Sonunda iyiler mutlaka kazanır mı?

25 Ocak 2024 Perşembe

Yanıtı hemen vereyim. Evet, çünkü kazananların zaten ne kadar “iyi olduklarını ballandıra ballandıra anlatmak için yeterince fırsatı vardır, kaybedenlerin ise…” 

Siyasetle ilgili konuşurken karakterlere, kurumlara ve olaylara gereğinden fazla anlam yüklüyoruz diye düşünüyorum kimi zaman. Çünkü siyaset kurumları ve aktörleri de aslında gündelik yaşamın yansımalarından ibaret.

Oy verdiğimiz partiler ve kişiler de aslında kendi kitlelerinin birer ortalaması olmak zorunda. Çünkü 100 binlerce, milyonlarca insanın sesi olmak, onları ortak bir paydada buluşturmak da biraz vasatlık gerektirir. Şimdi bu düşüncemi size iyilik-kötülük kavramları üzerinden anlatacağım.

Siyasi yapılar bir dava etrafında biçimlenir. Ortada belli bir kalabalığı ilgilendiren bir hedef, sorun, fikir veya bunların birleşiminden oluşan bir ideoloji varsa zaten bir topluluk, parti vs. kendi doğası içinde oluşur.

İdeolojiler birçoğunuzun bildiği gibi Fransız Devrimi, Aydınlanma, Sanayi Devrimi süreçlerinde oluşmuş bütüncül ve büyük fikirlerdir. Büyük kitlelere, güçlere ve adanmışlığa gereksinim duyarlar.

Kendilerini gerçekleştirdiklerinde bir “zafer” miti, kaybettiklerinde “direnç” öyküsü oluştururlar. Çünkü ideolojilerin zaman aralığı sonsuzdur, kendilerini öyle kurgularlar. “Gelecek elbet o güzel günler” ön kabulüyle kitlelerini yönlendirirler ve ulaşılması zor bir cenneti vaat ederler.

Bu da doğaldır çünkü ideolojik düşünce Batı’da, dinin günlük yaşamdaki etkisinin azalamaya başladığı 19. yüzyılda toplum üzerinde etki kazanmıştır. Düşünsel bir boşluğun yanında inanç boşluğunu da doldurması gerekmiştir.

Ancak 21. yüzyıla girerken hemen tüm fikir kaynakları şu argümanla karşımıza çıkmıştı: “İdeolojiler öldü!” Eskiden “zamansız” görünen ideolojiler gerçekten öldü mü? Bunun yanıtını en iyi ideoloji üzerinden kitleyle iletişim kuran partiler verebilir. 20 yüzyılda kurulan parti isimlerine bir bakın ve onlara göre çok daha yeni olan partilerin isimlerine bir bakın…

Siyasi temelli ideolojilerin yerini insanların duygularına seslenen isimlerin almaya başladığını göreceksiniz. Sosyalist-liberal, muhafazakar-laik, demokrat-cumhuriyetçi gibi ayrımların sonuna geldik. Artık siyaset çok yalın iki ayrışma üzerinden kendisini kurguluyor: İyiler-kötüler, kahramanlar-hainler…

“Kahramanın yolculuğu”na çıkarken karşımıza çıkan hainleri yok ediyor olma fikri, emin olun en büyük zevki gerçeküstü kurguya sahip video oyunları dünyasında zaman geçirmek olan nesillere “sermayenin zincirlerini bir bir kıran devrimci” olmaktan daha cazip geliyor.

Elbette bu duruma siyaset de alışıyor, geçen yıl seçim öncesindeki duygu seli şarkılar eşliğindeki reklam kampanyaları, kalp işareti yaparak halkı selamlayan liderler, 15 saniyede siyasette kartları yeniden dağıtmaya aday olan bir dans videosu…

Bu yeni siyaset dili henüz emekleme döneminde ve geçmişin siyasi alışkanlıkları hâlâ geçerliliğini koruyor ama bana sorarsanız yeni siyaset dilinin ivmesi o kadar hızlı yükselecek ki alışkanlıklarını hızla terk edip yeni duruma uyum sağlayamayanlar bir anda gözümüzün önünden uzaklaşacak. Hatta deneyim olarak bilinenlerin prangaya dönüşeceği bir siyasi geleceğin hemen öncesindeyiz diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yüzeyselliğin tarihi 4 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları