'Suçsa Ben Bu Suçu İşliyorum'

29 Mart 2013 Cuma

- Suçsa ben bu suçu işliyorum.
İktidarı meşru bir hareketi suç olmaktan çıkarmaya zorlama amacını güden bir muhalefet partisi lideri veya etkin bir sivil toplum kuruluşunun yöneticisi değil, bizzat TC Adalet Bakanı
Sadullah Ergin’dir yukarıdaki sözlerin sahibi.
Sayın Bakan sözlerine bir açıklık getirmek üzere şunları da eklemeyi unutmamış:
- Bir savcı çıkıp
“siz Türkiye’ye niçin barışı getirmeye çalışıyorsunuz” diye hesap mı soracaktır?
Hep yazılıp çiziliyor ama nedense bir türlü anlaşılmıyor.
İktidar, yasalara meydan okumanın, engelleri o yolla aşmanın yeri değildir. Muhalefet, kamuoyunun vicdanı ile çatışan bir yasal yasaklamanın ortadan kaldırılması için yakınma veya meydan okuma yöntemini uygulayabilir. Bu da gelişmiş demokrasilerde, pek sıkça başvurulan olağan bir yol değildir.
Ama iktidar makamı aynı yöntemin uygulanacağı yasakların çevresinden dolanarak aşılacağı bir yer değildir. Demokrasilerde iktidarda olanlar eylemlerinin meşruiyetini o yolla değil, yasal düzenlemelerle sağlarlar.
Kürt sorununun çözümünde atılması planlanan adımlar ile ilgili olarak, yasal düzenleme isteyenler, velev ki, kafalarının arkasında başka hesaplar da olsa, haksız değillerdir.

\n

***

\n

Ama iktidar her gelişmenin dizginini elinde tutarken, hiçbir konuda yasal düzenlemeye de gerek görmüyor.
Adalet Bakanı’nın bu tavra gösterdiği gerekçe de ilginçtir:
- Bir savcı çıkıp, “
siz neden Türkiye’ye barışı getirmeye çalışıyorsunuz” diye hesap mı soracaktır?
- Ya da “
akan kanın, gözyaşının dindirilmesi için niçin gayret ediyorsunuz” diye mi soracaklardır?
Önce bir noktayı belirteyim.
“Barış getirme kutsal misyonu, akan kan ve gözyaşını dindirmek!” gibi hamasi deyişleri daha fazla uzatmak artık kabak tadı vermeye başladı.
Ayrıca her engelin, her sakıncanın ileri sürülmesine karşı,
“ama kan ve gözyaşını dindiriyoruz, barışı getiriyoruz” hedefini ileri sürmenin bir anlamı da yok.
Kanı ve gözyaşını dindirip barışı getirmeye evet.
Evet ama nasıl? Ne karşılığında? Ne yolla?
Her şeyin hem yasal gerekliliklerine ve sınırlarına uygun, hem de şeffaf olarak cereyan etmesi şart.
Bakan’a düşen,
“suçsa, ben bu suçu işliyorum” demek değil, onu suç olmaktan çıkarmaktır.
Bir savcının çıkıp hesap sormasına gelince:
Sadullah Bey’in bugün bakan olarak imkânsız gördüğünün, yarın öbür gün koşullar değişince gerçekleşmesi pekâlâ mümkündür.

\n

***

\n

1978 yılında, Barış Derneği üyesi iken, o günkü Dışişleri Bakanı Gündüz Ökçün’ün önayak olması ile, Dışişleri Bakanlığı’nın talebi, aldığı uçak bileti, verdiği harcırah üzerine, Adis Ababa’da yapılan Tricontinental Asya Afrika Konferansı’na katıldım.
Barış Derneği’nin o zamanki genel sekreteri
Enis Coşkun ile birlikte toplantıya katılmadan önce, Dışişleri Bakanlığı’nda yetkililerle toplantılar da yaptık.
Adis Ababa’da konferans sırasında, Kıbrıs Rum nasyonal sosyalisti Dr.
Lissarides ile dişe diş mücadele verdik, fakat başarılı olamadık. Lissarides ve ekibi yıllardır o tür platformlarda ilişkiler oluşturmuşlardı.
Neyse, Kıbrıs konusunda Ankara’nın ve de Türk barışçılarının tezlerini anlatmakta başarısız olduk. Ama elimizden geleni yaptık. Gerçi bunu kanıtlamamız mümkün değildi. Çünkü Adis Ababa’daki büyükelçimiz
Suphi Meriç ne kendisi konferansla ilgilendi ne de birini görevlendirdi.
Ama işin en ilginç yönü, 1982 yılında, Barış Derneği üyesi olmaktan tutuklanıp yargılandığımda, bir de Adis Ababa toplantısına katıldığım için, aleyhimde hiçbir delil olmadığı halde suçlandım.
O seyahate gitmem için talepkâr olanların hiçbiri de mahkemeye doyurucu bir bilgi sunamadıklarından derdimi anlatana kadar akla karayı seçtim.
Kısacası gün gelir devran döner; devlet bugün bakanı ile yapmanı istediğini yaptığın için yarın savcısıyla hesap sorar.
Yani
Güngör Uras üstadın deyişiyle: “Burası Türkiye abicim. Burada her şey olur.”

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları