Türkiye’ye anahtar deliğinden bir bakış

01 Şubat 2024 Perşembe

Türk halkının dizilere gereğinden fazla önem verdiği söyleniyor. Haklı bir eleştiri olabilir. Özellikle ana akım medyada yayımlanan dizilerdeki karakterlerin olumsuz davranışlarının çocuk ve gençlere kötü örnek olduğu sık sık dillendiriliyor. İlgi çekici bir tartışma: yaşamı karakterlerine yansıtırken gerçeklikten kaçınmamak mı, sosyal sorumlulukları gözeterek anlatıyı oluşturmak mı? Karar sizin.

Ancak dizilere verdiğimiz öneme dikkat ederken bu kurgu mecralarının gerçekler hakkında verdiği önemli verileri de göz ardı etmemek gerekir.

Örneğin, cuma akşamlarının en çok izlenen iki dizisi “Kızılcık Şerbeti” ve “Yalı Çapkını”nın izlenme verileri arasındaki farklar bize bazı sosyal gerçekler hakkında bilgi verebilir.

Gazeteci Birsen Altuntaş, kendi internet sitesinde yaptığı bir haberde şu izlenme bilgilerine yer verdi:

Seküler bir öğretmenin kızının, zengin ve muhafazakar bir ailenin oğlundan hamile kalıp evlenmesinin ardından iki farklı uçtaki ailenin çatışmasını konu alan “Kızılcık Şerbeti”nin son bölümü (26 Ocak) İzmir’de 14.96, Ege Bölgesi’nde 12.92, İstanbul 10.51, Marmara Bölgesi’nde 10.37, Ankara’da 8.46, İç Anadolu’da 8.35 Karadeniz Bölgesi’nde 7.23, Akdeniz Bölgesi’nde 6.48 ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 5.95 reytinge ulaştı.

Antepli bir ailenin kızının İstanbul’da yalıda yaşayan aileye gelin gitmesini konu alan “Yalı Çapkını” ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 10.69, Akdeniz Bölgesi’nde 9.82, İstanbul’da 7.37, İç Anadolu’da 7.2, Marmara Bölgesi’nde 7.15, Karadeniz Bölgesi’nde 6.41, Ankara’da 6.21, Ege Bölgesi’ne 5.41, İzmir’de 5.29 reytinge ulaştı.

Bu habere sosyal medyada en sıklıkla yapılan yorum, “Tam tersi olması gerekmez mi?” şeklindeydi. Gerçekten tam tersi olması gerekmez mi?

Türkiye’deki laik kesim için bir yalıda yaşanan entrikaları izlemek muhafazakar bir ailenin “hiç alışık olunmayan” adetlerine tanık olmaktan daha “izlenebilir” olmaz mı? Veya muhafazakâr kesimler için de kendileri gibi değerleri olan bir aileyi izlemek daha “çekici” değil mi?

Görünüşe göre hayır. Aslında insanlar televizyon izleyicisi davranış biçimi olarak kapı deliğinden, görmelerinin “yasak” olduğu şeyi izlemeye çalışmayı seviyorlar. Bir zamanlar resimlerin, estetik değerlerinden çok değindikleri konu ve üretildikleri çağa ilişkin belge olma nitelikleriyle değerli olmaları gibi…

Televizyon artık evimizin bir köşesinde, dünyayı gözetleyebildiğimiz küçük karanlık kutunun çok ötesinde bir araç gibi görünse de bizim izleme alışkanlıklarımız pek değişmiyor. Nitekim kurgusal yapımların halen belge olma niteliğini koruyabiliyor olması da belgesel türünün işlevsizliğinden değil. Kurgusal dramanın “gerçeği” gerçeğin kendisinden çok daha izlenebilir kılmasıyla ilgili.

Kapı aralığından, anahtar deliğinden baktığımız dünyalar aslında ulaşamadığımız arzularımızı, geri gelmeyecek kayıplarımızı da işaret eder. Bizde olmayanı, kaybettiğimizi asla elde edemeyeceğimizi görme, biraz olsun yaşar gibi hissetme isteğimizi yansıtır.

Peki sizce düzenli izlediğimiz yapımlar hangi isteklerimizi yansıtıyor ve biz neden bu isteklerimizi dizilerde bulmaya çalışıyoruz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yüzeyselliğin tarihi 4 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları