Altan Öymen

‘Halk ittifakı’

13 Aralık 2023 Çarşamba

İ yi Parti, seçim öncesinde CHP’nin son önerisini de reddetti. “Benimle herhangi bir şekilde işbirliği yapmak ister misin” sorusuna, “Hayır” dedi.

Bu, tabii, partinin genel yönetim kurulunun kararıydı. Karara, “Hayırlı olsun” demekten başka yapacak bir şey yok. Ama bunun bir resmi gerekçesi var ki, o gerekçe üzerinde, herkesin biraz durması gerekiyor.

O gerekçeyi, partinin sözcüsü belirtti. Dedi ki, kararı açıklarken:

“Genel yönetim kurulumuz, 2024 seçimlerine hür ve müstakil olarak girme kararını almıştır.”

Gerekçe bu. Amaç, “seçime hür ve müstakil olarak girmek…” Veya bugünkü dille, “özgür” ve “bağımsız” olarak girmek…

Peki, seçime başka bir partiyle, işbirliği veya güçbirliği, yahut ittifak, ya da koalisyon halinde giren parti, bağımsızlığını ve özgürlüğünü kaybetmiş mi sayılıyor?

İyi Parti’nin kendi geçmişini bırakalım. Sayın genel başkan, “Millet İttifakı” diye adlandırdığı işbirliği ortamının oluşturulmasındaki payını sonradan “Hayatımın büyük hatası” gibi sözlerle tanımladı. Ama o “hata”sını yaparken, partisinin “özgürlük ve bağımsızlığı yok mu olmuştu”?

Tam tersine… O kuruluşun içinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin tek başına veto hakkına sahip üyeleri gibi, “istemediği her önerinin kabulünü önleme” olanağını kullanamamış mıydı bu sayın genel başkan?

İyi Parti’den o soruya karşı bir açıklama yoktu. Ama yazıyı, bu ve benzeri sorularla sürdürüp bitirmek istemem. O soruların yanıtı, artık ileride, ülkemizin siyaset tarihi üzerindeki akademik yayınlarda aranacak…

***

Ancak demokratik siyasal hayatımızın geleceğine yönelik olarak birkaç noktaya değinmek isterim:

Asıl sorun şudur: Partiler arasındaki işbirliği-güçbirliği gibi “birlikte hareket etme” gereği, demokratik rejimin, hele demokratik parlamenter rejimlerin “olmazsa olmaz”larından biridir. Özellikle de, “tek adam” rejimlerinin özleminden bir türlü kurtulamamış siyasetçileri hiç eksik olmayan ülkeler için…

O durumun öteki dünya ülkelerinin birçoğundaki örnekleri de az değildir. Bugüne kadarki yazılarımda onları yeri geldikçe hatırlatmıştım. Hele İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Avrupa’da Almanya’dan Fransa’ya, İtalya’ya, Benelüks ükelerinden, İskandinav ülkelerine kadar İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki ülkelerin birçoğu, yeniden yapılandırılmalarını, savaş sonrasındaki “birlikte çalışma” usulleriyle gerçekleştirmişlerdir. Ama, aralarında benim bildiğim partilerden hiçbiri, “Ben o partiyle işbirliği yaptım. Öyleyse bağımsızlığımı kaybettim, özgürlüğümü kaybettim” diye, hallerinden şikâyet edip, “birlikte çalışma” usulünü “ilke olarak” reddetmemişlerdir. Ve zaman zaman karşılarına çıkan, bugün de bazı ülkelerde kendini gösteren “demokrasiyi daraltıcı” girişimleri önlemeyi başarmışlardır.

Herkes görüyor ki, Türkiye’nin bugünkü siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, diplomatik, iç güvenlik, dış güvenlik alanlarıyla diğer önemli alanlardaki sorunlarının nedeni, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı konulan ve bugünün dünyasındaki demokratik ülkelerin hiçbirinde benzeri olmayan yönetim biçimidir.

Bunun her alandaki örnekleri her gün, her yerde karşımıza çıkıyor. Mesela, ben bu yazıyı yazarken saat sabahın yedi buçuğu. Ortalık daha aydınlanmamış. Niçin?..

İktidarda, “yaz saati-kış saati” ayırımını, “elektrik tüketiminden kâr edeceğiz” iddiasıyla kaldırıp, çocukları okula karanlıkta göndermeyi tercih ederek Türkiye’nin mensubu olduğu Avrupa Konseyi ülkelerindeki uygulamaların yerine, bazı Ortadoğu ülkelerinin uygulamalarını tercih eden siyasetçilerimiz vardı da onun için…

Tabii, saymakla bitmez, her gün karşılaştığımız demokrasi dışı, çağdaşlık dışı, mantık dışı kararların, uygulamaları… Ülkemizin, hapishanelerde -mahkeme kararı da olmaksızın- yıllarca yatırılan düşünürleri, gazetecileri, yazarları, üniversitelileri, siyasetçileri… Toplumun hangi bölümünün manzarasına bakarsınız, karşınıza çıkan olumsuz görüntülerin çoğunun benzerleri, Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde bu kadar belirgin bir şekilde görülmedi.

Ülkemizin bugünlerdeki en önemli, en öncelikli ve en yaşamsal gereksinmesi, bu durumun değişmesidir. Anayasamızın gerektirdiği, demokratik, sosyal, laik bir hukuk devletinde yaşama hakkımızı yeniden elde etmemizdir…

Umudumuz şudur: Önümüzdeki seçimlerde, o hedefe yönelik bir güç birliğinin gerçekleşmesi, bazı partiler arasında mümkün olmasa da, halkımızın içinde, seçmenlerimizin geniş kesimlerinde kendiliğinden mümkün olabilir. Önümüzdeki yerel seçimlerde, bugünkü iktidara demokrasinin gereklerini hatırlatabilecek bir “halk ittifakı” kendiliğinden oluşabilir.

“Kendiliğinden” derken… Bunda, tabii, ancak o amaca yönelik; kadınıyla, erkeğiyle, gençleriyle, yaşlılarıyla tek tek tek insanlarımızın gayretleri belirleyici olabilir. Ama “olmaz” diye bir şey yok. Bana, bu, bu defa artık “olabilecek” gibi geliyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bayram yazısı... 19 Haziran 2024

Günün Köşe Yazıları