Altan Öymen

Bazı davalar...

10 Temmuz 2024 Çarşamba

Mahkemelerimizde iki dava var. 

(Aslında ülkemizde mahkemede sürdürülmekte olan dava sayısı pek çok. Büyük bir kısmının sonuca bağlanması çok uzun sürebiliyor. Ama o iki dava yan yana konulduğunda ilginç bir durum ortaya çıkıyor.)

Biri, Doçent Dr. Sinan Ateş’in öldürülmesi davası... Ülkü Ocakları’nın başkanlığını yaptıktan sonra şehir ortasında güpegündüz öldürülen Ateş’in davasının ikinci bölümü, geçen hafta görüldü. Sanıklar, ilk bölümdeki savunmalarını değiştirdi. “Biz onu öldürmek istemedik. Borcu varmış. Ona ihtar cezası vermek için ayaklarına ateş ettik. Sonra öldüğünü öğrendik” gibi yeni bir savunma ifadesi verdiler. Dava 19 Temmuz gününe ertelendi.

***

Öteki dava, yaklaşık yedi yıl süren Osman Kavala davası... Kavala’nın tutukluluğu hep devam etti. Aradan geçen zaman içinde iddianameleri değişti. Sonra karara bağlandı. Kavala, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini “cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” iddiasıyla müebbet hapis cezasına mahkûm edildi. O davaya karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan itirazla ilgili gelişmelerin sonucu bekleniyor. Ayrıca “kanun lehine bozma” talebi de adalet bakanının masasında.

Peki, nedir o “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya” teşebbüs cezasının delilleri?... Planları mı ele geçmiş?... O meçhul “örgüt”ün mensuplarının itirafları mı var? Veya başka beyanlar mı? Kavala’nın o “delil”leri karartması mı söz konusu ki tutukluluğun sürdürülmemesine engel sayılıyor.

Bu sütunda da belirtmeye çalıştım: Kavala -tanıyanlarının bildiği gibi- en değerli aydın insanlarımızdan biridir. Ne hükümet devirmek gibi bir amaçla ilgisi vardır, ilgisi bir yana, ne de herhangi bir şiddet eylemine katılma araçları vardır.

Kovuşturmasının daha önceki aşamalarında da suç unsuru aranan, Gezi Parkı olayını destekleme gösterilerini izlemesinin veya onlara katılmasının suç sayılması da olacak şey değildi. Bu, her vatandaşın doğuşundan itibaren sahibi olduğu temel hak ve özgürlüklerden biridir. Bazı siyasilerimiz o gerçeğin hâlâ farkında olmasa bile tüm hukukçularımız bunu iyi biliyor olmalıdır.

***

Özetle: Bir mahkememizdeki bir cinayet olayıyla ilgili davanın ilk aşamasında, cinayeti işledikleri ve katkıda bulundukları iddia edilen sanıklar, bu yeni aşamada, daha önceki ifadeleri değiştirmişlerdir. İşlenen cinayetin bir “alacak-verecek” sonucu olduğunu, amacının sadece ayaklarına kurşun sıkıp onu borcunu ödemeye yöneltecek bir ihtar hareketi olduğunu anlatmışlardır. Olayda onu öldürmek gibi bir amacın bulunmadığını, attıkları kurşunun ölüme neden olabileceğini tahmin bile etmediklerini ifade etmişlerdir.

Mahkeme salonundaki sorgularında davaya yansıyıp televizyonlara, gazetelere geçen ifadelere göre, öyle bir tablo ortaya çıkmıştır ki sanki kabahat ölendedir, sadece yaralanması gerekirken onunla yetinmemiş, ölmeyi tercih etmiştir...

Osman Kavala’daki suçlama değişiklikleri de zaman içindeki savcı iddianameleriyle oluşturuluyor. Osman Kavala, bir iddianameye göre “Gezi sanığı” durumuna geçiriliyor, bir başkasında hükümet darbesi sanığı... Tutuklu halde kalması hangi suç iddiasıyla mümkün olacaksa, ona göre...  

***

Şu konuya zaman zaman değinmiştim, bugün de bir özet yapayım: Gazetelerin, televizyonların ve diğer medya kuruluşlarının mahkemelerdeki önemli duruşmalarla ilgili yayınlarına daha fazla yer ayırmalarında fayda var. Çünkü özellikle bu dönemde, hukuk ve adalet sistemimizdeki sorunlar giderek artmıştır.

Tabii, şu gerçek var: Zamanımızda, duruşmaların izlenmesi giderek daha da zorlaşıyor. Basının mahkeme salonları içinde çalışması kolay değil. Görüntülü çekim yapmak yasak. (O, başka bazı ülkelerde de var ama bazı ülkelerde ressam gazetecilerin katkısıyla oluşturulan çizgiler yoluyla, bir ölçüde de olsa canlandırılıyor. Ve daha önemlisi: Verilen ifadelerin metinlerin önemli bölümleri “Dedi ki” denilip, kelime kelime yayınlanabiliyor. Mahkeme heyetinin avukatlarının, sanıkların, tanıkların katıldığı sorulu-cevaplı diyaloglar aktarılabiliyor. Gerçi bunların bir süre sonra tutanakları yayınlanıp okunur hale gelebiliyor ama, toplum kesimlerinde, o yayınları günü gününe izlemek isteyenler de artıyor.

Ayrıca kimdir o sanıklar, tanıklar, hakimler, savcılar... Özellikle çok imzalı kararlara oy veya karşı oy verenlerin isimleri merak ediliyor.

Oysa duruşmaların izlenebilmesi ve onlara katılan kişilerin görüşlerinin bilinmesi, mahkemelerin duruşmalarının kamuya açık olması kuralının bir gereği... Meclis’teki komisyon veya Genel Kurul çalışmalarındaki gibi... Demokratik bir devlet olmanın koşullarından biri.

Zamanla, mahkemelerdeki bazı hallerde o kuralın tam tersine uygulamalar çıktı. Bazı tanıkların dinlenmesi, “gizli tanık” usulüne göre yapılabiliyor.

Adaletin işleyişinde gizlilik-açıklık konusuna değinmemin bir nedeni de şu: Bugün ülkemizde “hukuk ve adalet” konusunda olup bitenleri görüp öğrenmeye, yarın gelecek kuşakların da ihtiyacı olacak... Ve bu, her alanda olduğu gibi “hukuk ve adalet” alanındaki olumlu gelişmelerin de olumsuzlukların da nasıl ve hangi nedenlerle ortaya çıktığının değerlendirilmesine katkıda bulunacak... Zaman içinde olumlu gelişmelerin artmasının, olumsuzlukların azaltılabilmesinin çarelerinin aranması için...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları