalım:
Erdoğan’ın kişisel olarak temsil ettiği AKP’nin dinci otoriterlik anlayışına karşı seçmen, etnik bir partiyi, HDP’yi barajın üstüne taşımış, bir başka etnik kökenli partiyi, MHP’yi de güçlendirmiştir.
Çarpıcı bir ifade olsun diye, biraz abartarak, “Demokratik soslu etnikçilikler din aromalı otoriterliği yendi” bile diyebiliriz.

***

Benim de aralarında olduğum pek çok kişi, seçim sonuçlarını “Diktatörlüğün yenilgisi” ve “Demokrasinin zaferi” olarak niteledi.
Oysa toplumbilimsel olarak görülmesi gereken seçim sonucu şudur:
Türkiye’de siyasal yelpazenin iki ucunda yer alan etnik-milliyetçi iki parti, seçimlerden güçlenerek çıkmıştır.
Elbette Türk milliyetçiliğinin temsilcisi olan MHP içinde de, Kürt milliyetçiliğinin temsilcisi olan HDP içinde de demokratik ve muhafazkâr oyların oranı azımsanmayacak ölçüdedir:
Her ikisi de milliyetçiliklerine hem muhafazakârlığı hem de demokratikliği eklemlemiş...
Ve sonuç olarak etnik kimlikli bu iki uç partinin başarısı, Erdoğan ve AKP’nin dinci otoriterliğine karşı demokratik bir zafer elde edilmesine yol açmıştır.

***

Milliyetçi partilerin iki uçta güçlenmesi, hiç kuşkusuz, Türkiye’nin oluşturacağı çözümleri üretmek için izlenecek yönteme de ışık tutmalıdır:
Uzun vadede Türkiye’nin istikrarı ve refahı, (sanıldığı gibi AKP-CHP koalisyonunda değil) son tahlilde, MHP ile HDP’yi dengeli bir biçimde uzlaştıracak “demokratik yöntemle” belirlenecek olan çözümlerdedir...
Önce demokrasi kurulacak, sonra demokratik yöntemlerle çözüm aranacaktır!

***

Çözüm sürecinin kalıcı olabilmesi, önce demokrasinin yeniden kurulmasına bağlıdır.
Yani önce, seçim ve partiler yasalarında değişikliklerin, adalet ve eğitim reformlarının, temiz toplum hesaplaşmalarının gerçekleştirilmesi, yağmanın önlenmesi ve STK’ler ile medyanın özgürleşmesi sağlanmalıdır:
“Çözüm süreci”, kapalı kapılar arkasında yapılan gizli ve karanlık pazarlıklarla değil, demokrasi yeniden kurulduktan sonra, halkın önünde ve halkın temsilcileri tarafından yapılacak açık ve şeffaf müzakerelerle kalıcı bir sonuca ulaştırılabilir...
Bu süreç de ancak, CHP’nin demokrat kimliği ile güvenceye alınacak bir ortak Meclis programı veya bir ortak hükümet ile olanaklıdır.
İster hükümetten önce, yukarda saydığım demokratik reformlara yönelik bir ortak Meclis eylemi için uzlaşılsın ve bir takvim yapılsın...
İsterse doğrudan katılınarak ya da dışardan destekli, ikili veya üçlü koalisyonlar kurulsun...
Türkiye’nin uzun vadeli istikrarı, bu üç muhalefet partisinin bir biçimde demokratik rejimin restorasyonu için bir uzlaşmaya varmasında yatmaktadır.
Elbette partilerinin ceberut yönetiminden ve yolsuzluk iddialarından bıkmış olan AKP’li politikacılar da bu süreçte olumlu bir rol oynayabilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları