Altan Öymen

İstanbul’da iki toplantı

29 Kasım 2023 Çarşamba

Geçen cumartesi, “Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”ydü.

Kadınlara yönelik şiddet, malum, dünyanın birçok ülkesinde örnekleri görülen ve şiddetin cinayetlere kadar varan vahşi örneklerini de içeren bir suç eğilimi... Zaman zaman ülkemizde de yaygınlaşıyor ve büyük acılara yol açıyor. Buna karşı, mücadelenin -sadece ulusal alanda değil- uluslararası işbirliğini gerektiren önlemlerle de sürdürülmesi ve geliştirilmesi gerekiyor.

O gerçeğin farkında olan uluslararası kuruluşlardan biri, Türkiye’nin de başlangıçtan beri üyesi olduğu Avrupa Konseyi...

Türkiye, Avrupa Konseyi’nin o konuda 2000’li yıllarda başlattığı çalışmalara da katılmıştı. Hatta o çalışmaların sonunda hazırlanıp toplantısının ev sahipliğini yapan ülke olmuştu. O yüzdendir ki tüm Avrupa Konseyi ülkeleriyle, başka ülkelerin de imzasına açıldığı anlaşmanın adı da İstanbul Antlaşması’dır.

Ama sonrası malum: Bir gün ne olduysa oldu. Bir gece vakti, cumhurbaşkanının imzasıyla, o antlaşmanın imzacıları arasından çekildi Türkiye!...

Peki, niçin? Niçin olduğu, şimdiye kadar, kamuoyuna anlaşılır bir gerekçeyle hâlâ açıklanmadı.

İşin ilginç bir yanı da şu:

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkan Tayyip Erdoğan cumartesi günü, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nde, “Bu yüzyıl kadınların yüzyılı olacaktır” diye bir demeç verdi. “Devlet olarak kadına yönelik şiddette karşı mücadeleyi temel politikamız haline getirdik” dedi.

2012 yılında çıkardıkları 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu”nun o yolda başarılı sonuçlara yol açacağını söyledi. Ama imzalandığı şehrin adıyla “İstanbul Sözleşmesi” diye anılan Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni, hangi bölümlerinden, hangi maddelerinden dolayı zararlı sayıp da sözleşmenin altındaki imzasını çektiğine dair somut bir şey söylemedi.

Çünkü o sözleşmenin metni, 11 bölümüyle 81 maddelik koca bir metin. Uzunluğu A4 sayfası olarak 25-30 sayfa eder. Eleştirilecek yerleri varsa işaret edilmesinde fayda var. Çünkü Avrupa Konseyi üyeleri başta olmak üzere, imzalayan veya destekleyeni çok. “İstanbul Sözleşmesi” adıyla anıldığına göre, devletimizin de sorumluluğu var o eleştirilen konularda. Tek tek belirtilsin ki öteki imzacılar da uyarılsın. Yanlışların verebileceği zararlardan korunsunlar...

***

Kadınlarla ilgili “İstanbul Sözleşmesi” derken İstanbul’un hayli eski döneminde ev sahibi olduğu, bir de “Dünya Kadınlar Birliği’nin 12’nci Kongresi” vardı. Ben de onu hatırladım. Arşivlerden bakarak burada özetleyeyim:

Yıl 1935’ti. Lahey ve Zürih başta olmak üzere belirli şehirlerdeki kadın hakları savunucularının oluşturdukları Uluslararası Kadınlar Birliği 12’nci kongresini yapacağı şehir olarak İstanbul’u seçiyor. Nedeni şu: Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, kadın haklarını yerleştirme konusunda, en etkili adımları atan ülke... Bunu 1926 yılında insan hak ve özgürlükleri açısından, Medeni Kanun’u kabul ederek gösterdiği gibi, kadınlara siyasal haklarını tanıyan yasalar ve uygulamalarla, 8 Şubat 1935’te yapılan milletvekili seçimlerinde de Meclis’e 18 kadın milletvekili seçilmesiyle de somutlaştırmış. Uluslararası Kadınlar Birliği de bu gelişmeyi göz önünde tutarak o yılki kongre yeri olarak İstanbul’u seçmiş. Türk hükümeti de birliğe, kongre yeri olarak Yıldız Sarayı’nı tahsis etmiş. Kongreye 30 ülkeden 210 delege katılmış. 11’i Türkiye’den.

Kongrede, kadın erkek eşitliğinin yanında, bir kısmı Türkiye tarafından o vakte kadar kabul edilmiş olan ilkeler dahil, dünya barışının korunması yolundaki birçok ilke ve hedeflerin desteklenmesi için kararlar alınmış.

Kongreye Cumhurbaşkanı Atatürk’ün gönderdiği telgrafın özeti şöyle:

“Siyasi ve içtimai hakların kadın tarafından kullanılmasının, beşeriyetin (insanlığın) saadeti ve prestiji bakımından elzem olduğuna eminim.”

***

Dünya basınının da ilgiyle izlediği kongre nedeniyle İstanbul’a gelen ve Türk hukuku üzerinde çalışmalar yapan İsviçreli Hukuk Doktoru Ringwald, Türk Medeni Kanunu’nun, aşağı yukarı aynen İsviçre’den alınmış olmasına rağmen, Türk kadınlarının İsviçre’ye nazaran siyasi alanda daha büyük avantajlar elde ettiklerini belirtti.

***

Evet, yazı gene üst başlığımızdaki söze uygun oldu: “Dünden bugüne” sanırım, başka söze gerek yok.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kavala ve Demirtaş 29 Mayıs 2024
Normalleşme sorunu 22 Mayıs 2024
Asker mi, sivil mi?... 15 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları